1 Mayıs’a İlişkin Bir Kaç Söz
1 Mayıs 1886 günü, hemen tüm sanayi merkezlerinde; New York, Philadephia, Chicago, Louiseville ve Baltimore de 200 bini aşkın işçi genel greve gitti. Ve Chicago da 80 binden fazla işçi yürüyüşe geçti, miting ve gösterilerde 8 saatlik işgününün vurgulandığı konuşmalar yapıldı.
İşçilerin bu topyekûn isyanı işverenlerin ve kapitalistlerin tepkisini çekti. Chicago'da greve çıkan 40 bin işçinin eylemini bastırmak için, saldırılar düzenlendi. İşverenler grev kırmak için sokak çeteleriyle anlaştı. Sokak çeteleri bir taraftan işçilere saldırıyor, bir taraftan da grev kırıcılığı yapıyordu. Grevci işçilerle sokak çeteleri arasında çıkan kavga sırasında polisin işçilerin üzerine ateş açması sonucu 4 işçi yaşamını yitirdi.
Genel grevin ve bu eylemlerin daha da yaygınlaşmasından korkan burjuvazi, silahlı resmi güçlerinin yanı sıra ajan-provokatörler tutarak saldırıya geçti. Ne kadar da bugünlere benziyor! 3 Mayıs günü Mc Cormic fabrikasının önünde toplanan işçiler greve katılmayan diğer işçilere çağrı yaparken, bu silahsız işçilerin üzerine ateş açıldı ve bir işçi öldürüldü. İşçiler bu kanlı saldırıyı protesto etmek için toplandılar ve miting kararı aldılar.4 Mayıs gün işçiler daha güçlü bir gösteri düzenlediler.
Mitingin bitmesine yakın, sayıları birkaç yüzü bulan polis miting alanına girdi. Hemen ardından, nereden geldiği belli olmayan bir bomba polislerin bulunduğu yere düştü. Bize hiçte yabancı gelmeyen olay ve senaryolar! Bomba atıldıktan hemen sonra miting yeri tam bir savaş alanına döndü. İşçiler kurşun yağmuruna tutuldular. 4 işçi, 7 polis öldü ve pek çok işçi de yaralandı. 8 işçi önderi sendikacı ve yüzlerce işçi tutuklandı.
Hükümet ve işverenler, işçi eylemini kolay kolay içlerine sindiremiyordu. 1 Mayıs sonrası işten atmalar, baskılar yoğunlaştı. Olaylara neden oldukları gerekçesiyle 8 işçi hakkında idam istemiyle dava açıldı. İşçiler idam cezasına çarptırıldı. Dördünün cezası infaz edildi. Egemenlerin halen uygulaya geldikleri yöntemleri terk etmediklerini görmek ve emekçiler olarak halen onların kazdığı kuyulara düşmek ne kadar da acınası!
I. Enternasyonal 1889'da Paris'te düzenlediği kongrede Amerikan işçilerinin mücadelesini desteklemek amacıyla dünya çapında gösteriler düzenledi. 1890'dan başlamak üzere 1 Mayıs'ı "Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü" olarak kabul etti.
Ve o gün bugündür 1 Mayıs işçi bayramı dünyanın neredeyse her yerinde devletçi yapılarla devlet dışı yapıların en ileri düzeyde kavgaya tutuldukları gün oldu. Öyle ki kimi yerlerde milyonlar bir anda meydanlara bu gün için inerken kimi yerde bu gün yasaklanmış ve kutlandığında ise devlet güçlerince saldırıların hedefi olmuşlardır. Özcesi 1 Mayıs işçi ve emekçilerin günü her zaman böyle ikili bir karakter taşıyarak gelmiştir.
