Basına ve Kamuyona!
19 Kasım günü 12.00-13.00 saatleri arasında Medya Savunma ALanlarına bağlı Zap'ın Merganış Kalesi, Şehit Colemerg ile Havan Tepesine yonelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Her şeyin kendini yenilediği zamanların biri de sonbahardır. Doğa kendini sadece ilkbaharda yenilemez, bunun ön hazırlığını yani değişimin başlangıcını sonbaharda yapmaya başlar. Fakat olayın güzelini ve sonucunu görenler, doğanın kendini sadece ilkbaharda yenilediğini sanırlar ki, bu başlı başına bir yanılgı olmaktadır. Bu gözardı edilen gerçeği özellikle özgürlüğün serin bir türkü gibi gezdiği bu dağlarda, çok çıplak ve net bir şekilde görmek mümkündür.
Bütün dillerin kendisinde olduğu gibi doğanın kendisi de ve yine kendi diliyle değişimi başlattı. Yeni bir zamana, devrana açıyor kucağını. Sarı ile kırmızı ve yeşil renklerin tonunda seyir halindeki yapraklar, gücünü tüketipde yerlere düştüklerinde belki de bir böceğin ya da bir tırtılın yuvasını oluşturuyorlar. Bazı ağaçların üzerlerinde kavak yeli esiyor durmaksızın.
Tüm bunların gösterdiği bir gerçek oluyor ki, doğa ve insan arasındaki en büyük etkileşim ve benzerlik düşünce gücünü belirli zaman dizinleri aracılığıyla geliştirebilmeleri oluyor. İnsanın bu konuda biraz da farklı bir yönü, çok statik bir düşünce olmamakla birlikte değişkenlik arz eden ve hayaller kurabilen düşünce formlarının da bulunmasıdır. Hatta çoğu insan, yaşamının büyük bir bölümünü hayallerinin ve ideallerinin peşinde koşarak geçirirler. O menzile ulaşmak için harcarlar bütün soluklarını.
Bunu bugünün dünyasında en çok vermeye çalışanların başında gelen kesim elbette ki Kürtler olmaktadır. Kürtlerin kendi olma istemleri, kendi kimlikleri ve onun mücadele gücünü vermeleri ne küçümsenebilir, ne de yadsınabilir. Tüm dünyanın, özellikle köleci sistemin efendileri olanların bu yönlü baskıları gün aşırı artsa da, Kürtler kendi hayallerinin ve ideallerinin peşinden gitmeye karar vermişler, adanmışlar bir kere!
Mesele son derece basit, fakat anlaşılır olması açısından;
Günün birinde yarıştan yarışa koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin oğlu varmış. Babasının işi nedeniyle çocuğun okul hayatı kesintilere uğramış. Orta ikinci sınıftayken, büyüdüğü zaman ne yapmak ve ne olmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını ister hocası… Bunun üzerine çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı, hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir kompozisyon yazar. Hayalini en ince ayrıntısına kadar anlatır yazdıklarında. Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini bile çizer.
Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterir bu kompozisyonda. Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evinin ayrıntılı planını da ekler. Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesi olmaktaydı çocuğun…
İki gün sonra ödevini geri aldı çocuk. Kağıdının üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir “0” ve “dersten sonra beni gör” uyarısı vardı. Neden 0 aldım diye merakla sorar hocasına, bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal diye cevap verir hocası. Paran yok, gezginci bir aileden geliyorsun, kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir, önce araziyi satın alman lazım. Damızlık hayvanlar da alman gerekiyor. Bunu BAŞARMAN imkansız diye okkalı bir nutuk çekiyor hocası çocuğa. Sonrasında da ekliyor hocası; eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm diyor.
Çocuk eve döner ve uzun uzun düşünmeye başlar. Bu konu hakkında babasına dahi danışır.
Babası da, bu konuda kendi kararını vermelisin. Bu senin hayatın için oldukça önemli bir seçim der. Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir değişiklik yapmadan geri götürür hocasına.
Ve hocasına şöyle der; siz verdiğiniz notu değiştirmeyin, ben de hayallerimi…
İşte bugün de meselenin dayandığı yer burası bu olmakta. Bugün bazıları Kürtlere durumu gözden geçirin ve gerçekçi olun safsatalarıyla yaklaşarak, buna göre tutumda ve yaklaşımlarda bir değişime gideceklerini söylüyorlar. Hayatın birçok karesinde ve alanında bunu görebilmek mümkün olmaktadır. Fakat Kürtlerin buna tenezzül etmesi mümkün değildir. İşte bu konuda Kürtlerin söylediği;
“siz vereceğiniz notu değiştirmeyin, biz de hayallerimizi” söylemi daha da gür duyulmakta!
