Her yönüyle çok hareketli bir süreci yaşıyoruz.
Bir yanda PKK’yi tasfiye etme hayaliyle hareket eden egemen güçler, diğer yanda ise örgütlü duruşu ve halkla bütünleşen gücüyle PKK, bu süreç içerisindeki iki ana eğilim. Daha doğrusu halkların özgürlüğünün temsilcisi PKK ile dost çevreler bir taraf ve dışındakiler ise diğer bir taraf olarak bu süreci kazanmaya çalışıyorlar.
Bu çerçevede yaşanan savaş durumu ise herkesin gündemini meşgul etmekte. Tabii bu savaş çok yönlü yaşanmakta. Askeri, siyasi, politik…
Siyasal açılım adı altında yürütülen asimilasyon konsepti bir yandan devam ederken, diğer yandan da ordularını Kürdistan’ın her karış toprağına konumlandırmayı eksik etmemektedirler. Özellikle Kürdistan’ın Kuzey ve Güney sınırına yapılan askeri sevkıyatlar her şeyden önce TC sisteminin bu açılımlar konusunda ne kadar samimi olduğunu gözler önüne sermektedir.
Bunun yanında yıllardır süren bu savaştan hiçbir sonuç çıkarmayan TC sistemi yine gündemine PKK’nin silahları bırakmasını almış durumda. Tasfiye konseptine ilkel milliyetçi çevreleri de ekleyerek ve bu planlarını büyük ağabeylerine de onaylatmak suretiyle etkili olmaya çalışıyor. Tabii destek bulmadığını söylemek olayı yanlış görmek olur. Çünkü PKK’yi düşman olarak görenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur ve PKK’ye silahsız çözüm teklif etmek demek bu çevreler tarafından yapılan bir “Teslim ol!” çağrısıdır.
Halkımız da bu çevrelere qırıxların diliyle “ehmaqlar” demektedir. Çünkü 30 yıl boyunca yaşanan savaşta Kürt halkına ve ezilenlere karşı yapılan tüm saldırılara karşı PKK’de teslimiyet değil direniş gerçekliğinin her zaman yer aldığını görmemek için ahmak olmak gerekmektedir. Çünkü PKK’de yaşamanın adı direnmektir ve teslimiyetin ihanete, direnişin ise zafere götürdüğü gerçeği şanlı PKK tarihinde defalarca ispatlanmıştır.
Newroz coşkusunu yaşadığımız bugünlerde halkımız alanlara yine sığmadı ve tüm dünya Kürdistan’da ki Newroz kutlamalarını gıptayla seyretti. Tüm engelleme, pasifize etme ve moral bozma çabalarına karşı Kürt halkı tek yürek ve tek ses olarak bu yılın Newroz’unu da diğer yıllarda olduğu gibi gerilla coşkusuyla kutladı ve egemenlerin tüm politikalarını boşa çıkartarak gelişebilecek saldırılara karşı her zaman hazır olduğunu gösterdi. Öyle ki bir çok şehirde kutlamalara küçük yaştaki çocukların ellerinde oyuncak kleşlerle ve büyük küçük binlerce kişinin gerilla kıyafetleriyle alana gelmeleri ise silahsızlanma çağrılarına Kürt halkının sert bir tepkisi olmuş ve Kürt ile silahın ayrılmaz iki parça olduğunu ortaya koymuştur. Bu halk Agitleri, Adılları, Beseyleri, Nudaları ve daha nice silah omuzda düşenleri unutmadığını ve hiçbir zaman unutmayacağını bir kez daha göstermiştir.
İçinde bulunduğumuz sürecin bir aşaması olarak Newroz, Kürt halkı tarafından kazanılmıştır ve AKP ile onun temsil ettiği sömürgeci politikalara bırakılmamıştır.
Sürecin diğer aşaması olarak ise önümüzde yerel seçimler var. Dehaq’ın torunları bu seçimleri de kazanabilmek için Kürdistan’da her türlü çirkefliği denemektedir. Ordu ve AKP ortaklığının başını çektiği kliğin halkımız üzerinde oluşturmaya çalıştığı baskı, tehdit, tahrik ve rüşvet girişimleri yakından takip ettiğimiz girişimlerdir. Ancak halkımızın Newroz coşkusu 29 Mart’taki rengini de belli etmiştir. Halkımız Dehaq’ın torunu olan kirli partilere değil, özgürlük ve demokrasi taraftarı olan güçlerden yana oy kullanacağını ve fiili olarak vermiş olduğu iradesini siyasi olarak da vereceğini dile getirmiştir.
Newroz’u kazanan Kürt halkı 29 Mart yerel seçimlerini de kazanacaktır.
- Ayrıntılar
Kürdistan dışında, Kürtler dışında,
Ülkelerde, kıtalarda, dünyada ve evrende,
Özgürlüğe bu kadar ölümsüzlüğüne aşık olan başka birilerini ve toprakları söyleyebilir misiniz?
Ak sakallı dedelerimizin yüzlerinde pamuk yumuşaklığındaki zafer coşkusu var.
Mahşeri kalabalıklarla cennetin kapılarına yüklenen halkımız var.
Doğanın tüm renkleri ve zenginliğini ulusal giysilerinde yaşatan halkımız sahnede.
Yediden yetmişe melek yüzlü ak u pak insanlarımız meydanlarda insanlık adına ne varsa yeniden yeniden diriltiyor.
Ateşin ve güneşin çocuklarından en nadide olanları da dağlarda halaya durmuş.
Köylerde, kentlerde ve metropollerdeki tüm Kürtler özgürlük halayına kalkmış.
Bu özgürlük halayı durmayacak.
Dağlar ve kentler birleşene kadar,
Diller ve lehçeler doğal akışıyla konuşulana kadar,
Kürdistan’daki askeri kışlalar, kültürel soykırım kışlaları –Türk okulları- ile sömürgeci partiler paş paşki Kürdistan’ı terk edene kadar,
Seyid Rızaların, Şeyh Saidlerin, Alişerlerin ve Yadoların intikamı alınana kadar,
Mazlum Doğanların, Rehşan Demirellerin ve Zekiye Alkanların vasiyetleri yerine gelene kadar,
Enes Ataların, Uğur Kaymazların, Mizginlerin ve Şilanların hesapları sorulana kadar.
Devam edecek ve yinede devam edecek bu özgürlük halayı.
Önder APO özgürleşene kadar,
Özgür Kürt kimliği oluşana kadar,
Özgür ve Demokratik Kürdistan oluşana kadar,
Devam edecek ve devam edecek bu özgürlük halayı.
Halkımız 2009 Newrozunda bunu aşina ve eşkera bir şekilde ilan etti.
Dünya aleme duyurdu.
2009 Mart’ta sandığa giderken bunu siyasal güce de dönüştürecek.
Sandıktan farklı sonuç çıkarsa AKP’nin deq u dolabı olur.
Halkımızı bunu kabul etmeyecek ve bu durum AKP için kıyamet olur.
Böyle biline…
Sakın ha….
Sakın ha….
AKP’li münafıklar hileye başvurmayın.
Halkımızda ta ki sandıklar sağlam bir şekilde açılmadan ve sağlam bir şekilde sayım yapılmadan ve sandık zaferimiz dünyaya duyurulmadan yerine oturmamalı.
Zaferimiz açıklandıktan sonra zafer kutlamaları yapılmalı.
