Devrimciliğe özentimizin PKK’ye ulaştırdığı günlerdi. Bir grup arkadaş ile kendimizi eğitiyor, bulduğumuz kitaplardan Kürdistan’da yürütülen mücadeleyi anlamaya çalışıyorduk. Asimilasyonun iliklerimize kadar etkilediği bir metropol ortamında bunu başarmanın, yani kendi özüne dönüşün ilk adımlarını atmanın bile sistem karşısında aslında ne kadar büyük bir eylem olduğunu bilmiyorduk. İçimizde bir yerlerde duran o direnişçi Kürt damarı kabarmış, Kürdistan dağlarında yürütülen direnişe katılım istemimiz çoğalmıştı.
Kendimizi bu mücadelenin neresinde ve nasıl görüyoruz? Dağlarda değiliz ve silahımız yok. O zaman biz buradan, bu metropol denilen zindandan bu mücadeleye nasıl destek sunabiliriz?
Sorularımız çoğaldıkça arayışlarımız, kendimizce geliştirdiğimiz planlarımız da çoğalıyordu. Tüm sorulara kendimizce cevaplarımız hazırdı. Beni uğraştıran bir soru vardı. “Tüm mücadele dursa, dağda gerilla, şehirde halk suskunlaşsa yine de sen, tek başına edindiğin bu bilinçle bu mücadele için savaşabilir misin? Kendi örgütlülüğünü ve planlamanı oluşturabilir misin?”
Uzun bir sorgulama süreci ardından bu soruyu da cevaplama yeterliliğine ulaştım. O dönem bu tartışmayı yapan o üç kişilik grup içinde aktif mücadele içinde yer alan ve ilk günkü coşku ve moralinden hiçbir şey yitirmeden her günü faşist, sömürgeci düşmana darbe vurma adına sevinçle karşılayan bir ben kaldım. Tartışmanın pratikleşme zamanında yılgınlık ağır bastığından caymıştı diğerleri. Doğru bir soru ve verilen doğru cevap bu gerçekliği yaratmıştı.
Bugünlerde de doğru sorulara ihtiyaç var. Sahi, bunu yapabilir miydim, yani tek başıma kalsaydım başarabilir miydim? Bilmiyorum. Böylesi bir gerçeklikle karşılaşmadım şimdiye kadar. Yükselen ve zirveye ulaşan mücadele gerçeği bir daha asla böylesi bir durumun yaşanmayacağını zaten ortaya koyuyor. Fakat önemli olan böylesi bir olasılık karşısında bile hazır olabilmekti.
Sorun kararda yani. Ne kadar keskin ve dirayetli, inatçı ve sabırlı bir karar sahibi olduğunda.
Bugünlerde Apocu hareketin felsefi, ideolojik derinliğine bir şekilde giriş yapan herkes var olan durumu, mücadelenin içinde bulunduğu atmosferi kendince değerlendiriyor. Hareketin çeşitli organları süreç ve Kürt sorununun bulunduğu konum hakkında yeterince açıklamada bulunuyor. Tehlikeler, fırsatlar, olasılıklar tüm etkenleriyle birlikte ortaya konuluyor. Yine on yılları, yüz yılları kapsayan bir teorik birikim İmralı işkencesine rağmen Önderliğimiz tarafından oluşturulmuş durumda. Kısacası ne yapılması, nasıl yapılması ve nereden başlanılması gerektiği çok açık.
O zaman mücadelenin içinde bulunduğu durum hakkında fikir yürütür, tartışırken sahip olmamız gereken anlayış kendimizle ilgili olmalıdır. Yani, “Ben mücadelenin kader anlarını yaşadığı bir dönemde bu mücadeleye nasıl katılmalıyım?” sorusu olmalıdır. Düşmanın yeni bir katliam ve soykırım dayatması karşısında Kürt direnişinde nasıl yer almalıyım sorusuna verilecek doğru cevap sürecin ve mücadelenin karşılanmasında temel dayanak olacağı ortadadır.
Verilen cevaplar çok olsa da iki keskin ucu olacaktır. “Ya Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin direnişçi geleneğinin yaratıcısı büyük şehitler ve fedakar halkımızın, İmralı işkencesinde özgür yarınları yaratan Önderliğimizin çizgisi, ruhu ve bilinciyle hareket ederek direneceğim, ya da kendime birçok gerekçe ve engel yaratarak vasat, rutin, sıradan bir katılım, yılmış, korkmuş, bedel vermekten kaçınan bir ruh halinde ısrarlı olup sistemin, düşmanın cephesini güçlendireceğim.”
Bu iki tercih ya da yol dışında bir yol daha var tabii. Zaman zaman direnişçi, zaman zaman teslimiyetçi çizgide bulunarak orta yolun, fırsatçılığın, oportünizmin yanında yer alınabilir. Ama bu da ne hayalleri, ne de amaçları gerçekleştirebilir.
Kürt gençliğinin ağırlıklı bir bölümünün direniş çizgisinde ısrarlı olduğunu biliyoruz. En vahşi düşman yönelimi, katletme girişimleri karşısında takındığı tutum bunu gösteriyor. Kurşunlara, panzerlere, en gelişmiş teknik silahlara rağmen iradesini ilandan kaçınmaması var olan ruhun böyle olduğunu gösteriyor.
O zaman düşmana daha güçlü darbe vurmanın önünde var olan engelleri görmek lazım gelir. Düşmanı geriletecek, yaptıklarından pişman ettirecek, halkımıza yönelik saldırılarını durduracak ve nihai özgürlük hamlesini gerçekleştirecek eylemsellikleri geliştirmek lazım gelir. Bunun için de PKK’nin direnişçi geleneği, vuruş tarzı, eylem yöntemlerinin öğrenilmesi lazım gelir.
Önderliğimiz şu sözünü hatırlatmak istiyorum; “PKK silahıyla doğru silahlanan bir insan korkunçtur. Küçük bir PKK birimi, vuruş olanaklarını gerçekten iyi değerlendirse bir bölgenin altından girer üstünden çıkar. Bir kente gider, düşmanı tarumar eder. Bir köye girişi köyü fethetmek içindir.”
Bu sözden de anlaşıldığı üzere bize lazım olan tek şey PKK silahını doğru kullanmaktır. Bir militanın iradesi, karar düzeyi tam olduktan sonra karşısında durabilecek herhangi bir düşman odağı kalamaz. Eğer bir talihsizlik olmaz, zamansız bir kayıp yaşanmazsa doğru karar ve yılmayan bir irade sahibi her Kürt bireyi düşmana çok büyük darbeler vurabilir. Bunun her türlü imkanı mevcuttur.
İmkanların yokluğu bu konuda kesinlikle bir engel değildir. Düşmanla iç içe yaşanılan, her köşe başında bir düşman odağı veya bireyinin olduğu metropollerde hedef sıkıntısının yaşanmayacağı da çok açıktır. Çok donanımlı, teknik destekli silahlarımız olmayabilir. Fakat bu silahsız olduğumuz anlamına da gelmez. Nitekim gençlerimizin Molotof ve havai fişekleri kullanım tarzından da görüldüğü gibi yaratıcı bir zihniyet sahibiyiz. Kaldı ki bu tüm imkanların seferber edilmemesine rağmen böyledir. Bir de gençliğin dinamik ve yaratıcı düşünce dünyasının ürünlerinin hepsinin ortaya konulduğunu düşünün. O zaman kesinlikle metropoller, düşmanın biricik merkezleri onlar açısından yaşanmaz bir hal alır.
Tüm bu gerçekler bize eylemin mutlak gerekliliğini gösteriyor. Her Kürt genci bulunduğumuz aşamayı iyi tespit ederek, kendi katılımının ölçüsünü güçlü tespit edebilmelidir. Sistem kurma hedefi, demokratik bir özgürlük alanı yaratma amacı yanında bunun önündeki düşman varlığını yok etme amaç ve hedefine de kilitlenmek gerekmektedir. Legal alan daraltılıp, burada mücadele yürütme imkanlarımız elimizden alındığına göre illegalde kendimize yeni bir sistem kurarak mücadelemizi burada yürütmeliyiz.
Gerektiği yerde taşla, gerektiği yerde molotofla, gerektiği yerde daha değişik araçlarla düşmanın halkımız üzerindeki saldırgan politikalarına dur dememiz lazım. Bunu Kürt gençliği dışında herhangi bir güç yapamaz. Dünden bugüne yürüyen mücadelede gençliğin hem Kürdistan dağlarında, hem de düşman metropollerinde yürüttüğü öncülük bugün de birçok açıdan geçerliliğini koruyor.
Bu gerekliliğin farkında olan tüm gençliğin ayaklanacağı, her anı eylem anı, her günü zafer günü haline getireceği kesindir…
Rüstem Andok
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 10 Ekim günü (bugün) 00.00-01.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Xakurkê’nin Arê ile Tepê Mercan alanına yönelik olarak işgalci TC ordusuna ait savaş uçakları tarafından hava saldırısı gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyna!
1. 9 Ekim günü (bugün) 04.00-05.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Xınêrênin Kani Qirêj alanına yönelik olarak sömürgeci TC ordusuna ait savaş uçakları tarafından hava saldırısı gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyna!
1. 6 Ekim günü saat 10.40 sularında Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Bêsosin Tepesi yakınlarında düşmanın bir konvoyuna yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylem sonucunda Dağ Geyiği aracı yoldan çıkıp büyük oranda tahrip olurken 3 düşman askeri de gerillalarımız tarafından öldürülmüştür.
- Ayrıntılar
Basına Kamuoyuna!
1. 6 Ekim günü 19.00-20.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Xınêrê alanına bağlı Şehitlik’e yönelik olarak sömürgeci TC ordusuna ait savaş uçakları tarafından hava saldırısı gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
24 Saat Türk Sömürgeciliğini ve Akp’yi Lanetleyelim!
Önder Apo iki aydan buyana dünyada eşine ender rastlanan bir tecrit altında tutulmaktadır. Sömürgeci Türk devletinin başbakanı Önderlik üzerindeki tecridi sürdüreceklerini açıkça adeta meydan okuyarak açıklamıştır. Gerillaya dönük imha saldırıları hızından hiç bir şey yitirmeden devam etmektedir. Hemen hemen her gün savaş uçaklarıyla medya savunma alanlarına yönelik saldırılar yürütülmektedir. Kandildeki bu kapsamda yürütülen saldırıların sonucunda vücutları param parça olan çocuklarımızın bedenleri hala gözlerimizin önündedir. Uğur’un, Enes’in, Mehmet’in, Ceylan’ın ve Solin’in bakışları üzerimizdedir. Siyasal legal alana dönük siyasal soykırım operasyonlarının yoğunlaşarak sürmektedir. Uluslararası alanda Kürdistan Özgürlük Hareketini kuşatma altına almak için vermediği taviz, satmadığı değer kalmamıştır. Açıkça ABD’nin bölgedeki taşeronu olmuştur. Hareketimizi tasfiye karşılığında ABD’nin uşaklığını yapmaya devam etmektedir.
AKP hükümeti Kürdistan Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı için tasfiye amacıyla söyleyeceğini söylemiş, yapacağını da yapmaya başlamıştır. Neler yapacağını da, bir tasfiye konsepti ve programı biçiminde kamuoyuna açıklamıştır. Bunu yaparken de öyle yasa hukuk, ahlak, insanlık değerleri vb. değerleri gözetmemektedir. Buna en ufak bir ihtiyaç dahi göstermiyor.
Göstermesi de beklenmemelidir. Bir sömürgeciden, düşmandan böyle beklentiler içinde olmak, Türk sömürgecilik gerçeğinden ve tarihten habersiz olmak anlamına gelmektedir.
AKP hükümeti bunu neden yapıyor? Bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşu, Kürdün inkar ve imhasına açıkça karar verilmesi üzerinden yapılmıştır. Katliam ve soykırım devleti olarak kurulmuştur. Dolayısıyla Türk devletinin kuruluş, Kürdün katliamına, yok edilmesine karar verilmesi anlamına gelmektedir. Türk devletinin ilan, varlığı Kürdün inkarıyla başlamıştır ve bu bir strateji olarak yürütülmüştür. Hükümetler değişmiş ama bu strateji dokunulmaz ve değişmez olarak kalmıştır. Bunun anlamı ise Kürt halkına ve Kürdistan’a karşı yapılan büyük ve yeminli düşmanlıktır. 1924’ten başlayarak, hazırlanan tüm anayasalarda ve çıkarılan tüm kanunlarda bu katliam-soykırım felsefesi, zihniyeti ve siyaseti vardır. Bu aynı zamanda Türk devletinin, Türk egemenlerinin dayandığı bir stratejidir. Dolayısıyla AKP bugün miras aldığı bu stratejiyi sürdürmek ve 21. Yüzyılda da devam ettirmek için elinden geleni yapmaktadır. AKP’nin stratejisi de esas olarak budur.
Günümüz TC sömürgeciliğinin temsilcisi Tayyip Erdoğan’ın, tek vatan, tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek dil dedik, bunu kabul etmeyen çekip gitsin sözüyle, sömürgeci devletin kurucusu faşist M. Kemal’in Dış İşleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın, “Geri Kürtler yaşam kavgasında kendisinden daha üstün Türklerin altında kalmıştır. Bu nedenle de ya ülkeyi terk etmeleri ya da yaşam kavgasında işe yaramaz unsur olarak yok edilmesi gerekir.” Her iki söz arasında anlamca ve zihniyet bakımından söyleyen kişilerin farklı zamanlarda yaşamış olmalarından başka hiçbir fark yoktur.
Dolayısıyla sömürgeci Türk devletinin kuruluş felsefesi Kürt halkının ve Kürdistan’ın varlığına kapalıdır. Halkımızın ve ülkemizin yokluğu temelinde kurulmuştur. Var olabilmesi için Kürt halkının ve Kürdistan’ın yok edilmesi gerekir. AKP’de bugün bu zihniyetin en ateşli ve yeminli düşmanlığını yapmaktadır.
Kürt halkı Türk devletinin ve AKP’nin bu gerçeğini bilerek yaklaşımını ve somut tavrını güçlü bir biçimde ortaya koymalıdır.
AKP söyleyeceğini söylemiş, yapacağını da yapmaktadır. Hergün onlarca, hatta son günlerde yüzleri bulan Kürt siyasetçi tutuklanmaktadır. En son Şırnak, Amed, İstanbul, Antep ve Siirt’teki siyasi soykırım bu zihniyetin sonuçlarını ve ulaştığı düzeyi ortaya koymaktadır. Şimdi artık Kürtlerin, Kürt siyasetçilerinin, metropollerde yaşayan bütün Kürtlerin yapması gerekenleri de artık yapması gerekir.
Bıçak kemiğe dayanmış, söz de bitmiştir. Fazla söz, Kürtlerin ciddiyetini de tartışılır hale getirir. Artık harekete geçmek için nelerin olması gerekir? Yapılmayan ne vardır? Kürt siyasetçilerinin, Kürtlerin artık yakınmacı ve şikayetçi bir dille, ya da kendini acındırarak sonuç almaları mümkün değildir. Çünkü Kürdün yokluğuna ve tarihten silinmesine kadeh kaldırılarak Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulmuştur. Bugün de AKP tarafından, kutsal islam dini kirli sömürgeci emellerine alet edilip kullanılarak bu yapılmak istenmektedir. Artık her Kürdün bunu anlaması gerekir.
Kürtlerin artık ucuzca barış arayışlarını bir yana hem de açık bir biçimde ortaya koyması gerekir. Bilinmelidir ki, örgütlü direnme ve savunma gücü olmayanın varlığı da, siyaseti de barışı da olmaz, olamaz. Kürtler, direnme ve örgütlülük sayesinde bugünlere gelmiştir. Ne kazanılmışsa, direnilerek, büyük bedeller verilerek kazanılmıştır. Demokratik özerkliği inşa ve ona yönelik sömürgeci devlet terörüne karşı savunma gücünü ve örgütlülüğünü geliştirerek zaferini garantileyecektir.
Türk sömürgeciliğine karşı direnmek halkımızın en kutsal hakkı ve görevidir. Çünkü sömürgecilik ve asimilasyon bir insanlık suçudur. Halkımıza karşı AKP’nin öncülüğünde geliştirilen bu uygulamalara karşı direnmek hak ve görevdir. Demokratik özerkliği başka bir biçimde inşa ve savunmanın imkanları yoktur. Unutulmamalıdır ki, demokratik özerk, özgür Kürdistan ancak böyle inşa edilip savunulabilir. Bir insanın, Kürdün, Kürdistanlının kendi topraklarını ve kendi sistemini savunmasından daha doğal ne olabilir.