Ancak 1 Mayıs gününün devletçi güçleri ile devlet dışı güçler arasında yürütülen bir kavganın ta kendisi olduğu her zaman kulak arkası edilmiştir. İlk işçi grevleri kapitalist modernist sömürü çarkına karşı geliştirilmiş olan eylemler olduğu kesindir. İşçilerin bir araya gelerek, dayanışma içerisine girerek haklarını talep ettikleri yapı kapitalist sömürücü düzen ve sistemdir. İnsan emeğini emen, insan emeği üzerinde vurgun yapan bu sisteme karşı başkaldırıdır. Bunun içindir ki 1 Mayıs olaylarında katledilenlerin son sözleri halen bugüne bile ışık tutan sözler olmuştur. Öyle sanıldığı gibi sıradan, ani, tepkisel gelişen tepkiler olmamıştır 1 Mayıs olayları. Sömürüye karşı duranlar sömürüye karşı direnişe geçerken sömürenler ise provokasyonlar yaparak bu direnişi bilinçlice kırmak için özel çalışmışlardır.
1 Mayıs direnişi ile işçiler, emekçiler ve cümle kadınlar daha güzel günlerin geleceğini hayal ederek meydanlara çıkmışlardır. Kapitalizme karşı meydanlara çıkmışlardır. Daha fazla adalet, daha fazla özgürlük, daha fazla sosyalizm için kavgaya tutuşmuşlardır. Ne var ki yıllar geçtikçe 1 Mayıs direnişçilerinin özlem duydukları bu adalet, özgürlük daha fazla sosyalizm ideallerine uzak düşülmüş, bilinçli ya da bilinçsizce kapitalizmin yaratımı olan ulus devletine sarılarak daha fazla sömüren bir konuma kendilerini getirmekten kurtulamamışlardır. Küçültülmek istenen devlete daha fazla sarılarak sökülmeyecek devletler yaratarak işçileri ve emekçileri uğruna kavga ettikleri ütopyalardan ihanet etmişlerdir. Birçok yerde dediğimiz gibi bu bilinçli yapılmamışta olsa sonuç bu olmuştur.
Başkan Apo henüz 1994 yılında 1 Mayıs gününe ilişkin yaptığı değerlendirmelerde tüm bunları değerlendirerek şunları belirtmiştir:
“Öyle anlaşılıyor ki, sosyalist bir devlet, hatta proletarya diktatörlüğü kurmak sosyalist bir toplum kurmak değildir. Sosyalist bir insan yaratmak hele hiç değildir. Yanılgı veya yanlışlık ağırlıklı olarak buradadır. İyi bir devlet kurmanın her şeye yeterli olacağı sanıldı. Ve neredeyse günümüzde devletçilik anlayışı en ultra düzeye kadar gelmiştir. Hemen herkes kutsalmış gibi “devlet, devlet çıkarı” diyor. Ama ilginçtir ki, bugün en çok da aşırı devletçilikten herkes şikayet ediyor. En çok devletçilik yapanlar, devletçilikten en çok çıkarı olanlar bugün devletçiliğe karşı çıkma gereği duyuyorlar. Bu sosyalizmin ne kadar gerekli olduğunu açıkça ve kendiliğinden gösteriyor. Devletleşmeye en çok karşı duran aslında sosyalizmdi. Hatta devletin tükenişi, sönüşünü teorik olarak ifade etmiştir...
Diğer bütün sömürücü ideolojiler devletçiliğe çok kutsal yer verdiler. Sosyalizm yer vermez, ama tuhaftır, bugün de en çok liberal-kapitalizm yanlıları, en çok devletin aleyhine tartışma yürütüyorlar. Türkiye’de işte en çok kapitalist olanlar, özelleştirmeden, devletin küçültülmesinden bahsediyorlar. Aslında sosyalizmin yapması gereken işi, sosyalizm adına hem de yalanla, ikiyüzlüce ve biraz da daha kendini sürdürmek için yapıyorlar. Demek ki, her şeyden önce yeni güncel sosyalizm, bu devletçiliğe karşı, herhangi bir ideolojiden daha fazla çıkmak durumunda. Devletin küçültülmesini, söndürülüşünü, toplum üzerindeki, hatta birey üzerindeki çok tehlikeli, anlamsız ve gerçekten belki de baş çelişki durumunu görerek nasıl aşılacağını göstermesi gerekirdi. Yapılmayan biraz bu oluyor. Hatta Sovyet devlet aygıtı bu anlamda en temel bir engelleyici olarak karşımıza çıkıyor…” dedikten sonra ise kapitalizm için:
“Kapitalizmin günümüzde gerçekten verebileceği fazla bir şey yok. Mesela bu serbest piyasa mekanizmalarına baktığımızda da, bütünüyle rant, faize dayalı bir sömürücü kesim oluşturmuştur. Kapitalizmin daha önceki yüzyıllarında üretimle, ticaretle ilgilenirlerdi. Şimdi üretim, ticaret, teknik bir tarafa bırakılmıştır, günlük piyasa, faiz endeks oranlarıyla oturup kalkıyorlar. Bunun üretimle hiçbir ilgisi yok. Kapitalizm bu kadar anlamsız, işlevsiz hale gelmiştir. Ve bütün iri, temel kapitalist ülkelerde bu piyasa, borsa oyunları egemendir. Bu da kapitalizmin tam başardığını değil, bir hiç durumuna geldiğini, anlamsızlaştığını gösterir. Borsa oyunlarıyla nereye varılabilir? Bu kumarın bir biçimidir. Onlar alıyor diğerine veriyor. El değiştiriyor sürekli. Bu da kumarın ta kendisidir.
Demek ki, kapitalizm günümüzde tam bir kumar oyunu durumuna gelmiştir. Kapitalizm için hiç yeni tanımlar yapmaya gerek yok. İyi bir kumarcılık düzeni, günümüzde kapitalizmi en iyi ifade ediyor. O halde tam da bu noktada, hiç şüphesiz bu büyük kumar, insanlık üzerinde oynanıyor. Trilyonlar dönüyor insanlık üzerinde. Ve bu trilyonlar dünya için felaket, insanlık için bir felakettir, bütün olumsuzlukların esas nedenidir. Bunu görmemek, görüp de karşı durmamak, insanlığın –Neron’dan daha tehlikeli bir biçimde- yakılıp seyredilmesine eştir. O halde, eğer insanlıktan umut kesilmiyorsa, insanlığın daha umutlu ve iddialı olmasına inanılıyorsa, hiç şüphesiz onun yaratma eylemine bu kumar düzenini aşmaya da güç getirmesi gerektiği, bundan kaçınmak şurada kalsın, bir tutku halinde, yüksek idealizm ve de mücadeleyle buna yüklenmesi gerektiği açıktır.
Evet, Başkan Apo yukarıda dile getirilenleri 1 Mayıs 1994 yılında söylemiştir. 1 Mayıs direnişçilerinin böyle sosyalist bir dünya hayal ettiklerini, inadına kapitalist devletçi yapılara karşı direnerek yaşamlarına son verdiklerini onların idam sehpalarına götürülürlerken sarf ettikleri son sözlerinden rahatlıkla görebiliriz.
Devletçi kapitalist yapılar 1 Mayıs direnişlerini vesile ederek idam ettikleri dört işçi ve emekçi liderlerin isimleri: August Spies, Adolph Fischer, George Engel, Albert R Persons’tur. Bunlardan August Spies ve R. Parsons’un bize bıraktıkları son sözlerini alıntılayarak ne söylemek istediğimizi daha iyi anlaşılacaktır.
August Spies ki aslen Almanya doğumlu olan ve 1872’lerde Amerika’ya göç etmiş olan bu sosyalist asılırken son sözleri olarak bizlere bıraktıkları:
“Eğer bizi asarak... Tahakküm altındaki milyonların, sefalet içinde çalışan ve kurtuluşu arzulayan, (kurtuluşu) bekleyen milyonların bu hareketini, işçi hareketini ezebileceğinizi umuyorsanız -eğer düşünceniz buysa, o zaman asın bizi! Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz, ama şurada, burada veya orada, arkanızda -ve önünüzde ve her yerde alevler yükseliyor. Bu gizli bir ateş. Bunu asla söndüremezsiniz. Öyle bir zaman gelecek ki; bizim suskunluğumuz, sizin bugün ipe çektiğiniz, seslerden daha güçlü olacaktır” oluyor.
Albert R Persons ise idam sehpasına doğru giderken:
“…Ne ben ne de arkadaşlarım Amerikan halkının herhangi bir yasal hakkını ihlal etmedik. Konuşma özgürlüğüne, basın özgürlüğüne toplanma özgürlüğüne tecavüz edilmeyeceği hakkını savunuyoruz. Anayasanın tanıdığı öz savunma hakkını savunuyoruz ve Amerikan halkının çok pahalıya kazandığı bu haklarının elinden alınmasına karşı çıkıyoruz" derken bile ne söylemek istediğini kısa öz ifade etmiş oluyor.
Çocuklarına ise yazdığı dokunaklı mektupta: "Bu kelimeleri yazarken adlarınızın üstüne gözyaşlarım damlıyor... Bir daha hiç karşılaşmayacağız… Sevdiklerimiz için yaşamakla gösteririz sevgimizi ve gerektiğinde sevdiklerimiz için ölmekle de gösterebiliriz sevgimizi. Babanız özgürlük ve mutluluk uğruna gönüllü olarak canını vermiş bir kurbandır. Size miras olarak şerefli bir ad ve tamamlanacak bir görev bırakıyorum... Onu koruyun, bu yolda yürüyün. Kendinize karşı doğru olun, o vakit başkalarına karşı sahte olamazsınız. Yaratıcı, uyanık ve neşeli olun... Çocuklarım, değerli varlıklarım; bu mektubu yalnız sizin için değil, daha doğmamış çocukları için ölen birçok kişinin ölüm yıldönümlerinde de okumanızı istiyorum” diyerek çocuklarından ve bizlerden vedalaşıyor. Vedalaşırken ise bize gelecek yıllarda adalet ve doğruluk uğruna mücadele etmemizi telkin ediyor. Doğru olunmasını, haksızlıklara karşı başkaldırmamızı istiyor. Ve tabii ki birde bir milim bile kendisini düşünmeyerek komünal toplumun değerlerinin yaşatılması için nasıl mücadele edilmesi gerektiğini de bir bayrak olarak bize bırakıyor.
Che Guevera’nın Küba’dan ayrılırken çocuklarına bıraktığı:
“…Devrimin önemli olduğunu ve bizlerin yalnız başımıza hiçbir değerimizin olmadığı hatırda tutun. Her şeyden önce de dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir kişiye karşı yapılan herhangi bir haksızlığı daima yüreğinizin en derin yerinde hissedebilin. Bu, bir devrimcinin en güzel niteliğidir“ mısralara ne kadar da benziyor Parsons’un söyledikleri ve yazdıklarına. Bu mısralarda adalete, insanlığa olan inanç var. Sosyalizme inanç var. Özgürlüğe inanç var. Ortakçı yaşama inanç var. Bireyin onurunu en yüksekte tutmak için toplumsal değerlerin yüceltilmesine inanç var. Özcesi dediğimiz gibi sosyalizme inanç var.
Ve birde bu söylenenler ne kadar da benziyor bizim söylediklerimize. Kadir Usta’mızın:
“Buralarda ölmek bile başkadır… Boşuna dememiş kızıl derililer “hiçbir şey uzun yaşamaz toprak ve dağlardan başka, atalarımız gibi biz topraklarımızda özgür yaşamak istiyoruz. Onlar topraklarında özgür yaşamak için yüzyıllar boyu savaştılar” sözlerine
Yine ne kadar da benziyor; “Ne dersin özgürleşmek, evcilleşmemek olsa gerek” mi diye sorarken bile tutsaklaştıran yapılara, kurumlara ve aygıtlara karşı duruşun sosyalizmin özü olduğunu yalın bir dille bizim için dile getirmiş olan Kadir Usta’mızın sözlerine
Evet, yeni bir 1 Mayıs’ı yaşarken bu kez sadece işçilerin ve emekçilerin bayramı olarak değil, aynı zamanda tüm uygarlık karşıtı güçler için, onların hayalleri için, komünal değerlerin inadına bu Leviathan denen canavardan korumak için tüm devlet dışı kalmak isteyen insanlık için 1 Mayıs’ı daha gür haykıralım. Ve bu günde canlarını katık ederek bize bıraktıkları bu bayrağı daha güçlü dalgalandırmak için inadına “ya sosyalizm, ya sosyalizm” şiarıyla, “Sosyalizmde ısrar insanlık olmakta ısrardır” diyerek mücadelemizi gürleştirelim.
Tolhıldan Aras
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
28 Nisan günü 18.30-19.30 saatleri arasında Hakkari'nin Şemdinli ilçesi sınır hattında bulunan Siro Tepesine yönelik olarak işgalci TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmışıtır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 27 Nisan günü sabah saatlerinde Dersim Merkeze bağlı Xarçik vadisi ile Uzuntarla alanlarına yönelik olarak işgalci TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. Alandaki operasyon halen devam etmektedir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 25 Nisan günü Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde bulunan şantiyeye yapılan uyarı eyleminden sonra işgalci TC ordusu alana yönelik olarak bir operasyon başlatılmıştır. 26 Nisan günü saat 06.00 sularında Gırana Köyü yakınlarında operasyona çıkan düşman askerine yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 24 Nisan günü saat 09.00 satlerinde Mardin'in Mazıdağı ilçesinde Mardin - Diyarbakır yolu üzerinde Avgewrê karakolundan gelen askerlere yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylem sonucunda düşmanın ölü ve yaralılarının sayısı tarafımızdan netleştirilememiştir.
- Ayrıntılar
Kürtler açısından hayati öneme sahip çok kritik bir süreçten geçildiğini, bunun için de özgür iradeli ve birliği esas alan bir Kürt duruşunun olması gerektiğini geçen hafta ifade etmiştik. Bu durum sadece Kürtlerin varlığı ve özgürlüğü açısından değil, aynı zamanda bölge halklarının demokratik birliği ve kardeşliği açısından da hayati öneme sahiptir.
Kürtler kendi özgürlükleri ve Ortadoğu halklarının demokratik geleceği açısından hayati önem arzeden rollerini nasıl oynayabilir? Bunun için de iki temel husus belirttik: Birisi özgür irade, diğeri demokratik birlik! Kürtlerin geçmişten ders çıkartarak her türlü işbirlikçiliğe karşı özgür iradelerini temsil eden bir siyaset izlemeleri, bu temelde örgütlenip demokratik ulus birliklerini yaratmaları insanlığın geleceği açısından da hayati önem taşımaktadır.
Bütün bunlar açısından da Kürtler arası ilişkilerin doğru ve demokratik çerçevede örgütlenmesi önemlidir. Kürtler birlik olmalıdır; ancak bu hangi iç ve dış siyaset temelinde olabilir? Birlik için özgür duruş şarttır. Herhalde işbirlikçilik temelinde bir toplum birleşemez. Yine birlik için demokratik ilişki ve ittifak anlayışı gerekir. Yoksa bir gücün diğerlerini baskı altına almasına, devletin toplum üzerinde egemenlik kurmasına birlik denemez.
Demekki özgür duruş ve birlik demokratik iç ve dış siyaseti gerekli kılıyor. Bu da halk nezdinde açıklığı gerektiriyor. Bütün Kürt parti ve örgütlerinin iç ve dış siyasetlerini özgür iradeli ve demokratik birlikçi hale getirmelerini şart kılıyor. Demokratik çerçevede bütün siyasal anlayışlarla birlik içinde yaşamaya hazır mı, değil mi? Çeşitli parti ve devletlerle geliştirdiği ilişkilerde özgür iradeli mi, yoksa boyun eğmeci mi? Bu sorulara net ve açık cevapların verilmesi gerekiyor.
Zira Kürtler kendi duruşlarını özgür iradeli kılamaz ve demokratik iç birliklerini oluşturamazlarsa, hem kendileri ve hem de Ortadoğu halkları açısından sözkonusu hayati rolü oynayamazlar. Onun için her parti, örgüt ve siyasal kişiliğin özgür iradeli olması gerekir. Her türlü ilişki ve ittifakını Kürt özgür iradesini temsil temelinde kurması gerekir. Yine Kürtler arası ilişkilerde demokratik birlik ölçülerini esas alıp uygulaması gerekir.