2009 Newrozunun melek yüzlü halkım bu zaferi fazlasıyla haketmiştir.
Bundan dolayıdır ki, dünyanın en güzel halklarından biri olan halkımızın fedaisi olmuşuz.
- Ayrıntılar
Tarihimizin en önemli süreçlerinden birinden geçiyoruz. Her şey çok hızlı, şaha kalkmışlığı yaşıyor. Baş döndüren ve kader belirleyen günler.
Halkımızın hisleri her zaman olduğu gibi bu defa da çok erkenden olup biteni alıyor. Refleksleriyle herkese mesajını net veriyor. Ve bu arada biz gerillalara da almamız gereken duruşu ve yapmamız gerekenleri hissettiriyor.
Yaklaşık bir buçuk aydır Kürt halkı ayaktadır. Geçen yılları çok aşan bir ayaklanış ve meydanları coşturan bir özgürlük haykırışı vardır. Yaşanan sürekli bir serhildandır. Ve öyle görülüyor ki bundan böyle Kürt halkı özgürlüğünü yakalayana kadar bu kalkışı sürdürecektir.
Halkımızın, gerillanın ve ona dostluk eden demokratik çevrelerin bu duruşu emperyalistleri yeni oyunlara yönlendiriyor. Emperyalistler bu topraklarda uygulamak isteyeceklerini uygulayamamanın acizliğiyle yeni bir saldırı konseptine yöneliyorlar.
Elbette kısa bir makalenin içerisine her şey yerleştirilemez. Ancak ana hatlarıyla başlıklarını vererek yapılanı ve yapılmak isteneni ele almak yine de gereklidir.
Son yıllarda emperyalist kampın tüm planları halkımızın ve gerillanın direnişine tosladı. Bu toslamalar beklenen durumlar değildi. Kendilerince önderliği tutsak alarak klasik direniş içerisine alacaklarını sandılar. Bu olmayınca içimize el atarak bir kesimi pohpohlayarak öne çıkardılar. Sonrada alıp götürdüler. Ancak halkımızın ve gerillanın duruşu devam etti. Sallandık, ancak uzun süreye yaymadan bir toparlanma ve ardından da daha güçlü bir çıkışla Ortadoğu sahnesine en etkili güç olarak yeniden doğduk. Bu oyunlar yetmedi bu kez de çok kapsamlı askeri planlarla öncelikle özgürlük hareketi tasfiye edilmek istendi. Önderliği zehirlenmeye çalışıldı. Gerilla düşmanın askeri saldırılarına karşı Gabar, Oramar ve Zap’ta çok sert cevaplar verdi. Birçok çevrenin beklemediği direnişi gerilla sergiledi, bu direnişle bağlantılı olarak Kürt halkı gerillayı kucaklayarak onun etrafında bir çeper oluşturdu. Önderliğine karşı zehirleme girişimini hem deşifre etti hem de halkıyla gerillasıyla etrafında ateşten bir çember oluşturdu.
Özcesi tüm tasfiye planları halkımız ve gerillası tarafından boşa çıkartıldı. Tüm bu başarısız tasfiye planlarını ele alarak değerlendirmeler yapan emperyalist cephe bu gelişmeye karşı yeni bir plan oluşturarak adımlarını da atmaya başladı.
Bu planın esası; “siyasi açılımlarla” özgürlük hareketinin elindeki kozları alarak özgürlük hareketini tasfiye etme girişimidir.
Öncelikle Kürt özgürlük hareketinin çevresi kuşatılması gerekiyor. Bunun için TC’ye Güney Kürtleriyle arasını iyileştirmesi için baskılar uygulandı. Kaldı ki AKP TC tarihinin gelmiş geçmiş en ileri düzeyde ki ABD işbirlikçisi olduğundan AKP’nin dünden bunu kabul etmesi zorunluluğu zaten bulunuyor. Amerikan fideliğindeki oluşturulan rantçı bir parti ondan emir almanın dışında başka bir şey de yapamaz.
Devam edelim. Güney Kürtlerinin tüm Kürtlerin alternatifi olabilmesi için kuzeyi yumuşatmak gerekir. Bunun için TC’ye TRT–6, Kürtçe kürsüler, Silopi’deki kuyu kazmalar gibi adımlar attırdılar. Ve öyle görülüyor ki bu adımlar yani “siyasi açılımlar” devam edecektir. Kürdistan’da siyasal atmosferin ön araştırması olarak ta PKK’ ye muhalif kimi Kürt çevreleriyle görüşmeler yaparak kendilerince “derde derman” olacak arayışlara girdiler.
Bunların tümü niçin yapılıyor diye sorulabilir? Bu sorularının cevabını da kendileri veriyor; PKK’ yi silahsızlandırma! Güneyde TC ile anlaştırmaları ardından Nisan ayında yapılacak bir konferansla PKK’ ye silah bıraktırma çağrısını yapacaklarını zaten kendileri söylüyorlar. Epey zamandır hazırlanan işbirlikçi bir kesimi öne çıkararak özgürlük hareketini tasfiye edecekler. Yeni yetme Rus mafyacıları gibi ne kadar Kürt düşmanı rantçı varsa hepsini şaha kaldırıyorlar. Sözde geçmişte özgürlük hareketine yakın durmuş ancak sonra da umduğunu bulamayan tiplere de büyük vaatler vererek öne iteliyorlar. Plan budur.
Bir arkadaşın deyimiyle “namussuzlar namussuzluk yapmasını da bilmiyorlar” tespitine denk olarakta bu işbirlikçi kesim dörtnala kaldırılıyor. Bugün Kürt sorunu bu kadar tartışılıyorsa, gündemden düşmüyorsa, MHP’sinden-CHP’sini, AKP’sinden-Genelkurmaylığına, İslami olanından milliyetçisine kadar herkes Kürtlüğü tartışıyorsa bu durumu yaratan gücü görmeden hareket etmek olsa olsa hüsnükuruntudan başka bir şeyi ifade edemez. Kürt gerillasının tasfiyesi demek Kürtlüğe ilişkin yapılan tüm tartışmaların durması demektir. Demokrasi açılımlarının durması demektir. Kendilerince özgürlük hareketi mücadelesinin yan ürünleri olarak ortaya çıkan sözde açılımlarının da geri alınması demektir. Bu kadar gerçeklerden kopuk olmak olsa olsa bir aymazlık olabilir. Yada dediğimiz gibi “namussuzlar namussuzluk yapmasını da bilmiyorlar” olur. Madem namussuzluk yapacaksın bari senin de yararlanacağın bir tavrın içerisine gir. Hâlbuki bu işbirlikçi kesimin içine girdiği durum baltayı kendi ayağına vurmadır. Bu durumda bu tavırlarını ihanetin de ötesinde hainlikle eş değer olarak ele almak gerekmez mi?
Barış ve savaşın referandumu derken kastedilen bunlardır. Kürt özgürlük hareketi halkıyla bir kalkışı yaşıyor. Bu kalkış bir taraftan emperyalistleri taviz vermeye zorluyor, bir diğer taraftan ise güçlenen özgürlük hareketi emperyalistlerin planlarını Ortadoğu’da halklar lehine bozduğu için onları paniğe koyuyor. Buda onları Kürt özgürlük hareketini tasfiyesi için plan yapmaya itiyor. Küçük bir Kürdistan parçası öne verilerek diğer parçaların imhası planlanıyor.
