Basına ve Kamuoyuna
1. 12 Mayıs günü 22:00 ile 13 mayıs günü 01:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Bezenikê ve Xerip tepelerine yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Şirin Elemhoyi, bilinçlenen ve özgürlüğe uyanan bir Kürt kadını…
Daha gencecik, ömrünün baharında…
Darağacının kestiği bir dal, incecik bir fidan.
Daha kısa bir süre önce haber alınamadığına dair Roj TV’de verilen bir haberde geçmişti ismi ve sıcak, içten, cana yakın gelen, haberde kullanılan fotoğrafında belleğime kaydedilen esmer yüzü, şimdi belleğime asla silinmeyecek bir biçimde kazındı.
- Ayrıntılar
Çok uzak dayarlardan ülkemizde çevrilen kirli oyunlara baktıkça öfkemiz kabarıyor, kinimiz daha fazla artıyor. Biz Kürtler, değer yargılarımıza bağlı bir halkız. Bin yıllarca uygarlıktan men olma pahasına değer yargılarımıza sahip çıktık. Çatışma ve savaşlarımız ceng meydanlarında olup göğsümüz hep açık oldu. Hile yapma, arkadan vurma, kalleşliği bilen bir halk değiliz. Mertlik adına başka orduların, başka halkların bayraklarını bile taşıdık. Açık siperlerde adımız hep oldu.
- Ayrıntılar
Çok uzak dayarlardan ülkemizde çevrilen kirli oyunlara baktıkça öfkemiz kabarıyor, kinimiz daha fazla artıyor. Biz Kürtler, değer yargılarımıza bağlı bir halkız. Bin yıllarca uygarlıktan men olma pahasına değer yargılarımıza sahip çıktık. Çatışma ve savaşlarımız ceng meydanlarında olup göğsümüz hep açık oldu. Hile yapma, arkadan vurma, kalleşliği bilen bir halk değiliz. Mertlik adına başka orduların, başka halkların bayraklarını bile taşıdık.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna
1. 7 Mayıs gününden beri aralıksız olarak Medya Savunma Alanlarına bağlı Zağros’un Şetanus, Satê ve Kêyê köyleri ile Avaşin vadisine yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmaktadır. Saldırılar halen devam etmektedir.
- Ayrıntılar
Halkımıza ve Kamuoyuna!
7 Mayıs günü Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Oramar alanında TC ordusuyla yaşanan çatışma sonucunda şahadete ulaşan Sipan ve Laşer isimli arkadaşlarımızın sicil bilgileri netleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Orgeneral Eşref Bitlis’in bir uçak kazası ile ölmesi –tabii resmi iddialar böyle-, bir de yine Kürdistan’da önemli görevler üstlenen Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesi. Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesini yaşlı bir Kürt yurtseverine mal edilmeye çalışılsa da hem kendisinin böyle bir şeyi yapmadığı yönlü uzun yıllardır sürdürdüğü mücadele –ki bizce de öyle- hem de Bahtiyar Aydın’ın kişiliği ve dönem düşünceleri göz önüne getirildiğinde fazla gerçekçi görünmüyor.
Bilindiği gibi Eşref Bitlis, Turgut Özal’a yakınlığı ile tanınan bir generaldi ve Özal’ın Kürt sorununun çözümü yönlü adımlarına destek sunun bir kişilikti. Bu işin silahla çözülemeyeceğine kanat getiren biriydi. Bahtiyar Aydın’ın da bu çerçevede yaklaştığı, en azından o güne kadar yürütülen savaşın farklı bir çerçevede ele alınmasının gerekliliğini dile getiren bir kişilik olduğu biliniyor. Savaş barış ikileminin çok yoğun yaşandığı 1993 yılının bahar aylarında bu iki general ile birlikte tabii bir de Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümü de var.
Bu ölümlerin o dönem açısından gizli kalan yanları bugün bakmasını bilenler için artık gayet açık. Ama neylersin ki Türkiye toplumun esir alan kör gözler halen mevcudiyetini koruyor.