Toprak Cemgil
- Ayrıntılar
Ji çapemenî û raya giştî re!
15 Kasım gününden beri 22.00-01.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin'in Şehit Viyan Vadisi, Kaniya Kala, Ava Guzê, Girê Heliz, Alanış Vadisi, Kaniya Siser ve Partizan Tepesine yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmaktadır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
15 Kasım günü 14.30-16.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Bêtalma, Haftanin Köyü ile Künişka alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 14 Kasım günü 14.00-14.45 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Xakurkê'nin Şehît Beritan, Şehit Kurtay ile Karker Tepelerine yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldrısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 12 Kasım günü Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin köyleri ile Kunişka alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 10 Kasım günü Şırnak’ın Silopi ilçesine bağlı Cudi Dağının Banê Fêrga, Banê Xınıs, Banê Şemka, Aynıka, Kêre, Girê Çolya ile Girê Bışêrê alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. Operasyon 11 Kasım günü sonuçsuz bir şekilde geri çekilmiştir.
- Ayrıntılar
Uğur’umuzu vurdular önce yaşından fazla mermiyle
Ardından Ceylan’ımızı. Gezme! Uyarısı yapmadan hem de bir seher vakti aldılar.
Tüm abi ve ablaları gibi yaşamı, sokaklarda yaşadığı risklerle öğrenen ve direnişteki Diren’i sonra.
Sevdalı yüreklerin Canan’ını aldılar sevdiklerinden bir piknikte.
Umud’umuz gitti sonra biber gazından kaçarken.
En son Nûjîyan’ımız ‘bilinmeyen’ bir cisimle oynarken ayrıldı daha anlayamadığı bu yaşamdan.
Türk ordusunun ve devletinin kirli savaşında yiten körpe canlardan birkaçı sadece bunlar. Öylesine vakalar deyip geçmek de var. İsimlerinde gizli anlamların izinde farkındalığı derinleştirmek de.
Kürt çocuklarının yaşamları bu kadar ucuz, bu kadar tesadüfler zincirinin ucunda mı? Nereden geleceği belli olmayan ölümün riskiyle kestirilemeyen bir zamanın beklentisinde mi büyümeli çocuklarımız?
Filistin’de İsrail bombalarından, Pakistan’da selden, Afrika’nın nice ülkesinde açlıktan kırılan çocuklar kadar değeri yok mu çocuklarımızın?
Yoksa kendilerinin farkında olmadığı “Kürt” kimliğine verilen cezanın, acı faturanın hesabı mı onlara kesilen?
Hepsi son yılların acı kayıpları. Ya da siyaseten değerlendirecek olursak Akp hükümetinin iktidarında yiten nice Kürt çocuğundan birkaçı sadece. Nereden bakılırsa bakılsın bir acı iz bırakıyor ya yine de cevapsız soruların ve gizli anlamların peşinden gitmeden edemiyor insan.
Akranlarına gücü yetmeyen bir cenahın işi mi bu?
Yoksa geleceğe ümit bağlamış bir halkın yarını mı çalınan?
Şüphesiz Türk devletinin direkt ya da dolaylı yürüttüğü katliam politikasının farklı uygulamaları bunlar. Kürt Özgürlük Hareketi etrafından kenetlenmiş yurtsever halkımızın geleceğini karartmak, başarı umudunu kırmak çabası.
Yatılı okullarda tecavüzlerle, asimilasyon politikalarıyla cebelleşen çocuklarımızla Kürt halkının onuru ve haysiyeti zedelenmek istenirken bu gibi katliamlarla da geleceğe dair beslenen tüm ümitler köreltilmek ve yaşamın bir kader döngüsünden ibaret olduğu düşüncesi oturtulmaya çalışılıyor.
Medya ve okullarıyla Kürt çocuklarını kültüründen, kimliğinden uzaklaştırmaya çalışan devlet, artık bir Akp politikası olduğu gün gibi açığa çıkan bu katliamlarla bunun etkisinden çıkmaya çalışan topluma açık uyarılar oluyor.
Devlet, savaşı, mücadeleyi bilen Şerzan, aydınlanmaya ve erdem kazanmaya adanmış Aydın Erdem şahsında Kürt halkının bilinçlenme hareketine darbe vurarak bu yoldan döndürme çabasını uyguluyorken yeni bir yaşamı kanıyla, teriyle oluşturmaya çalışan onurlu Kürt halkını da Nûjîyan şahsında katlediyor.