Emperyalist ve sömürgecilerin barışla mı yoksa savaşla mı yollarına devam edeceklerini 29 Mart seçimleri belirleyecektir. Seçimlerde halkımız demokratik cephe lehine büyük başarıların altına imzasını atarsa, bu plan bozulacaktır. Ve özgürlük hareketiyle uzlaşma yollarını arayacaklardır. Çünkü bu Kürt halkının ve onun gerillasının yenilmezliği anlamına gelecektir. Yok, eğer seçimlerde özgürlük, demokrasi ve adalet lehine ciddi bir karar kılma yaşanmazsa o zaman öncelikle Kürt özgürlük hareketini tasfiye etme planı çok güçlü bir şekilde gündeme girecek ve çok ciddi bir savaş süreci başlatılacaktır. Bunu da başarma durumunda TC ise kendi kürdünü yani o bilinen kendi olmayan kürdü yeniden yaratmak için her yönüyle bir sindirme hareketi başlatacaklardır.
Sonuç olarak: barışın mı savaşın mı kaderi bir nevi bu seçimlere kilitlenmiş durumdadır. Barışı isteyen tüm kesimler özgürlük ve demokrasi için oy kullanmalıdır. Tüm demokratik çevreler, muhalif kesimler, bu rejimden zarar görenler ve bu rejime uzak duranlar bu sürecin hassasiyetini gözeterek sandıklara gitmelidir.
Güçlü ve kalıcı bir barışın sağlanması için-ideolojik ve politik duruşlar ne olursa olsun-mutlaka halkların kardeşliği lehine oy kullanılmalıdır.
Seçimleri barışın referandumuna çevirmek umuduyla.
- Ayrıntılar
Kürdistan’ıma bahar gelmiş.
Her tarafımız kar belek belek.
Dereler şarıl şarıl coşkun sularla taşıyor.
Kardelenler de açmış.
Bademler de çiçek açmış, dört tarafımızdaki yamaçlarda.
Zirvelerden seyrediyorum olup biteni.
Zira bir gerillayım ve dağların doruklarındayım.
Bir şahin gibi keskin bakışlarla gözlerim uzaklara bakar.
Aslında bir kartal gibi de kanat açıyorum.
Kürdistan vadilerine ve ovalarına.
Mağrurum ama mahsun bakan bir ceylan gibi içliyim.
Halkıma ve ülkeme.
Yüreğim çırp çırplarda.
Radyodan takip ediyorum olup biteni.
Ülkemde destanlar yazılıyor.
Sanki demeyelim, hakkaten sahici yeniden bir dirilişin başlangıcındayız gibime geliyor.
Gibime geliyor da demeyelim.
Sahici yeniden bir diriliş var.
8 Mart kutlamalarında, reng û renge bürünerek harikalar yaratan genç kızlarımız ve kadınlarımızın coşkulu özgürlük haykırışları bunun delili değilse, daha başka ne delil olabilir?
Ya seçim meydanlarındaki açık, net ve kararlı duruşlu halkımın geliyoruz deyişi, Özgür ve Demokratik Kürdistan’ın sacayaklarından biri değilse, daha başka ne yeniden bir dirilişin delili olabilir?
Wan halkının sel gibi akması bunun delili değilse, daha başka ne delil olabilir?
Daha diğer kentler sırada.
Daha Newroz’un görkemliliği sırada.
Haydi halkım göster kendini şu kavanoz dipli dünyaya.
Türk ırkçı rejiminin arkasındaki esas güç AB, ABD’ye.
Bitir şu yalan-dolan-talan ve neo-soykırımcılığın temsilcisi Münafıklar ve Kafirler Partisi AKP’yi.
Haydi halkım bunu yap.
Defet toprağa şu AKP’yi, defettiğin ANAP, DYP ve CHP gibi.
29 Mart akşamı bu müjdeyi senden bekliyoruz.
İnanıyoruz ve güveniyoruz sana.
Haydi halkım.
Bizi rüsva etmeyeceğini biliyoruz.
- Ayrıntılar
8 Martı çok coşkulu yaşıyoruz. Daha doğrusu Kürt kadınının öncülük ettiği görkemli kutlamaları izleyerek yaşıyoruz.
Bilinir. Dünyada 8 Mart etkinlikleri bir günde başlar ve bitirilir. Kürdistan’da ise 8 Mart’tan en az bir hafta öncesinden kutlanmaya başlanılır ve 8 Mart sonrası da en azından Newroz’a taşırılacak şekilde sonlandırılır.
Feodalizmin en koyusunun yaşandığı bu coğrafyalarda tarihi ölçü olarak ele alacak olursak çok kısa bir zaman zarfında kadının bu düzeyde kendini sahiplenişi görülmeye değerdir. Yaşanan bir devrimsel patlamadır.
Kadının şahlanışı salt bir coşku selinin fışkırması değildir. Salt bir eğlence ve etkinliği kutlama da değildir. Kadının ayaklanışının bir zihinsel ruhsal nedeni var. Aynı zamanda bir toplumsal deneyin sosyo-psikolojik olarak dönüşümüdür. Yaşanan, bir toplumun iliklerine kadar çarpılarak yeniden yaratılmasıdır. Nasıl ki Fransız Devrimi toplumun fenomenlerini geri çevrilemez özgürlük ütopyasını yaratmışsa Kürt kadını ve bu coşması da artık geri çark ettirilemez bir alt üst oluşu ifade eder.
Dünyada bir çok devrimin yaşandığı bilinir ya da çok devrimin yapıldığı iddia edilir. Biz kimilerine karşı mesafeli dursak da genel kabul edildiği için biz de bu kaideyi bozmadan katılalım: Ancak hiçbir devrim kadını bu denli katamamıştır ya da hiçbir devrim kadının damgasını bu denli taşımamıştır. Kadına kendi öncülüğünü toplumun alt üst oluşuna bu denli tüm sahalarına vurduğunu görmemiştir. Kürt toplumunun tüm kesimlerini sarsan bu kadın kalkışı Kürdistan devriminin en büyük parçasıdır.
Kadını en çok gösterip toplumun önüne fırlattığı devrim olarak 1968 devrimini görmek yanlış olmaz. Gerçi 1968 yıllarında gençlerin ayaklanışı birçok sosyal kesim tarafından devrim olarak ele alınmasa da biz devrim olarak ele almaktan çekinmiyoruz. Bu devrim başta Avrupa’da kadını sarsan gençlik hareketinin doğumu, bugün Kürdistan’da gerçekleştirilen kadın şahlanışının yanında cılız kalır.
Avrupa kendince kapitalist ilişkileri en ileri düzeyde aleni şekilde yaşarken Ortadoğu’nun baskılarla en kapalı tutulmaya çalışılan Kürt toplumunun bağrında yeşeren kadın filizlenmesi kendi başına incelenmeye değer bir fenomendir. Bugün bir Van, Batman, Cizre, Silopi, Amed, Bismil, Viranşehir derken Kürdistan’ın bir çok yerinde görkemli kutlamaların yanı sıra bugüne kadar hiçbir zaman 8 Martı kutlamayan onlarca yerleşim alanı ilk kez bugünü etkin kutluyorlarsa burada durmak gerek. Sadece Kürdistan’da değil, nerede bir Kürt varsa orada kadının öncülüğünde bir kadın şahlanışına sahiplik etmek zor değildir. İstanbul’daki etkinliklerde öncülüğün ve coşkunun Kürt kadınında olduğunu bizzat faşist devlet güçleri itiraf etmekten çekinmeden verebiliyorlar.