Şimdi gelelim günümüze. Daha bir önceki olayın üzerinde hatırı sayılır bir zaman geçmemişken Türk ordusunun ayrı bir rezaleti ve Türkiye kamuoyunun üç maymun pratiği sergileniyor. Çukurca’da patlayan mayını HPG gerillalarına yıkmak isteyenlerin pratiklerini ve gerçeğin yani TSK’nin kendi askerlerini mayın ile öldürmesinin açığa çıkması ile birlikte pişkince ve utanmazca bir şekilde olayın üstünü tozlandırmaları gözler önünde halen.
Biraz daha geriye gidelim. Bilge köyü katliamının ayrıntıları daha bilinmez ve bir düğüne kleşli bir grubun saldırı yaptığı haberleri ajanslara düşerken aynı kesimin “PKK katliam yaptı, köy bastı” şeklindeki haber ve yorumları da hatırlardadır. Acaba o muhtar konuşmasaydı bu kaçıncı yapmadığı eylemi olacaktı PKK’nin.
En son yine Lice’den geldi haber. Ardından da kıyamet koparıldı. Başbuğ bir yandan, başbakan, bakanlar, yorumcular, yazarlar hep bir ağızdan yine aynı teraneyi okumaya başladılar. “PKK karakol bastı, üsteğmenimizi vurdu” diye ortalığı ayağa kaldırdılar. Ne siyasi ve askeri ahlaka ne de basın etiğine uymayan bu yalan haberler üzerinden toplumu galeyana getirme pratikleri ne kadar iğrenç bir sistem ve düzen içinde yaşanıldığını ortaya koyması açısından çok önemli.
Evet, HPG olarak biz, Lice’de böyle bir eylem yapmadığımızı resmi olarak açıkladık. Yaşanan olayın operasyondan dönen bir grup askerin kendi karakollarından açılan ateşe maruz kalması sonucunda geliştiği belirtildi.
Ölen teğmenin Samsunlu olması da ayrı bir düşündürüyor insanı ya, yine de kaza ve panik hali sonrası yaşanan bir olay olarak değerlendirmek zorundayız şimdilik. Yoksa Samsun’da yumruk ile başlatılan ve daha öncesinde hazırlanmış olan bu senaryoya ek olarak ikinci Samsunlu askerin ölü olarak gitmesini hangi kesimler isteyebilir ki, kim bu kadar vicdansız olabilir ki!
Kimse bu konu hakkında konuşmadığı için işin aslını açmak yine bize düşüyor.
İşin aslı şu; derin devlet, hükümetiyle, ordusuyla, muhalefeti, bürokrasi ve medyasıyla Kürt halkının meşru temsilcisi olan PKK’yi ve onun fedai örgütü HPG’yi hedef haline getirip, saldırı politikalarını yerel ve dünya kamuoyunda meşru bir zemine taşırmaya çalışıyor. Bunun için geçmişte oluşmuş olan barış ortamını yıkmak ve savaşı devam ettirmek için öldürdüğü generalleri, öldürdüğü cumhurbaşkanının kendileri için yarattığı sonucu tekrarlama peşindeler. Bugün generallerini öldüremiyorlar mı ne bilinmez ama kendi askerlerini gözlerini kırpmadan öldürdükleri ortada.
Buna rağmen sanki hiçbir şey olmamış gibi toplumun her kesimi derin bir sessizliğe gömülmez mi? İşte size modern Türkiye. Bu pişkin suratların her gün TV ekranlarında, köşe yazılarında en demokrat kesimler olarak topluma yutturulması ise yüzsüzlüğün daniskası değil de ne?
Bizleri terörist olarak ad edip her türlü hakareti reva gören ve kendi ordularının rezaletini kapatmak için el birliği yapmış tüm kesimlerin bir gün hesap verecekleri gerçeğini görememelerine de anlam veremiyor insan. Bugün gizlenebiliyorsunuz ama ya yarın?