Bunun dışındaki yaklaşımlar sadece Türk sömürgeci devletine cesaret verir. Kılıcını keskinleştirir. Dolayısıyla artık tutuklanmalar ve gözaltılar arkasından basın açıklamaları, tutuklananların sayılarını vb. dile getirip bunu haksızlık olarak değerlendirmek, bilinenin tekrarı anlamına geliyor ve gelinen aşamada pratik hiçbir anlamı da yoktur. Yani malumun ilanı!
Önemli olan siyasi soykırım operasyonlarından sonra açıklama yapmak değildir. Önemli olan Kürdün sürgit köle kalmasını sağlamaya yönelik bu rehine ve esaret altına almaya yönelik saldırılara son vermektir. Nasıl mı? Evet, kolay ve rahat bir mücadeleden bahsetmeyeceğiz. Zorlu bir mücadeleden bahsediyoruz. Kürtler özellikle kendi topraklarında, Kürdistan şehirleri başta olmak üzere hiçbir sömürgeci polis gücünün bir Kürdü gece yada gündüz- fark etmez- esaret altına almasına izin vermemelidir. Bunun için kendisini tepeden tırnağa ev ev, sokak sokak, köy köy, mahalle mahalle örgütlemelidir. Öyle bir örgütlemelidir ki, tutuklamaya yönelen her eli kırabilme gücünü yaratabilmelidir. Aynı yaklaşımı Türkiye metropollerinde yaşamak zorunda bırakılan Kürtler de göstermelidir.
Ortadoğunun en eski ve köklü haklarından biri olan Kürt halkının, kendisine 21. Yüzyılda dayatılan sömürgeci soykırım politikalarına karşı direnme bilinci, kararlılığı, cesareti, örgütlenme ve serhıldan deneyimi de vardır. Uluslar arası sermaye güçlerinin bölgeyi yeniden düzenlemeye çalıştığı bir dönemde, bir kez daha halkımızı statüsüzlüğe mahkum etmek isteyen uluslararası sermaye güçleri ve sömürgeci Türk devletine karşı serhıldanları sonuç alıcı bir biçimde geliştirmenin zamanıdır.
Önder Apo’ya karşı gerçekleştirilen uluslar arası komplonun 13. Yıldönümünde halkımız hem komplocuları hem de Türk sömürgecilerine karşı 24 SAAT SERHILDAN 24 SAAT TÜRK SÖMÜRGECİLİĞİNE ve AKP’ye LANET! Şiarıyla harekete geçmelidir. Önderlik üzerinde estirilen sömürgeci devlet terörü ve tecridini kırma gücü ve iradesini ortaya koymalı ve özgürlüğünü sağlamayı esas almalıdır.
Halkımızın dostları da, bu dönemde sömürgeciliğe karşı tavrını daha açık bir biçimde ortaya koymalıdır.
Herdem Serhıldan
- Ayrıntılar
PKK hareketinin en önemli özelliklerinden bir tanesi açıklık ilkesi ve özeleştiriden çekinmemesidir. Bu iki hususun tüm PKK tarihi boyunca bizi ayakta tutan en önemli özellikler olduğu bilinmektedir. PKK militanları olarak en yoğun ve vahşi yönelimler altında bile, hata yapmaya zorlayan koşullara rağmen yaşanılan kayıpları, yerinde olmayan pratikleri, eksik ve yetmezliklerin nedenini salt düşman saldırıları ile değil, kendi yaklaşımlarımızla ölçmeye çalıştık. Yaşanan her kaybın, yerine getirilmeyen bir kural hatasından kaynaklandığı bu nedenle bizler açısından çok nettir.
Askeri alanda yürütülen mücadelede tüm tarihimiz boyunca böylesi kural hataları yaptığımız olmuş, bunları yürütülen araştırma ve soruşturmalar ardından aydınlattığımız oranda halkımızla ve demokratik kamuoyuyla paylaşmışızdır. Bu konuda aleyhimize olan gelişmelerde bile dürüstlüğümüzden taviz vermeyerek attığımız her adımın sorumluluğunu kaldırdığımızı ortaya koymuşuzdur. Fakat bunun karşısında hareketimizin her zaman kendinin savunma hakkı olduğu, yalan ve çarpıtmalar karşısında kendini koruması gerektiği de ortadadır.
Uzun bir süredir kamuoyunda tartışılan birçok hususun hareketimiz ile halkımız arasında bir çelişki yaratmaya dönük bilinçli çarpıtmalar olduğu ortadayken salt bu tartışmaların görünen yüzleriyle ilişki kurmamak, bu tartışmaların arkasındaki nihai amacı da anlamak önemlidir. Derin tarih bilinci, güncel politik akıl her zamankinden daha fazla böylesi pratiklerin anlaşılması için bu zamanlarda gerekmektedir.
Unutulmamalıdır ki ulusal birlik her şeyden daha fazla istediğimiz, arzuladığımız, uğruna mücadele ettiğimiz bir husustur. Bu amaçla hareketimizin ilk günlerinden itibaren Kürdistan’da var olan tüm Kürt hareketleriyle ittifak ve birlik arayışlarımız olmuş, fakat düşmanla işbirliği temelinde saldırılar bu amacımıza ulaşmamız önünde engel yaratmıştır. Özellikle 2008 Zap direnişi ardından sömürgeci faşist TC devletinin tüm Kürtlerin kazanımlarına göz diken yaklaşımı deşifre edilmiş, güney halkımızın direnişi ve hareketimize sunduğu destek ile de kendilerine çok ciddi bir cevap verilmiştir. Güney halkıyla gelişen ilişkiler farklı Kürt örgütleri ile aramızdaki ilişkilerde de etkili olmuş, ulusal birlik amacımız her zamankinden daha fazla imkan dahiline girmiştir.
Bu gerçeği yalnız biz görmüyoruz. Kürtleri statüsüzlüğe mahkum etmek isteyen bölgesel ve uluslar arası güçler de bu ortak akıl ve ruhun varlığından rahatsız olduklarından yeni ve değişik yöntemlerle ulusal birliği zedelemeye, yine halkımızla bu birliği yaratmakta türlü fedakarlıklarda bulunan hareketimizi karşı karşıya getirmeye çalışmaktadır. Kafalarda birçok soru işareti var ve özel savaş yöntemleriyle bu soruların cevapları hakikatten uzak bir şekilde verilmeye çalışılıyor.
Şunun çok iyi bilinmesi gerekiyor. Hareketimiz şu anda Kürdistan ve Kürdistan’ı egemenlikleri altında tutan tüm devletler ve bölgede var olan demokrasi düzeyinin oluşmasında yürüttüğü mücadeleyle temel etkileyici güçtür. Eğer bugün Türkiye faşist 12 Eylül diktasının etkilerini kırabilmiş, tüm Arap halkı bölgedeki dikta rejimler karşısında güç haline gelmiş ise bunda Kürt Özgürlük Mücadelesinin yürüttüğü mücadele oldukça büyük etkide bulunmuştur. Bu gerçeği dost düşman herkes bir şekilde dillendirmesine rağmen sadece kan davası güden insan psikolojisinde yer alan yaklaşımlarla Kürt hareketinin başarısını görmemek, görse bile bunu ters yüz etmeye çalışarak sonuç almasını engellemek amaçlı yaklaşımlar halen eksik olmamaktadır. Halkımız eğer bugün halen sokaklara dökülmüyorsa, dünyanın en gerici rejimi karşısında mücadelede istenilen performansı yakalayamıyorsa bunda kesinlikle bu yaklaşımların etkisi büyüktür.
Herkes iyi bilmelidir. Mücadele bitmemiştir. Kürt halkı üzerindeki katliam riski kalkmamıştır. Asimilasyon sonlanmamıştır. Kürdistan’daki askeri işgal devam etmektedir. Kültürel yozlaşma ve ahlaksızlaştırma politikaları Kürt çocuk ve gençleri üzerinden sürdürülmektedir. Sivil katliamların en büyüğü olan iradenin kırılması, teslim alma politikalarının bir uygulaması olarak tutuklamalar, gözaltılar, haksız davalar son hızıyla yürürlüktedir. Dağlarımız, köylerimiz, insanlarımız binlerce kiloluk bombaların altında inlemektedir. Köylerini terk etmekte, yerinden yurdundan edilmektedir. Ve en ağır tecrit ve izolasyon altında Önderimiz, varlık gerekçemiz cezalandırılmakta, iki ayı aşkın bir süredir kendisinden haber alınamamaktadır.
Artık herkes şunu iyi anlamalı. Çözüm filan yok. Çözüm üretecek kimse yok çünkü. Böyle bir siyasi irade şu anda Kürdistan’ı egemenliği altında tutan hiçbir ülkede yoktur. Çünkü Kürt sorunu çözümsüz bırakılsın diye uluslar arası güçlerin ve bölge gericiliğinin ciddi bir ittifakı söz konusudur. Buna karşı direniş Kürdistan dağlarında hem de çok amansız bir şekilde devam ediyor. Otuz yılı aşkın bir süredir yürütülen mücadeleyle Kürtlerin varlığı kabul ettirilmiş fakat varlığı üzerindeki tehditler kaldırılamamıştır. Özgürlüğünün kazanılması görevi çok yakıcı bir şekilde önümüzdedir.
Bu böyleyken sanki birçok şey halledilmiş, haklarını elde etmeye çok yakınlaşmış fakat bunun önünde hareketimiz engeldir gibi bir yanılgı yaratılmaya, savaşımızın etkisi kırılmaya çalışılıyor. Bu düşünce ve yaklaşımı, karşısında mücadele ettiğimiz düşmanın yaklaşımı, propaganda malzemesi olarak görmek kadar bu yaklaşım ve düşüncelerin zeminini her bireyin kendisinde ve omuz omuza verdiği insanlarda araması da gerekmektedir. Çünkü şu anda kazanılmaya çalışılan, kafası karıştırılarak değerlerine karşıt pozisyona getirilmeye çalışılanlar tam da bu kesimler oluyor. Düşünmek, sorgulamak önemli ve gerekliyken bunun hangi temeller ve değerler üzerinden yükselmesi gerektiğinin iyi netleştirilmesi gerekmektedir. Yoksa niyette hiçbir karşıtlık olmamasına rağmen insan kendi değerlerine ihanet eder pozisyonda bulabilir kendisini. Bu durumda da kaybeden değerler değil, onlara bağlı olduğunu iddia edenler olur.
Ayrıca!
Dost düşman şunu çok iyi bilsin. Hareketimiz hiçbir zaman mücadeleden yılmayacak, saldırı ve yönelimler ne denli ağır olursa olsun Apocu ideoloji ve demokratik modernite paradigmasından taviz vermeyecektir. Bunun için gerekli bilinç, donanım, tecrübe, mücadele azmi, öfke ve en önemlisi halk desteğine sahibiz. Belki darbe vurabilirsiniz, belki yalanlarınızla insanlarımızın kafasını bir müddet karıştırabilirsiniz. Ama hiçbir zaman bu hareketin zaferini engellemeye kadir olamayacaksınız.
Pir Kemal
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 5 Ekim günü saat 13.00 sularında Bitlis ile Siirt’in Baykan ilçesi arasında Zizek karakolu ile Dahola alanı arasında 3 dağ geyiği ve cephane taşıyan 5 kamyon aracından oluşan konvoya yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 4 Ekim günü 19.00-21.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Kandil’in Kani Cengê, Lewcê köy ve Dola Şehîdan alanlarına yönelik olarak işgalci TC ordusuna ait savaş uçakları tarafından hava saldırısı gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 2 Ekim günü Maraş’ın Pazarcık ilçesine bağlı Narlı Beldesinde göreve giden bir grup gerillamıza komplo yapılmış, bunun sonucunda düşmanın pususuna giren gerillalarımız ile düşman askerleri arasında bir çatışma yaşanmış, yaşanan bu çatışmada Rojhat – Sadık Kaya arkadaşımız kahramanca direnerek şahadete ulaşmıştır.
- Ayrıntılar