Örneğin, bir partinin diğerlerini baskı ve egemenlik altına alması olmaz. Bu temelde ulusal birlik oluşmaz. Yine bir partinin başka partiler aleyhine ilişki ve ittifaklara girmesi kabul edilemez. Bu, sadece düşmanlık anlamına gelir. Yine bir parçanın diğerlerinden önde veya üstün tutulması, bir parçanın yönetiminin sadece kendi çıkarlarını esas alarak diğer parçaları gözetmeden ilişki ve ittifak kurması ulusal birlikçi ve demokratik olamaz.
Kürtler arası doğru ilişki, parça, parti ve siyasal şahsiyetler düzeyinde ancak karşılıklı birbirine saygı, ortak çıkarları gözeten, varlığını kabul eden demokratik siyaset ölçüleri temelinde olabilir. Bu da özgür bir duruşu, ilişki ve ittifak siyasetini gerektirir. Özgür iradeli bir dış siyaset anlayışı olmadan, demokratik birlikçi bir iç siyasal duruş geliştirilemez. İç ve dış siyasal duruş birbirine bu kadar bağlıdır. Bu nedenle, Kürtler arası ilişkilerin demokratik birlikçi olması, ancak Kürt parti ve örgütlerinin dış ilişkilerinde özgür iradeli olmalarıyla mümkündür.
Dolayısıyla bütün Kürt parti, örgüt ve siyasal şahsiyetlerinin dış ilişkilerde açık olması, kimlerle ne tür ilişkiler kurduğunu ve bu ilişkilerin Kürt ulusal demokratik hareketine ne tür kazanımlar sağladığını topluma açıklaması gerekir. Örneğin, PKK’nin devlet ve hükümetle İmralı ve Oslo’da yakın geçmişte yürüttüğü ilişkiler basına yansımıştır. Zaten bu biçimde basına yansımadan önce de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve KCK Yürütme Konseyi sözkonusu görüşmeler hakkında zaman zaman açıklamalarda bulunmuştur. “Devlet ve hükümetle görüşme halinde olduklarını, bununla Kürt sorununun barışçıl-siyasi çözümünü hedeflediklerini” belirtmişlerdir. Dahası “Görüşmelerde müzakere aşamasına geldiklerini, müzakere için ilkeleri içeren protokoller hazırladıklarını” ifade etmişlerdir.
Bir süredir PKK’nin bu çabaları basında ve kamuoyunda tartışılmaktadır. Ne kadar doğru olup olmadığı, yine ne kadar başarıya ulaşıp ulaşmadığı üzerine herkes görüş belirtmekte ve bu temelde yapılmış çalışmalar açıkça toplum ve kamuoyu tarafından değerlendirilmektedir. Benzer durum diğer Kürt parti ve örgütleri açısından da geçerli olmalıdır.
Örneğin, en başta etkili Kürt partileri olan KDP ve YNK’nin kimlerle ne tür ilişkileri sözkonusudur? Diğer Kürt parti, örgüt ve şahsiyetleri kimlerle ne tür ilişkiler içine girmektedir? Bu ilişkilerin Kürt halkına faydası, Kürt sorununun çözümündeki rolü nedir? AKP ile anlaşarak Türkiye’ye dönenler, bunu neyin karşılığı olarak yapmaktadır? Aceba bu tür ilişkiler “PKK’ye küfretme karşılığında bazı bireysel ve örgüsel çıkarlar elde etmeye” mi dönüktür?
Örneğin Güney Kürdistan Başkanı Mesut Barzani ABD ve Avrupa’da bir dizi görüşmeler yaptı. Ardından Türkiye’ye gelerek devletin tüm yöneticileriyle görüştü. Güney Kürdistan Başkanı ABD ve TC yetkilileriyle neler görüşüp hangi kararlara ulaşıldığını Kürt halkına ve kamuoyuna açıklamalıdır. Çünkü bu husus önemlidir. Bir yandan özgürlük mücadelesi veren PKK’ye “Terör örgütü” deyip yok etmek isteyen ABD ve AKP, diğer yandan Mesut Barzani ile neyi görüşmektedir? Bu görüşmeler Kürtlere kazandırıyor mu, kaybettiriyor mu? Görüşmede “PKK konusu ele alındı” diye açıklamalar yapılıyor. Peki Güney Kürdistan Yönetimi “PKK’yi yok etmek isteyen” bir devlet yönetimiyle neleri görüşüyor? Elbetteki Kürt kamuoyu bu sorunun cevabını bilmek istiyor.
Benzer bir biçimde BDP ve DTK gibi parti ve kurumlar da görüşmelerinden elde ettikleri sonuçları halka açıklamalıdırlar. Hem başta AKP olmak üzere diğer hükümetlerle, hem de KDP ve YNK olmak üzere Kürt parti ve örgütleriyle neler görüşüp hangi kararlara ulaştıklarını halka rapor etmelidirler. Yoksa toplum çok haklı olarak “Neler görüşülüyor?” diye kuşku duyacaktır.
Bunları yazarken Kürt parti, örgüt ve şahsiyetlerinin iç ve dış ilişkilerine karşı olduğumuz anlaşılmamalıdır. Tersine Kürtlerin iç ilişkilerinin ve dış diplomatik faaliyetlerinin mevcut olandan çok ileri düzeyde geliştirilmesinden yanayız. Çünkü Kürt halkının ve Ulusal-Demokratik Hareketinin iç demokratik ilişki ve ittifak ile dış diplomatik ilişkiye çok ihtiyacı var. Fakat içine girilecek bu tür ilişki ve ittifakların bir kuralı, ölçüsü ve ilkesi olmalıdır.
Her şeyden önce, her türlü iç ve dış ilişki demokratik ölçülere uygun olmalıdır. Dış ilişkiler Kürt özgür iradesini korumalı ve Kürt ulusal-demokratik çıkarlarını esas almalıdır. Örgütler ve parçalar birbirlerinin aleyhine başka örgüt veya devletlerle herhangi bir ilişkiye girmemelidir. Bizim üzerinde durduğumuz ve karşı çıktığımız nokta burasıdır.
Elbette belirtilen hususların olmaması, Kürtler adına yapılan iç ve dış diplomasinin denetlenmesi ve tüm topluma hizmet etmesi iki yolla mümkündür. Birincisi, bu konuda açıklığın olmasıdır. Yani tüm parti ve örgütlerin açıklık ilkesine uymasıdır. Girdikleri ilişkileri, bu konuda yaptıkları çalışmaları halka açıklamasıdır. İkincisi ise, iç diplomasi demokratik birlik çerçevesinde yürütülürken, dış diplomatik ilişki ve ittifakların ortak bir ulusal kurum ve stratejiye kavuşturulmasıdır.
Tabi bunun yolu da Kürt Ulusal-Demokratik birliğini sağlayacak olan Kürdistan Ulusal Kongresi’nin oluşturulmasıdır. Kürdistan Ulusal Kongresi karar, yürütme ve savunmada ulusal birlik ve kurumlaşma yaratacağı gibi, Kürtlerin diğer toplum ve devletlerle ilişkilerini de ortak bir strateji ve kurumlaşmaya kavuşturacaktır. Bu nitelikte bir Ulusal Kongre veya Konferansın acilen toplanması gerektiği açıktır. Yaşadığımız sürecin karakteri ve bunun Kürtlere yüklediği tarihi misyon bunu gerektirmektedir.
Selahattin ERDEM
- Ayrıntılar
“PKK silahı tercih ederse sonucuna katlanır” sözlerini yeni duymuyoruz. Ancak bu kez söyleyenler farklı kişiler. Ve bu sözü söyleyenler ne denli bu cümleyi sarf ederlerken ciddiler ya da ne denli bu sözlerinin farkındalar o da ayrı mesele. Ya da arka perdesi nedir, politik manevralar mıdır ya da aksine dediğimiz gibi söyledikleri gibi midirler? Bunu bize yakın tarih gösterecektir.
Ancak bizim söyleyeceklerimiz elbette vardır. Dağlara ilk çıktığımız günden bu yana Türkiye’de ne kadar da çok “kudretli” hükümetlerinden, generallerinden “sonucuna katlanırlar” sözlerini duyduğumuzu bir biz biliriz bir de tanrı. Her gelen ne kadar da çok kısa sürede bizi tasfiye edeceğinin sözlerini Türkiye’ye hatta Avrupa ülkelerine verdiğini de biz iyi biliyoruz.
Ancak biz başka bir şey de biliyoruz o da: her gelen duvara toslamıştır. Her gelenin sonu hüsran olmuştur. Her bizi bitirmeye dönük planlar yapanlar halkımıza, dağlarımıza ve bize çarparak geriye çark etmiştir. Bu madalyonun bir yüzü. Birde madalyonun diğer yüzü vardır. O da dağlara çıkarken halkımıza verdiğimiz, insanlığa verdiğimiz ve birde birlikte yıllarca dağlarda omuz omuza halkımızın düşmanlarına karşı er meydanlarında çarpışarak şehit düşen yoldaşlarımıza verdiğimiz sözler vardır. Ve biz bu sözlerin gerçekleşmesi için inadına on yıllardır dağlarda en zor yaşam koşullarına dayanmasını bildik ve bu bundan sonrada halkımızın, ilerici insanlığın ve de toprağa düşüpte beş metre beze bile saramadığımız yoldaşlarımızın hayallerini ve özlemlerini gerçekleştirmek için yine inadına bu hayalleri gerçekleştirmek için dayanacağız ve direneceğiz.
Ve biz bunun için her eylemimizin sonuçlarına katlanmasını biliriz. Nasıl ki toprağa düşen her bir yoldaşımız bilmiş ise…
Onlar ki kendileri için bir şey istemeden halkımızın özgürlüğü için canlarını hiçbir tereddüt göstermeden vermesini bilmişlerdir.
Onlar ki beş metre beze bile tenezzül etmeden canlarını dişlerine takarak dünyanın en zor ve sert geçen direniş mücadelesine kendilerini adadılar.
Onlar ki birçoğunun bir mezar taşı bile yoktur.
Onlar ki belki en son sarf ettikleri sözlerini de duymadık.
Onlar ki belki halkımız için birer resimlerini bile bırakamadılar.
Evet, onlar ki kendileri için hiç bir şey ama hiç bir şey istemeden halkımıza ve ülkelerine canlarını adadılar. Onlar bir beşeriden istenilecek en ileri düzeydeki fedakarlığı gösterdiler.
Onlara layık olmasını bilecek yoldaşları olarak, bu bağlamda halkımızın yaşamı için halkımızın özgürlük sorunun çözme uğruna bu halk için ölmesini bilecek kadar bu halkı sevenler olarak her zaman tüm zamanlarda dağlara çıkışlarımızın sonuçlarına katlanacağımızın bilincinde olarak direnişimizi sürdüreceğiz.
Şıho Dirlik
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 24 Nisan günü 22.00-23.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Kandil'in Suredê alanı, Kortek yamaçları ile Şehit Rüstem Tepesi yamaçlarına yönelik olarak işgalci TC ordusuna ait savaş uçakları tarafından hava saldırısı gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 23 Nisan günü 14.30-15.30 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Şifreza ile Mirganiş, Erbiş ve Hilalê köyleri ile Ertuş alanına yönelik olarak işgalci TC ordusuna ait savaş uçakları tarafından hava saldırısı gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 21 Nisan günü saat 07.30 sularında Amed'in Akdağ alanı Ayı Ormanı, Buzdolabı Noktası, Xeylan, Tank Tepesine yönelik olarak işgalci TC ordusu tarafından indirmeler ile bir operasyon başlatılmıştır.
- Ayrıntılar