Bu noktada asker annelerine düşüyor görev. Çukurca’da öldürülen askerlerin açığa çıkmasında ana yüreğinin büyük bir rolü vardı. Bu gerçeğin açığa çıkması için anlaşılan aydın denilen karanlık severlerin ve devlet büyüğü denilen düzeysizlerin yapacağı bir şey yok. Lice’de Türk ordusunun askerlerinin ellerindeki MKE yapımı silah ve kurşunlarının sebep olduğu bu ölümün aydınlatılması görevi de yine ölen askerin ailesine kalıyor.
Bizler halkımızın haklı taleplerinin yerine getirilmesi için Kürdistan dağlarında nöbete duran gerillalar olarak meşru ve savaş hukuku çerçevesinde mücadele yürütüyoruz. Ama karşımızdaki ordunun böylesi rezil pratiklerinin biz gerillalara mal edilmesine dur demenin zamanı geldi de geçiyor. Gerçekten birazcık da olsa onur kırıntıları kalmış insan varsa engin ve tecrübeli Türkiye kamuoyunda, göreve çağırıyoruz. Gelin yıllardır yürütülen bu kirli ve çirkin savaşın gerçeklerini görün artık…
- Ayrıntılar
Bu sözler Taraf gazetesinin yazarına ait. İsmi Emrullah Uslu’dur. Zamanında Emniyet Müdürüydü.
PKK masasından sorumluydu. Fethullahçı olarak biliniyordu. Elaziz, Çewlik, Muş ve Amed’te Hizbul-Kontrayı örgütledi. Bundan dolayı yakın bir zamanda, yazdığı gazeteye verdiği bir röportajda kendisinin örgütlediği Hizbul-Kontra’nın, Mustazaf-Der adında örgütlenmesinin devam etmesi gerektiğini söyledi. Hizbul-Kontra’nın, Kürtleri, İslam kılıfı adı altında devlete bağlıyabileceğini ve Kürtlerin Türkleştirilmesinde devletin bir özel savaş kolu olarak etkin bir misyonu olduğunu dolaylı bir şekilde devletin gerekli yerlerine bildiriyordu.
Bu devletlu zatı şahaneler Ergenekoncu Dalan’ın Üniversite’sinde öğretim görevlisi olarak görev yapıyor. HPG gerillaları hakkında demeç üzerine demeç veriyor. Diyor ki,
“Bir askere karşılık 8 HPG gerillası öldürülmelidir. Biz şimdiye kadar 14 asker şehit verdik. HPG’nin 12 gerillası bile öldürülmedi. HPG’nin 112 gerillası öldürülmeliydi. Mevcut haliyle Genelkurmay başarısızdır.” Daha fazla gerilla öldürülemediği için ordunun hesap vermesi gerektiğini savunuyor.
Bu gazetenin bir liberal maskeli ırkçı militaristi Rasim Kütahyalı da Ciwrak karakolundaki çatışmaya ilişkin şunu vurguluyor.
“Kemal Koçyiğit yiğitçe çarpışarak şehit düştü. Türk ordusu hepimizin ordusudur. Bu devletin bir ordusu olmalı. Jandarma profesyonel olmalı. Kır polisi oluşturulup her şey ona bağlanmalıdır” demektedir.
Neredeyse tüm medya kalemşorları öyle bir duygucu yazılar yazıyorlar ki, Türk ordusunu bir bütünen Mazlumların ordusu olarak gösterip, gerillayı da işgalci güç konumuna sokmaya çalışıyorlar. Irkçılığı öyle pompalıyorlar ki, duygucu vahşiyane bir militarizm ve azgın bir Türk ırkçılığını körüklüyorlar.
Bunu yapanların çoğunluğu sol ve liberal maskeli kalemşörlerdir. Türk ordusunun her türlü soykırımını, katliamını hak görüyorlar. Ama gerillanın hiç bir direniş göstermemesi gerektiğinin psikolojik savaşını yürütüyorlar. Toplumu öyle bir tazyike tutuyorlar ki, Kürtlerin, Türk ordusu ile Fethullahçı polisler tarafından öldürülmesini, soykırıma uğratılmasının meşru olduğunu beyinlere kazıyorlar. Kürt halkı ile gerillasının en meşru direnişinin suç olduğunu Kürtlere aşılamaya çalışarak teslimiyeti ve Türkleşmeyi doğal bir algı haline getirmeyi amaçlıyorlar.
Tek gayeleri var: Kürtleri savunmasız, refleksiz hale getirmek ve tarihten silmek. Türk medyası bu yönüyle çok yeni ve özel bir psikolojik savaş yöntemini devreye sokmuştur. Dünyada tek bir direnen Kürt halkı kalmış onun da var olma tutumunu öldürmek istiyorlar. Çok inceltilmiş ve cilalı bir tarzda bunu yürütüyorlar. Tehlikeli oynuyorlar. Bunu yapanlar en dost gözüküp de İslamcı, liberal ve sol maskesi takanlardır. Siyah Türk ırkçılarının yerini şimdi bu Yeşil Türk Irkçısı kalemşörler aldı.
Ve Reşadiye eylemiyle birlikte Yeşil Türk Irkçılğını açıkça yapmaya başladılar.
Gerilla ne kadar şehit düşerse düşsün, hiç kimse ses çıkarmamalıymış onlara göre.
Tüm Kürtlerin önderleri zindana atılırsa dahi, hiç kimse ses çıkarmamalıymış onlara göre.
Tüm Kürt çocuklarına, Sêrt’te olduğu gibi, AKP’li münafık polisler, AKP’li paragözler, şexler, valiler, milletvekili yakınları ile Jitem cellatlarının tecavüz etme hakkı varmış ama kimsenin buna karşı çıkmaması gerekliymiş onlara göre.
Tankları, panzerleri minnacık Kürt çocuklarının üzerine sürme hakkı AKP ve Fethullahçı polislerinmiş ama Kürt çocuklarının o minicik elleriyle taş atma hakkı yokmuş onlara göre.
Kürt çocuklarının Türk zindanlarında çürütülmesi, işkence edilmesi hakmış ama Kürdistan’da özgürce yaşama hakkı yokmuş onlara göre.
Kürdistan’ın on binlerce yıllık tarihi sular altına gömme hakkı Yeşil Türk Irkçısı AKP’ninmiş ama Kürtlerin buna ses çıkarması suçmuş onlara göre.
Kürtlerin AKP’ye xulamlık yapma hakkı varmış, fakat AKP’ye direnme hakkı yokmuş onlara göre.
Kürt gençlerinin İşgalci Türk ordusunda kendi cellatları olarak askerlik yapması peygamberlik ocağı gibi kutsalmış da, Kürt halkının var olma ve özgürleşmesi için HPG gerillası olması suçmuş onlara göre.
Özcesi yeni bir özel ve psikolojik savaş türüyle karşı karşıyayız. Türk medyası birinci güç olarak bu savaş türünü yürütüyor.
İşte tam böylesi dönemler dahilerin ve kahramanları çıkacağı dönemlerdir.
Halk olarak da, gerilla olarak da böylesine bir özgürlük kahramanlığının dönemine girmiş bulunuyoruz.
Direnişse direnişin en görkemlisini şimdi yapmayacaksak daha başka ne zaman yapacağız ki!
Basına ve Kamuoyuna!
1. 8 Mayıs günü 15:00-17:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zağros’un Satê, Dola Satê ve Çete Boğazı alanlarına yönelik olarak TC Ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 6 Mayıs günü Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Oramar alanından sınırı geçmeye yönelik olarak TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. Sabah 07:00 sularında Çarçela yamaçları, Geper, Şetunus, Satê ve Dola Satê top atışları ve kobra tipi helikopterlerle alanın tümünü bombardıman altına alan TC ordusu, 3 koldan alana girmeye çalışmıştır.
- Ayrıntılar