Tüm bu şantaj ve tehditler karşısında şüphesiz daha tavırlı olunması gerekiyor. Fakat çeşitli sebeplerden ve takıntılardan dolayı bir türlü esas odaklanılması gereken yerden gelişmiyor refleksler. Bir an hüzünlenip, ardı sıra dönebiliyoruz normal yaşamlarımıza.
Karşımızda her anı ve tüm mekanları sinmiş insan toplulukları ile donatmaya çalışan bir iktidar ve erk varken, geçmişi karartıp, gelecekten umar beklenmesinin önünü alan böylesi gaddar, vahşi ve kana susamış bir demagojik yönetim varken normal olan ne kalabilir ki? Nasıl normal bir yaşam ve insan olabilir ve devam edebilir ki yoluna?
Yoksa halen bireysel kurtuluşun mümkün olduğuna inanan var mı? Yoksa halen gözünü kapatarak, kendisinden uzaklığı oranında mutluluk dansına kalkan beyni sisli bir insan yaşamının en doğru tarz olduğunu düşünenler mi var?
Daha ne kadar gerçek olabilir ki? Daha nelerin olması ve daha kaç körpe canın yitmesi gerekir?
Hangi okulda, hangi ekonomik gelişmişlikte özgür olmayı bekleyebilir insan halen?
Ya da,
Ebeveynleri olarak, abisi, ablası, babası, anası, akrabası olarak yanı başımızda duran ve bizlere yaşam ışığı aşılayan çocukların geleceği için ne yaptığımızı oturup düşünmemizin zamanı çoktan gelmedi mi? Yarın bu çocuklar büyüyüp de bizden hesap sormaya başladığından ne cevap vereceğiz? Bunları soruyor muyuz kendimize?
Yiten, parçalanan bebeler rüyalara girip “Neden?” diye sorduğunda hangi vicdan, hangi duygu, hangi akıl cevap verebilir?
Dayatılan ve empoze edilen iyi ve güzel yaşam hayallerini bir kenara bırakarak bebelerimizin, çocuklarımızın geleceğini garantiye almak için mücadele etmek, eyleme kalkmak, her anı ve her mekanı özgür geleceğin garantisi çocuklarımıza cennet yapmak ertelenmez görev olarak herkesin önünde duruyor.
Önderliğimizin dediği gibi; “Önemli olan çocuğun, doğduğu günden bugüne içinden geçtiği sürecin anlamını kavrayabilmesi, kendi ana dilini ve kültürünü özümseyerek kültürel soykırıma karşı kendini koruyabilmesidir.”
Bunu yaratmak için çalışmak, çalışmak, çalışmak…
Mahir Cudi
- Ayrıntılar
Ya inanılmaz bir iyimserlik ya da korkunç bir kötümserlikle bakmak zorunda değiliz. Her olay ve olguyu bin yılların biriktirdiği duygu yoğunluğu ve neredeyse bir sigara yaprağı kadar incelmiş bir ruh haliyle değerlendirmek kimseye fayda sağlamaz. Yaşanan her olay, karşımıza çıkan her olgu -hele bir de günümüz gibi karmaşık toplum yapılarında- çok uç değerlendirmelere gebe olduğundan kesinlikle bu yaklaşımlarla anlaşılamaz.
İyimserlik ve kötümserlik arasında gelip gitmek karşıda bulunan tehdit ve tehlikenin farkına varılmamasına yol açıyor. Bu konuda belirli bir yetkinliği yakalayanların da bunu nasıl bertaraf edebileceği konusunda yeterli bir fikir üretkenliği ve mücadele zenginliği yakalayamadığı ortada. Neticede karşı tarafın günlük propaganda bombardımanı içerisinde kendi haklı taleplerini dillendirme ve “Çoğalma” eylemini gerçekleştiremiyor. Şikayetçi ve beklentili üslup neredeyse tüm demokratik, yurtsever kamuoyuna hakim oluyor.
Bir anlamda beklentili bir ruh halinin yarattığı bu sonuç şüphesiz en çok da hayatını ve tüm varlığını barış için adayan Kürt halkı açısından olumsuz bir duruma yol açıyor.
Birilerinden beklenen hiçbir talep istenen düzeyde ve ölçüde elde edilemez.
***
İşte görüyoruz, “Anlaşılmayan bir dil” sözüyle sergilenen ikiyüzlülüğü.