Özgür Kürdün bulunduğu her yerde bu şahlanışı görebilirsiniz. Bırakalım başka dünyayı, sadece bu durumdan yola çıkarak dünya feministlerinin, dünya kadın örgütlerinin ve de sözde kendilerini demokrasinin temsilcileri sayan ve gören Avrupa Konseyi’ndeki kadınların Kürdistan’a gelmeleri gerekir. Hatta gelmeleri için davet ediyoruz.
Eğer ki Kürt Özgürlük Hareketi’ni tanımak ve yargılamak istiyorlarsa önce Önder APO’nun Kürt kadınlarını görecekler. Önder APO’nun şahlanan kadınlarının bir toplumu nasıl baştan başa sarstıklarını görecekler. 70’li yaşlardaki APOCU anaların nasıl kadın kimyası aldıklarını görecekler. Feodal kitlerle, örf ve adetlerle dini dogmalarla adeta çepeçevre tutsak alınan kadınların meydanlarda pos bıyıklı erkekleri meydanlara almayarak ama o pos bıyıklı erkeklerin de bu kadının şahlanışına saygılı yaklaşarak çocuklarına alkışlarla cevap vermelerini görecekler.
Kürt Özgürlük Hareketi’ne kendi kirli siyasi emelleri için düşmanca tavır almalarının Kürt Özgürlük Hareketi’yle bağlantılı olmadığını 8 Mart günlerinde herkes görebilmelidir. Bir halkı tümden ayaklandıran, demokratik değerler temelinde yeniden yaratan, kimlik kazandıran bir hareketin öncelikle kadınların kalbinde yer aldığını görmek çok da zor olmayacaktır. Kadınların özlemlerini bu düzeyde temsil eden bir özgürlük anlayışını yargılayarak kendilerince terörist ilan etmek olsa olsa emperyalistlerin ve onların işbirlikçilerinin, sömürgecilerin ve bu güçlere yaltaklanan Kürt işbirlikçilerinin kendi çıkarlarını korumaktan öteye bir anlam ifade etmez, edemez de…
İşte bunun için diyoruz ki; dünyanın her yerindeki feministler, kadın hareketi Kürdistan’a.
Kürdistan’daki kadın içerisine bir de bu gözle bakmaları umuduyla…
- Ayrıntılar
Rengin BOTAN
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü özgürlük mücadelemizi her yıl yeniden tazelenmiş bir azim ve iradeyle yükseltmenin zemini olmuşken, belki de dünyada hiçbir kadın topluluğu Kürt kadınları kadar kitlesel ve yaygın olarak 8 Mart’ı kutlamamaktadır. 8 Mart Kürt kadınları için sembolik ve sınırlı bir gün değil, gerçek ve süreklileşen bir özgürlük günüdür. 2009 8 Mart’ı da özgürlük birikimleri üzerine kalıcı zaferler yerleştirmenin iddiasıyla kutlanırken, kutlanmaya devam edileceğine ve Mart ayını Newroz ve yerel seçimlerdeki başarılarla taçlandırılacağına dair beklentilerimiz de yüksektir. Kürdistan’ın bütün parçalarında ve giderek tüm Ortadoğu da yükselen özgürlük dalgasına katılmak ve özgür kadının yaratılması üzerinden özgür toplumu inşa etmek mevcut sistem sorunları karşısında en temel ihtiyaç olmaktadır. Bütün bölgelerimizde eylem meydanlarına kadınların bu duygu ve düşüncelerle katıldığına dair en ufak bir kuşkumuz yokken, bu cesur ve inançlı yüreklerin güçlü atışına, özgürlük dağlarından aynı coşkuyla katıldığımızı belirtmek istiyoruz. Yüreğini ve beynini özgür tutma aşkını yaşam gerekçemiz yapmışken hiçbir mekan ve zamanda bundan asla vazgeçmeyeceğiz. Bu nedenle elbette ki, her mekan ve zamanda namusumuz özgürlüğümüz olacaktır. Özgür kadın duruşunu yaşatma onuruyla katılacağımız her eylem, özgürlüğe doğru attığımız her adım sadece kadınları değil, tüm insanlığı ve dünyamızı adım adım bu zorba ve yalancı erkek sisteminin kader çizgisinden kurtaracaktır. Bu inanç ve kararlılıkla her türlü saldırı ve baskılara karşı her koşulda mücadeleyi yükseltme iddia ve kararlılığına sahip olduğumuzu belirtiyor, bu temelde başta Rêber APO’nun olmak üzere, Kürt kadınları ile demokrasi ve özgürlüğe duyarlı kadınların olmak üzere bütün dünya kadınlarının 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutluyor ve bu günü eylemleriyle anlamlandıran kadınlarımızı 8 Mart ruhunun özgürlük aşkıyla selamlıyoruz.
Kölelik ahlakının namus adı altında kadın katliamlarını gelenekselleştirmesine karşılık, özgürlük ahlakının namus anlayışıyla özgür yaşamlara doğru ilerleyen kervanımıza katılım gün geçtikçe artmaktadır. Artmaktadır çünkü artık özgürlük soyut, ulaşılmaz hayaller değildir. Katılım artmaktadır ve artacaktır çünkü özgür yaşam umudu elle tutulur, gözle görülür somut bir gerçeklik olmuştur. Hemen yanı başımızdaki kadının evinden çıkıp sesini yükseltmesi, kadına uzanan ellere bütün kadınların hep birlikte karşı koyması, köleliğe ‘hayır’ diyebilen kadınların varlığı giderek yaşamın süreklileşen ve gelişen bir parçası olmuştur. Özgür dağlardaki özgür kadın yürüyüşü kaderci tabuları paramparça ederken toplumsal alanda bu durum, kürsüye çıkan, halkı temsil eden, barışın kapılarını aralamaya çalışan, yaşamın tüm alanlarında eylemleri, yaratıcılıkları ve ürünleriyle aktifleşen kadınlar olarak devam eden bir özgür yaşam duruşu olmuştur. Ölümü kol gezdiren namus anlayışları ve uygulamalarına karşı, özgür yaşam imkanları oluşmaktadır. Kuşkusuz beş bin yıllık kölelik anlayışı, yaşam kültürü ve baskı araçlarının varlığı açısından bakılırsa önümüzde daha kat etmemiz gereken çok fazla yol olduğu açıktır. Ancak şunu da bilmekteyiz ki, özgürlük, köleliğin farkında olma, bunu reddetme iradesini gösterme ile başlar. Özgürlük için atılan her slogan, her adım o anı özgür kıldığı gibi özgür yaşam koşullarını bir adım daha somutlaştırıp yakınlaştırrmaktadır. Namusumuz özgürlüğümüzdür diye haykıran kadınlar kölelik düzenini temellerinden sarsmaktadır. Başkalarına ait olmayan, başkalarının namusu olmayan kadınlar, mülkleştirilen çocukların, gençlerin, kitlelerin ve hatta sistem karşısında karılaştırılan erkeklerin bile kölelik zincirlerinin paramparça olmasının garantisidir. Özgüvenini kazanmış, özgürlük bilincinde derinleşmiş ve mücadelede iradeleri çelikleşmiş olan kadınlar toplumsal özgürlüğün öncüsü olmuşlardır. Bu anlamda “namusumuz özgürlüğümüzdür, hiç kimsenin namusu değiliz” sloganıyla başlatılan kampanyanın ve bu temelde yapılacak daha birçok kampanyanın toplumsal değişim dönüşümü özgürlüksel kılmada belirleyici bir rolü olacaktır. Kampanyanın bütün katılımcılarını bu anlayışla selamlarken, özgürlük dağlarındaki kadın gücünün her koşulda toplumsal alan mücadelesinin savunma ve kadınlara yönelik her türlü saldırı karşısında caydırıcı güç olacağı iddiasını belirtmek istiyoruz.
Farklı toplumsal kimliklerde, özgürlük sorunlarının özgün yanları olduğu kadar tüm dünya kadınlarının ortak sorunlarının olduğu da inkar edilemeyecek bir gerçekliktir. Kadın olmaktan kaynaklı sorunlar erkek egemen sistemin var olmasının sonucudur. İster tarlada çalışsın, ister modacı olsun, ister fabrikada çalışsın ya da o fabrikanın sahibi olsun bütün kadınların öz kimliği ötekileşen, geride duran, yabancılaşan ve özünden kopartılan konumundadır. Bu sorun tek tek bireylerin değil, sistemsel bir sorundur. Bu düzen, tüm ortaklıklarına rağmen kadınları karşıtlaştırır, düşman saflarına yerleştirir. Bir savaş ve düşmanlık düzenidir bu düzen. Bu yüzden, iş kadını, kamyonlarda her gün ölen, ölümle burun buruna olan ırgat kadınları kendinden saymaz, yabancı, kayıtsız durur. O yüzden, bir tarafta kadın bedenleri sınırsızca metalaştırılıp diğer tarafta kadın emekleri sınırsızca değersizleştirilirken, bu kadınlar birbirlerinin ortak yanlarını göremez duruma getirilirler. O yüzden Kürt ve Türk anaları aynı gözyaşlarını dökerler. Düşmanlıkların sorumlusu bu kadınlar değil; erkek egemen zihniyet ve bunun somutlaşması olan Modernist Kapitalizmin ulus devletidir, medyasıdır, sanat ve spor kurumlaşmalarıdır, ordusudur. Kadınların özgürleşmesi ve bu yapay düşmanlıkların aşılması için bütün kadınların aynı safa geçmesi gerekir. 8 Mart bunun için en ideal zemini oluştururken, hep birlikte, katliamcı namus anlayışına, düşmanlığa ve savaşa karşı; özgürlük, kardeşlik, barış ve dayanışma sloganlarını haykırmalı ve bunları yaşamsallaştırmak için adım atmalıyız.
Özgürlük kuşkusuz ki, çok çeşitli boyutlarda ve derinliklerde aranması gereken bir gerçekliktir. Kürt kadınları olarak özgürleşme sorununu yaşamak; başkalarının namusu olmanın yanında, dilini konuşamamak, lal olmak, erkeğin sopasının yanında devletin copunu yemek, açlık sınırlarının altında yaşamak ve bir özgürlük umudunun komplolara uğramasının derin acısını yaşamak biçimlerinde ortaya çıkar. Bütün bu sorunların her biri özgür yaşama vurulan zincirlerdir. İnsan olmanın en temel vasıflarından olan konuşarak anlaşma durumuna karşı lal yaşamaktır söz konusu olan. Dilini konuşamayan ve başka bir dil de bilmediği için lal olan kadınlar özgür değillerdir. En demokratik eylemlerde bile üst üste istiflenip coplanan kadınların insanlığı bile tartışmalık hale getirilmişken, kadın özgürlüğünden söz etmek mümkün müdür? Kadın özgürlük arayışı, insan olma çabasıdır her şeyden önce. Diğer taraftan bin yıllardır yaşadığı topraklardan göçertilen, toprakları sürgün, işgal, sömürü alanı olan ve yaşamın doğal dayanaklarından kopartılan kadınların özgür olması mümkün değildir. Kürt kadınları kendi toprağında zincirlenmiş, ya da kopartılmış çiçekler gibidir. Sahte özgürlükler yaşamı yalancı kılıp, çürütmekten başka bir şey kazandırmamıştır. Bütün dünya kadınları için geçerli olduğu gibi Kürt kadınları için de geçerli olan şey; herkes kendi toprağında yeşerir, güzelleşir, serpilir gerçeğidir. Özgür topraklar, dostluk ve barış içindeki yaşam koşulları, özgür kadın kimliğinin derinleşmesini, özgür yaşam zeminini oluşturur güçlendirir.
Kürt kadınları açısından temel bir özgürlük gerekçesi de, özgürlük yolunda kadın yoldaşı ve en büyük destekçileri olan ve özgür topluma gitmenin önderliğini yapan Başkan APO’nun özgürlüğü sorunudur. Başkan APO Kürt ve Ortadoğu halklarının özgürlükçü duruşunu temsil ettiği, her türlü köleliğe karşı bir özgürlük kalesi olduğu ve başta kadınlara olmak üzere tüm halklarımızın özgürlük umudu olduğu için, uluslararası bir komployla İmralı’ya hapsedilmiştir ve bugün bir insanlık ayıbı olan İmralı sisteminde her gün yaşam koşulları tecrit ve işkenceye dönüştürülmektedir. Bu yaşanması zor işkence koşullarında Önderliğimiz tarihte eşine ender rastlanan görkemli bir direniş sergilemekte, bütün Kürt halkı serhıldanlarıyla adeta ayağa kalkmaktadır. Ancak, Özgürlük umudumuzun temsilcisi, özgürlük değerlerimizin yaratıcısı, kadınların sevgi kaynağı esaret altındayken, özgürlüğü gerçek anlamıyla yaşamamız söz konusu değildir. Başkan APO’suz bir özgürlük Kürt kadınlarının özgürlük anlayışı, arayışı olamaz. Yoldaşı, sevgisi, umutları zincirlenmiş kadınlar, özgür yaşayamazlar. Başkan APO’nun özgürlüğü, hayallerimizin, tutkularımızın, geleceğimizin özgürlüğüdür. Önderliğin özgürlüğü, egemen namus anlayışından, lal olmaktan, topraksız çiçek olmaktan, coplanmaktan, kıymetsiz nesne gibi görülmekten kurtulmak demektir. Bu nedenle 2009 8 Mart’ı Başkan APO’lu özgür yaşamın adımlarını duyuracaktır, duyurmalıdır. Önderliksiz yaşamı zehirlenmiş sayarak yaşamayacağız. Bu temelde “Rêber APO’yu esaret koşullarında görmeye artık yeter” diyerek bu süreci en güçlü eylem hamlesine dönüştürmeliyiz. Bütün anlamlı günleri halkımız ve kadınlarımız açısından yaşanmaz hale getiren egemen sistem güçlerinin bir üst aşamaya tırmandırılarak devam eden pervasız saldırılarına en büyük yanıtı bu süreçte vermeli, Türk devletinin AKP ve Türk ordusu öncülüğünde geliştirdiği saldırı siyasetine pişman ettirmeliyiz. Çünkü Önderliğimiz üzerinden başlatılarak özgürlük hareketimize karşı her gün yeni bir boyut kazanan tasfiye konsepti topyekûn imha saldırılarıyla sürdürülmektedir. Ve şu gerçektir ki, Önder APO şahsında iradi duruş kazanmış Kürt halkının onuruna ve özgür kadına karşı saldırıdır söz konusu olan düşman, yeni imha konsepti üzerinden yeni bir saldırı dalgasına hazırlanmak istiyor. Nasıl ki özgürlük hareketi olarak 2009 baharını özgürlük baharına dönüştürmek istiyorsak, düşman da bunu tersine çevirme hazırlığı içerisinde, saldırılarını yoğunlaştırarak, Kürdistan’da siyasi ve askeri olarak son işgal ve fetih hareketleriyle amacına ulaşmak istemektedir. Bu nedenle açık belirtiyoruz ki, Başta Önderliğimiz olmak üzere halkımızı, kadınlarımızı, analarımızı, çocuklarımızı sahipsiz sanarak sabır sınırlarını taşıran bu saldırıların karşılıksız kalacağını sanmak, bu halkın öz evlatlarından oluşan savunma güçlerini sınamaya kalkmak gafletle eşdeğerdedir. Şu bilinmelidir ki, bu değerlerimize karşı gelişen her saldırı en güçlü biçimde cevabını bulacaktır. HPG ve YJA STAR güçlerimiz her zamankinden daha fazla Önderliğimizi ve halkımızı en güçlü şekilde sahiplenme ve savunmaya göre hazırlanmışken, 7’den 70’e tüm halkımız da her saldırıyı, saldıran güçlerin kursağında bırakarak kendini savunma hakkını kullanarak karşılık vermelidir. Bu vesileyle tüm Kürt kadınlarının 8 Mart, Newroz ve seçim süreci eylemliliklerini hamlesel biçimde geliştirmesini, analarımızın, kadınlarımızın milli kıyafetleriyle tüm alanları Kürt kadınının rengine büründürmesini, güçlü bir örgütlülük ile, gelişebilecek her türlü saldırıya karşılık vererek savunmasını geliştirmesini bekliyoruz. Yine Kürt kadın gençliğinin her çeşit eylemliliğiyle cevap verecek bir örgütlülük içerisinde olup, analarımıza yönelik gelişen düşman saldırılarına bu eylemleriyle karşılık vermesini ama en radikal yanıtı gerillaya katılmakla vererek 8 Mart’tan Newroz’a kadar ki süreci bir katılım hamlesine dönüştürmesini ve özgürlük mücadelesini bu temelde sahiplenmesini bekliyoruz. Kadın özgürlüğünü Önderliğin özgürlüğü amacına bağlayarak mücadeleyi yükseltmekten asla vazgeçmeyerek ve Önderliğimizi mutlaka özgürleştirerek, özgür yaşamı kalıcılaştırmalıyız. Bu temelde Rêber APO’yu özgürleştirme hamlesine tüm Kürt kadınlarının, barış ve şehit analarının, genç kızlarımızın en güçlü şekilde katılacağına ve mücadeleyi yükselterek kendi özgürlükleri olan Rêber APO’nun özgürlüğü etrafında ateşten çember olacaklarına inanıyor, 8 Mart’ın kalıcılaşan özgür bir yaşam olmasını diliyor, özgürlük adına yola çıkmış tüm kadınların 8 Mart’ını kutluyor, Bese ve Zilanların yeri Dersim’de başlayan, tüm Kürdistan’da yayılarak süren özgür kadın eylemlerini selamlıyoruz.
Özgürlük dağlarında yeşerip, büyüyen kadın hareketimiz de 2009 8 Mart’ını, özgürlük mücadelesini zafere taşıma, Önderliğimizin özgürlüğüne kilitlenme ve dağlarımızı özgür yaşamın temel zemini yapma iddiasıyla karşılamaktadır. Hareketimizin meşru savunma gücü olan YJA STAR militanları olarak, bu amacı en üst düzeyde gerçekleştirip, kadınlarımızın her koşulda dayanağı ve garantisi olmaya dair kararlılığımız tamdır. Şu açıktır ki, dağ kardelenleri, gülistanların ve lalezarların habercisidir. Bu anlamda kadın gerillalar, toplumsal çiçek bahçelerinin garantisidir. Viyanların, Gülbaharların, Nucanların, Yıldızların, Diclelerin, Nudaların, Zilanların ve daha binlerce kadın şehidimizin döşediği bu mücadele yolu, özgür, doğal, kadın eksenli bir yaşama götürmektedir. Misyonumuzun bilincinde olarak ve şehitlerimizin aydınlık öncülüğünden şaşmadan, bütün gücümüzle kendimizi özgürlüğe engel yaratan durumları aşmaya ve yeni yaşam alanları yaratmaya adayacağız. Bu temelde YJA STAR militanları olarak özgür gelecek özgür kadınların yürüdüğü yollardan geçer iddiasını yineliyor ve yolumuz ve geleceğimiz özgürlüktür diyoruz.
- Ayrıntılar
Boş bir teneke misali,
Tok sesli bir general Azamput Yaşar Paşa ol eylemişti.
Kambur vaziyetiyle beraz fablı teşbihindeydi.
Mangal yüreklilik ne arar bu korkak generalde.
Ne sesi hoş bir seda, ne de silueti bir general silueti.
Yine der ki, ordugahlar ilk hedefiniz Zap!
Haydi marş ileri!
Tarihlerden tarih, 20 Şubat 2008’i gösterince, Kuzey Kürdistan’ın öte yakasındaki Güney Kürdistan’da belirdi askeri kepler.
Uçar-konar birlikleri mi dersin,
Uçaktan ve helikopterden fırfıroklar mı dersin…
Kalktılar, uçtular ve indiler ama ve lakin konamadılar.
Anlı şanlı bordo bereliler kanlı canlı indiler Heragor ve Şemka’nın kuzey yakasının sıfır noktasına.
Anlı-şanlı, kanlı-canlı birer kahraman olma ne eyler Kürdistan gerillası karşısında.
Şişirildiler, hayali kahramanlar yapıldılar külliyeti emret paşam zihniyetli ırkçı-faşist medya tarafından.
Gariban, fakir-fukara Anadolu çocukları bilemezlerdi ki başlarına geleceklerden.
Kendini kahraman zannedenler de içlerinden çıkmış olabilir.
Azamput asker ilk hedefiniz Zap derken emret paşam zihniyetli ırkçı-faşist Türk medyası ise hızını alamamıştı.
Savaşın ikinci gününde ordugahları Kandile işgal eylemişti.
Sonuçta ikinci bir Allahu Ekber tarumarına uğradı TeCe.
Tabi ki, HPG gerillalarının direnişi karşısında.
Beş metre bile ilerleyemediler Kuzey’in öte yakasına.
Kanlı-canlı geldiler bordo bereliler.
Kansız-ölü cenazelere döndüler yüz yirmi dört hayali kahraman.
Netice böyle olunca kıyametler koptu ordugahlarda, ırkçı Türk partilerinde.
Türklerden bazıları “kimyamız bozuldu” dediler, bazıları “kimse orada yirmi dört saat dayanamaz” dediler.
Kürtler “suvar hatın peya çun” dediler.
Ol zaman, git zaman aradan bir yıl geçti.
AKP’de tarumar olmaya başladı, tar u mar olan ordugahı TeCe misali.
Ol zaman, git zaman halkımızda Katil-Qerdoğan ile Fet-ul Münafık soykırımcı AKP’sine son tekmeyi vuracak gibi.
Aynen HPG’nin Zap’ta Türk ordusunu tar u mar ettiği şekliyle.
Haydi yiğit Kürt halkım sıra sende.
Ver gerillana bir xelat, tar u mar et şu Kafirler Partisi AKP’yi.
Haydi bizi rüsva etme.
Sana 29 Mart zaferi yakışır.
Zap Destanı üzerine 29 Mart Zaferi yakışır.
- Ayrıntılar
Faşist ve münafık düşman, bir kere daha kirli û vahşi yüzünü gösterdi. Halkımız, Önder Apo û Özgür Kürt’ün iradesine karşı tarihi ve alçakça komplo ve kalleşliğe karşı, dünyanın dört bir yanında ayağa kalktı ve bir kez daha Önder Apo’ya olan bağlılığını dosta ve düşmana gösterdi. Bu eylemlerde yurtsever halkımız, önderliği etrafından ateşten bir halka oluşturdu. Halkımızın bu duruşunu gerillalar olarak, özgürlük dağlarından selamlıyoruz. Bu coşku ve direnişinizle Önder Apo etrafında oluşturduğunuz ateşten halka, kardelenlerin güneşe yönelmesi gibi, dağlardaki karları eritiyor ve baharı erkene alıyor.
Bu direniş karşısında Semaların, Fikrilerin, Viyanların yüzlerinde özgürlüğün anlamlı bedel verme gülücükleri saçılıyor. Semalar ve Fikrilerin “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarı ile, kendi bedenlerindeki ateşle, kendi küllerinden özgür yaşamı yarattılar. Şehit Viyan tanrıça görkemliliğiyle bedenini ateş topu yaparak, “Unutmak İhanettir” ve “Ben bu komplo ile yaşamayı kabul etmiyorum” deyip, Önderlik etrafında oluşturulan ateşten bağlılığı gürleştirdi û hep beraber haykırdılar; “Ya Önder Apo’nun özgürlüğü, ya Önder Apo’nun özgürlüğü.”
Direnişçi halkımız Kara Gün’ün 10. Yıl dönümünde, başta Amed ve Batman’da bütün komploculara, “Önderliksiz bir dünyayı başınıza yıkarız” mesajını yeniden verdi.
Düşman başta Batman ve Amed de vahşice analarımıza, gençlere ve çocuklara saldırdı. Bu da, katil Erdoğan’ın emri ve açıklamaları ile oldu. Zaten daha öncesinde defalarca, “çocukta olsa, kadın da olsa saldırılacaktır”, “hesabınıza gelmiyorsa, terk edin” deyip, soykırımların mesajını verdi.
Evet!
Biz bu sözleri hiçbir zaman unutmayacağız! Hiçbir Kürdistanlı da bunu unutmayacaktır!
Halkımız bilmelidir ki, mücadele tarihimizde, Erdoğan ve AKP hükümeti gibi bukalemun, iki yüzlü ve münafık görülmemiştir. Bu düşman, her türlü kirli savaş yöntemlerini özgürlük mücadelemize karşı kullanmaktan geri kalmamıştır. Bu düşman, evrenseli bir ahlaksızlıkla, kan dökücülüğe kara sevdalıdırlar.
Bu nedenle Amed halkı, 21 Şubatta münafık Erdoğan’ı Amed’e sokmamalıdır. Erdoğan’ın Amed’e gelişinin verdiği bir kaç mesaj var. Birincisi; ben anaları, gençleri, çocukları öldürüp coplayacağım ve yine de geleceğim. İkincisi; 21 Şubatta gerillalara karşı Zap’a yönelik yapılan kara seferinin yıldönümünde Enver Paşalığa özeniyor. Ama herkes Zap seferinin nasıl sonuçlandığını bilir. 21 Şubat’ta nasıl ki, Türk Ordusu Zap’a girmek istemiş, ancak kendilerini yağdan kıl çeker gibi kurtarabilmişlerse ve halkımız “Siwar hatin, peya çûn” sözleri ile tarihe Zap Destanı olarak mal etmişse, Erdoğan’ın Amed’e seferi de böyle olmalıdır.
Bundan dolayı Amed’deki halkımız Zap Direnişi gibi, Erdoğan ve etrafındaki satılmışlara, Zap tadında cevap vermeli, Türk Ordusunun yaşadığı hezimeti, yaşatmalıdırlar.
Ey Amed!
Sen direniş kalesisin. Kendi misyonuna göre ayağa kalk. Sen hiç gam etme, özgürlük dağlarındaki ve şehirlerdeki gerillaların, nasıl ki düşmanın kalbinde Zap ve Oramar yaralarını açtıysa, baharla beraber daha bir çok yara açacaktır. Gerillanın kalbi ve duyguları sizinle, Güneşle ve surlarla beraber özgürlük halayındadır.
Sen hiç gam etme, nasıl ki yıllardır surların Vedat Aydınları ve Zekiyeleri göğsüne bastırıp yüzlerce direnişte seni korumuşsa, bundan sonra bu misyonunu yerine getirecektir.
Ey kadim Amed surları!
Sen Kürdistan’ın gerdanı ve süsüsün. Sen hiç gam etme, çocukların özgürlük dağlarında, senin için mücadeleyi yükseltecekler ve seni özgürlüğe kesinkes ulaştıracaklardır.
Ey Amed gençliği!
Sen kendin bu acı ve zulmü yaşıyorsun. Bak ve gör, kendi kalbinde bu zulmü nakşet! Bu vahşi ve faşist düşmana karşı, kendini hazırla. Karşında iki yol var:
Birincisi; özgürlük dağlarına yönel ve intikam gerillası ol.
İkincisi; serhildanlarda molotofunla, taşlarınla, sapanınla, silahınla halkının meşru savunmasını yap. Mevzilerini sağlamlaştır. Sen serhildanların savunma gücüsün. Eylemlerde birinci görevin, halkın savunmasıdır.
Ey Amed gençliği!
Unutma ki, analarımıza karşı tazyikli su, göz yaşartıcı bomba ve cop kullanan bu polis çetelerinin de, çocukları ve aileleri var. Bu kendini satmış güruhların ve AKP, CHP ve MHP gibi partilere çalışanların da çocuk ve aileleri var.
Ey Amed gençliği!
Ne olursa olsun, din ve kan siyaseti yapan Erdoğan münafığının ve etrafındaki sürüngenlerin, o kirli ayaklarıyla Amed’i kirletmelerine izin verme.
Sloganımız; “Zap’a girilir, ama çıkılmaz” Belki Erdoğan ve satılmış ayaktakımı ve sürüngenleri, ordusu ve polisiyle Amed’e girebilir ama çıkışları öyle kolay kolay olmamalı. Bütün dünya bilsin ki, burası Amed’dir, burası başkenttir, burası KÜRDİSTAN’dır.
Ey Amed!
Ey kadim burçlar!
Ey Kürdistan’ın kalbi!
Senin gerillaların saldırıları karşılıksız bırakmayacaktır. Zap Direnişinin yıldönümünde, serhildana kalk! Sen düşmanın tankından, panzerinden, G-3’ünden, copundan ve kimyevi gazlarından daha güçlüsün. Ve bu direniş gücünle özgürlüğe yürü, bu direniş gücünle insanlık düşmanlarının üzerine yürü. Yürü ve diren! Diren ki özgürlük ve adalet sağlansın. Diren ki, bir daha zebaniler sana karşı savaş açamasın. Diren ki Güneşimiz desin; “Amed bu sana yakışır!”
Zaten bunun dışında sana ne layık olabilir ki!
Haydi kalk ve tüm Kürtlere öncülük et!
- Ayrıntılar
Bugün 15 Şubat! Reber APO’nun uluslararası komployla esir edilmesinin 11. Yılına girdik. Önder APO ‘93’ten bugüne Kürt sorununun demokratik çözümü için elinden geleni yapıyor. Her gün, her hafta bu sorunun barışçıl çözümü için çağrı yapıyor. Halk bu çağrının arkasında olduğunu, Rêber APO’yu Kürt Halk Önderi olarak kabul ettiğini; bu neyi gerektiriyorsa onu yapacaklarını yıllardır göstermiş oldukları tavırlarıyla çok net ortaya koyuyorlar. Bu tavır genelde dünyanın tüm insanları için herkesin hakkı olan gösteriler tarzında oluyor. Bu gösterilere hep şiddetle cevap veriliyor.
Bir taraftan da başta devlet olmak üzere çeşitli çevreler PKK’ye silah bırakması için çağrı yapıyor. Tek çözüm yolunun silah bırakmakta olduğunu söylüyorlar.
Demokratik tepkilerini gösteren halka karşı bütün gücünle saldıracaksın sonra da bu halkın tek güvencesi olan gerillasının silah bırakmasını isteyeceksin.
Bugün Yahya Menekşe’nin faşist Türk polisince katledilmesinin birinci yıldönümü. Katilleri nerede? Halen görev başındalar. Hani hukuk? Hani haklar? Nerede Adalet?
Sadece Yahya Menekşe mi? Burhan Koçkar Kasım 2002’de TC özel timlerinin evine yapmış olduğu baskında infaz edildi. Halk bunu kabul etmedi. Binler bu durumu günlerce sokaklarda serhıldanla protesto etti. Devlet sorumluları yargılayacaklarını söyledi. Sonuç; katiller dışarıda hatta terfi bile almış olanlar var.
Ahmet Kaymaz ve 12 yaşındaki oğlu Uğur Kaymaz 2 Kasım 2004’te evlerine yapılan baskında vahşice katledildiler. 4 yıl geçti. Bu katliamın da 5. yılındayız. 4 katil Uğur ve Ahmet Kaymaz’a karşı meşru müdafaa haklarını kullandıkları gerekçesiyle serbest bırakıldılar.
Bunlar 7-8 yıl içerisinde faşist Türk devletinin işlediği suçlar ve sözde hukuk ve adaletinden birkaç örnek. Buna benzer onlarca olay var. Bunların hepsini teker teker yazıp o kahraman şehitleri anmak isterim. Onlar ki demokratik, özgürlükçü duruşlarından dolayı TC’nin mermilerine hedef oldular. Onları anmak önemlidir. Çünkü onlar mücadelemizin öncüleridir. Ancak onları anmak yetmiyor, anmakla birlikte her birinin katillerinden hesap sormak gerekir. Bunun hukuk mücadelesini vermek demokratik kurumlarımızın, halkımızın bir görevidir.
Mevcut durumda hukuk yolu, geçen örneklerde anlattığımız gibi, görüldüğü gibi sadece bizleri uyutmak için kullanılıyor. Hukuk ki iktidarın kendini yürütmek için kullandığı farklı bir araç; hem de en kirletilmiş araçlardan biri. Hem özü çok kirli ama dışı temiz görünen bir araç. Bu kirliliktendir ki bu araca bırakıldı mı hesap sorma ve adalet, nasıl olsa birkaç ay geçince Türk toplumunda kimse hatırlamıyor. Hiçbir aydın bir satır bile yazmıyor. Yazanlar soranlar da çok sonuç almıyorlar. Yani “yapanın yanına kar kalan” onlarca katliam.
Katliamlar yapanın yanına kar kalıyorsa! Kardeşlerimizi, yoldaşlarımızı insanımızı katlediyorsa ve bunu yapanlara devlet şeref madalyaları veriyorsa sizce ne yapmalı?
Tabi ki hesap sormalı!
Hesap sormanın mekanı dağlar ve sokaklardır. Hesap soracak güç, gerilla ve başkaldırmış halktır. Hesap sormak isteyen herkes gerillaya katılmalı, barikatlarda yerini almalıdır.
Gah kleşiyle dağların doruklarında, gah molotoflarıyla sokaklarda barikatlarda Burhanların, Ahmetlerin, Uğurların ve Yahyaların katillerinden hesap sormak için kavgaya!...
- Ayrıntılar
Ortadoğu’nun ezilen halklarından Kürdistan’ın gençleri!
Kürdistan dağlarından size seslenebilmek, bir şeyler yazabilmek anlatabilmek heyecan veriyor. Ortadoğu’nun bunca sorun yaşadığı bu süreçte Ortadoğu’da Kürdistan’da Türkiye’de Avrupa’da Kürdistan gençliğinin bu sorunları aşmada tavrı belirleyici olacaktır; yeni özgür Ortadoğu kimliğinin öncüsü olan Kürt gençliğinin tavrı önemlidir. Bu ancak gençliğin sürece doğru cevap vermesiyle sağlanır. Sürece doğru cevap vermek süreci iyi okumakla mümkündür. Ortadoğu halkına, özelde Kürt halkına dayatılan çok yönlü imha inkar saldırıları yaşanmaktadır. Bu kapitalist güçlerle birlikte bölgenin statükocu faşist devletlerinin gah ortak gah tek başlarına politikalarının öncelikli hedefi gençliği kendi özünden koparıp ilkesiz köle lümpen bir yaşama mahkum etmektir. Cinsel güdüleri kışkırtılarak, eroinle, içkiyle toplumsallıktan koparılmaktadır. Bu politikalara karşı tüm gençleri bu politikalara karşı uyarmak, buna karşı bir örgütlenmeye girmek ve bu politikaların uygulayıcısı tüm devlet kurumlarını hedef almak gençliğin süreç görevlerindendir. Bu iyi bilinmelidir ki bu sistemin her çarkına vurulan bir darbe bu sistemin dağılmasına hizmet edecektir.
Önder APO’nun Siyonist-emperyalist-faşist güçlerce esir edilişinin 11. Yılında bu sisteme vurulacak en büyük darbe, en önemli darbe bu sistemi artık kabul etmeyip bu sisteme karşı en büyük kavganın verileceği Kürdistan dağlarına gelmektir. Bu iyi bilinmeli ki Kürdistan dağları Kürdün özgürleşme yurdu, Ortadoğu’nun düşürülemeyecek direniş kalesidir. Bu kaleye güç katmak kendine insanım diyen her gencin öncelikli görevidir.
Agitlerin, Erdalların, Beritanların, Serxwebunların, Diclelerin ardılları! Ardılı olmak onların yolunu takip etmekle mümkündür. Onların eylemi onların vasiyeti Kürdistan’ın, Kürt halkının özgürlüğüdür. Onların eylemi Önder APO’nun fedailiğidir. Bunun için Kürdistan halklarının gençleri, sizlere sesleniyoruz.
Haydi eylem için barikatlara, eylem için dağlara!
- Ayrıntılar