Buna rağmen olayı münferit bir iki hakim ya da meclis başkanının kişisel değerlendirmeleri olarak yansıtmaya çalışanların çabaları da çok açık bir yalakalık düzeyinden geri kalmıyor.
Düne kadar Akp’nin Kürtler açısından TC tarihi boyunca karşılaşılan en iyi fırsat olduğu yönlü düşünceleri en açık ve cüretkar bir şekilde Kürt Özgürlük Hareketi karşısında savunanların bundan sonra nasıl bir tutum sergileyecekleri de tabii ki merak konusu.
Koskoca anayasaya rağmen gidip Kürtçe TV kurma ‘cesareti’ gösteren bir ‘yürekli’ bir siyasi hareket Kürtlerin kendi ana dilleriyle savunma yapmaları karşısında kullanılan dili “Anlaşılmayan bir dil” olarak değerlendirenlere çıkıp “biz yaptık oluyor, siz de kabul edin” demeyecekleri herhalde artık anlaşılmıştır.
Demek ki inkar ve imha politikalarını halen Kürtler karşısında bir sopa gibi kullanan bir siyasi irade söz konusu.
Demek ki halen Kürtlerin toplum olmaktan kaynaklı haklarını talep etme ve uygulamaya koyma imkanları yokmuş.
Demek ki Akp ve yalakaları tarafından dillendirilen “Biz Kürtlerin dostuyuz, onları en iyi biz savunuruz” sözleri de koca bir balonmuş.
***
Bu gerçeği görmezden gelerek bu saatten sonra yine de Akp eksenli politikalara itibar etmenin Kürtler açısından daha ne gibi sonuçlar doğuracağı önümüzdeki günlerde daha iyi açığa çıkacaktır. Fakat bunun deşifresinde yurtsever ve demokratik kamuoyunun yapması gerekenlere sahip çıkma düzeyi bunun süresini belirleyecektir. Yani öyle kendiliğinden deşifre olmasını beklememek gerekir.
Bir iki iyi söze kanıp iyimserlik rüzgarına kapılmak da, bunlardan adam olmaz deyip kendini kapatmak ve soyutlamak da bir sonuç doğurmaz. Bu anlamıyla aktif bir mücadele içine girmek gerekiyor. Fakat bu konuda da beklentili bir duruşun hakimiyeti kesinlikle gelecek açısından kaygı uyandırır bir düzeyde seyrediyor.
Gerilladan beklenen son şans da verilmiş olmasına rağmen adeta susan silahlarla birlikte suskunlaşan bir toplum kesinlikle Kürtlerin barışçıl, demokratik mücadelesine yakışmayan bir duruş. Kendi haklarının temini için belirli bir süre daha demokratik ve barışçıl yöntemlerin önünü açmış olmak, bir şekilde kısmi diyalogla Önderliğimizle görüşülüyor olması kesinlikle Kürtlerin haklarını garantiye alacak bir düzey değildir.
Her zamankinden daha fazla haklarını elde etmek için ayakta olunması gereken bir dönemde beklemek, gözlemek ve iradesini sokakta, eylemde gösterememek Kürtler açısından kazanılmış hakların kaybedilme riskini de yaratıyor.
Bir dönemler Önderliğimiz “Kürtlüğü de elinizden alacaklar” şeklinde bir değerlendirmesi olmuştu. Günümüzde sergilenen politika ve söylemler buna tekabül ediyor. Dilimizi kullanma hakkını dahi elimizden almaya çalışan bir siyasi irade ile yüz yüzeyken hakların kendiliğinden geleceğini beklemenin hiçbir sonuç yaratmayacağının bilinciyle bir dakikanın bile boşa harcanmadan örgütlenmenin ve eyleme geçmenin zamanıdır şimdi. Böylesi ikiyüzlü bir iradenin Kürtlerin dillerini elinden alma çabalarını durdurmak dili daha güçlü sahiplenmek ve bunu ekmek su kadar önemsemekten geçiyor.
Gençlerimizin öncülüğüne asıl bu dönemde ihtiyaç var. Kürt gençlerinin sokak eylemlerindeki cesaret ve öncülüğünü kendi ana dilini öğrenme, öğretme ve savunma konusunda da yürütebilmesi hem asimilasyon politikalarına hem de böylesi ikiyüzlü yaklaşımlara son ve keskin cevabı verecektir.
Pir Kemal
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 8 Kasım günü 14.00-15.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zagros’a bağlı Şişêbîrê köyüne yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar