Basına ve Kamuoyuna!
1. 14 Mayıs günü saat 16.00 sularında Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Yekmalê köyü bölgesinde sınır ötesi operasyon amacıyla yığınak yapan TC ordusu ile gerillalarımız arasında bir çatışma yaşanmıştır. Tüm gün boyunca süren çatışmalarda ve TC ordusu tarafından çatışma alanına yönelik gerçekleştirilen obüs, havan ve kobra saldırısı sonucunda 4 gerillamız şehit düşmüştür.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
23 Ocak 2010 günü Muş kırsalında yaşanan bir çatışma sonucunda Hebun Amed ve Xelil Siser adlı iki gerillamızın şahadete ulaştığı bilgisini halkımıza duyurmuştuk. 23 Ocak 2011 günü Amed’in Kulp ilçesinde TC ordusu bu iki arkadaşımızın cenazelerini Amed’e götürmüşlerdir. Hebun arkadaşımızın cenazesi ailesi tarafından alınırken, Xelil arkadaşımızın cenazesi hakkında ise bir bilgiye ulaşmamışızdır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 12 Mayıs günü Kars'ın Kağızman ilçesinde TC ordusunun Çemçê alanına yönelik olarak bir operasyon başlattığı bilgisi basına yansımıştı. Bu haberde TC ordusuna ait birlikler ile gerillalarımız arasında çatışma çıktığı yönündeki bilgi doğru değildir. Belirtilen yer ve zamanda TC ordusu ile gerillalarımız arasında herhangi bir çatışma yaşanmamıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 6 Mayıs günü Dersim'in Kırmızıdağ, Uzuntarla, Hotmeri ile Derheci alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından kapsamlı bir operasyon gerçekleştirildiği bilgisi kamuoyu ile paylaşılmıştı. Alanda 7 Mayıs günü yaşanan çatışmalarda 2 düşman askerinin gerillalarımız tarafından öldürüldüğü açıklamasında bulunmuştuk.
- Ayrıntılar
“Bir Türkü Tadında Yaşanan Bir Sevdadır Gerilla”
Rêber Apo
Ekim ayının ortalarındayız. Yani sonbahara bir “MERHABA” dedik. Ufak ufak yağan yağmurdan, şiddetli çakan şimşeklerden korunmak için kaldığımız noktayı bırakıp, korunaklı bir yere gelip yerleştik. Bu gece burada kalacak, sabah günün ilk ışıklarıyla buradan ayrılacağız.
Kürdistan coğrafyası, tıpkı engin bir deniz misali renkli, ahenkli. Ne ararsan var. Toprak ana kendinde olanları bizlerden hiç esirgemiyor ve her seferinde bizleri bağrına basıyor. İşte yine toprak ana’nın bağrındayız. Yağan yağmur ve çakan şimşekten korunmak için “kaya altı veya sığınak bulalım” diye etrafa dağıldık. M. arkadaşın “heval gelin bir apartman dairesi buldum” demesiyle hepimiz M. arkadaşın bulunduğu yere gittik. Bizim bu apartman nasıl bir şey bir bakalım istedik. Üst üste düşmüş büyük kayalar ve bu kayaların etrafını kapatan başka kayalar, doğal iki odacık oluşturmuştu. Hem de iki katlıydı. Bir oda aşağıda diğeri ise yukarda. Böylelikle bulduğumuz bu apartman dairesine yerleşiyoruz. Yaktığımız büyük gerilla ateşi önünde hem korunup hem de kara çaydanlıktan çay yapıp içtik. Artık yorgunluktan eser kalmamış halleriyle közlerin başında durmuş sohbete dalmış arkadaşlar. Birden Önderliğin gerilla yaşamı için bir “Türkü Tadında Yaşanan, Bir Sevdadır Gerilla” dediği sözü aklıma geliyor. Gerillacılığın ve PKK yoldaşlığının güzel, anlamlı, dolu dolu oluşu canlandı bir bir hayalimde. Bir gerillanın kalbinde ne çok duygu bir arada yaşarmış meğer!
Gecenin karanlığında sırtında çanta, raxt ve silahla saatlerce yürümek, düşmanın çok ışıklı termalli karakollarını aşarken kanın kaynar. Ellerin tetiğe dokunmak ister, ama önündeki görevi düşünür, süreci düşünürsün. Noktada seni bekleyen yoldaşları düşünür yapamazsın. Hele hele yağmur yağmış ise bambaşkadır yürüyüş. Düşe kalka ilerler, yağmurda ıslanırsın. Çamurlu dağ patikalarında ilerlersin. Yorulduğunda yanındaki yoldaşın “heval kâh inek barê xwe bide min” der mütevazice. Fedakârlık yapmak ister. Sen yoldaşının zaten ağır olan yükünü görür, yükünü vermezsin, ama yoldaşının bu yaklaşımından moral alırsın. Güç almışçasına devam edersin. Yorgun ve ağır tepeden tırnağa ıslanmış bir halde sabahın ilk ışıklarıyla noktaya vardığında ise, kaç gündür görmediğin yoldaşlarınla özlemle bir araya gelirsin. Genç arkadaşlar moralle, coşkuyla, cıvıl cıvıl bir kalabalık yaparak seni karşılar. Kimi gelip yükünü alır, kimi geleceğini hesap ederek çoktan yakmıştır gerilla ateşini ve kara çaydanlıktan çay demlemiştir bile. Emekle sevgiyle kaynatılmış olan sıcak çaydan bir bardak içtiğinde bütün yorgunluğun uçup gider. Artık o görevdeki yorgunluk, düşmeler, kalkmalar, birer espri olur anlatılır güler güldürürsün. “İşte PKK yoldaşlığı işte gerillacılık budur” dersin.
Eğer göreve giden sen değil başka bir yoldaşın ise, onu hazırlar gönderirsin. Bu defa tekrar “ne zaman dönecek?” der beklersin hazırlık yapar, geldiklerinde sen onları karşılarsın. Ya da gündemde yapılacak bir eylem varsa, herkesi tatlı bir telaş sarar. “Acaba kim bu eylemde yer alacak?” diyerek herkes hareketlenir. Büyük bir sabırsızlıkla yönetimin yapacağı açıklama beklenir. Eyleme katılacaklar açıklandığında herkes kendini saldırı kolu için önerir. Eyleme gidecekler büyük bir coşkuyla hazırlıklarını yapar. Eyleme gidemeyenler ise biraz buruk olsa da yansıtmadan eyleme gidecek arkadaşlarının hazırlıklarına yardım ederler. Her kol komutanı kendi kolundaki arkadaşları toplayıp eylemin ayrıntılarını aktarır, olası durumlar karşısında olması gerekenler söylenir. Son perspektifler verilir, silahlar temizlenir, raxt özenle hazırlanır, raxta her arkadaş bombasını da takar ve kalan arkadaşlarla vedalaşılır, “Serkeftin be heval” sözleriyle ayrılık başlar. Gecenin karanlığında yankılanan gerilla mermilerinin sesi duyulur.
Gerilla mermileri önce karakolda panik, telaş ve müthiş bir korku yaratır. “Anneciğim!” diyerek bağrışan askerlerin seslerini duyarsın. Biraz sonra deliye dönen düşman bütün tekniğini kullanmaya başlar. Kendini ancak böyle korur. Biraz sonra geri çekilme yapılır. Gözler tek tek gelen arkadaşları arar. Her geri dönen arkadaş büyük moral ve coşku yaratır. Şayet şahadet varsa kalanların beyninde ve kalbinde intikam sözleri verilir. Artık şehitlere söz verilmiştir.
Deniz Adıyaman
- Ayrıntılar
Türk devletinin tüm bileşenlerinin oluşturduğu Kürt Özgürlük Hareketi ve legal Kürt siyaseti karşıtı cephenin yoğun psikolojik savaş uygulamaları ve özel savaş basınının kara propagandasının ahlak ve akıl ölçülerini çoktan aştığı duyarlı tüm kesimler tarafından görülüyor. Her güne yeni bir yalan, her güne yeni bir sindirme işlenmeye çalışılan bu zaman aralığında yıllardır biriken öfkeyi, her şeyi bir anda bitirebilecek yıkıcı gücü çıkarmamak, kusmamak için insan kendisini zor tutuyor.
Zora ve zulme karşı silah tutmuş, cenge tutuşmuş insanların her türlü hakareti, küfrü sineye çekmesi, ağır başlı, mütevazı, sabırlı olması eğer bir sonuç, onurlu bir çözüm üretecekse caizdir. Ama yok, ortada bir çözüm yoksa ısrarla, şerefin ve onurun üzerine yemin ettiğin her türlü kutsala yönelen saldırılar, küfürler, hakaretler varsa bunları sineye çekmek, sabretmek olamaz.
O yüzden kendini sınırlamak, kontrolde tutmak kadar zor bir şey var mıdır diye soruyorum bugünlerde kendime.
Bu duyguyu 1999’da yaşamıştım. 15 Şubat ardından tüm yoldaşlarımızla birlikte yaptığımız fedai eylem önerilerimiz ardından örgüt ve Önderliğimizin çabaları karşısında aynı şeyleri hissetmiştim. Bu haksızlığa, onursuz yaşam dayatmasına, teslimiyeti dayatan anlayışa, iki yüzlü, riyakar düzene karşı eli kolu bağlı kalmak gibiydi. Belki de bir işkence yöntemiydi bizim için.
Bu durumu iyi tarif eden kimi işkence yöntemleri okumuştum daha önce. Çırılçıplak soyulan insanların üzerlerine şekerimsi bir madde sürülerek güneşin önüne elleri ve ayaklarının gerili olarak sabit duracağı bir şekilde uzatıldıkları, etrafta bulunan ve et yeme özelliğine sahip karıncaların gelerek kemiklerine dek o insanı kemirdiği ve o insanın tüm bu süre boyunca canlı kalabildiği bir işkence.
Şimdi yaşadığım bu durumu, benimle aynı ruh halini yaşayan binlerce yoldaşımı ve sokaklara dökülmüş halkımın durumunu buna benzetmek yerinde mi?
Evet, bence yerinde.
Aradan geçen onca seneye rağmen aynı tavrı bir onur, bir şeref, insani bir tavır olarak sergilemekte bir saniye bile tereddüt yaşamadan sürdüren Kürt halkının tüm organlarının, bireylerinin sabrıyla bu kadar oynanmasının bu işkence türüyle hiçbir farkı yok.
Tek bir farkla…
Bizim elimiz kolumuz bağlı değil. Alternatifsiz değiliz. Karşı koyacak gücümüz var. Ve istersek en büyük direnci, en güçlü ve büyük savaşı yürütebiliriz.
Fakat…
Evet, fakat gerçekten istemiyoruz.
Kuru, amaçsız bir şiddet örgütü değiliz. Belki de savaşmaktan, silah kullanmaktan en nefret eden topluluk olduğumuz gerçeği de görülmek istenmese de ortada.
Lakin gel gör ki yıllarca dağlarda inandığı doğrular ve değerler için her türlü şeyden vazgeçmiş, bir lokma bir hırka felsefesine göre yaşayan, halkının insanca, onurluca ve hak ettiğince yaşaması dışında hiçbir talebi olmayan insanların kendilerine savaş dayatılması durumunda, üzerine şiddetle yönelinmesi durumunda silahı en iyi kullanan, savaşı en iyi bir duruma getirebiliriz.
Bu, tecrübeyle hasıl olmuş bir gerçektir. Denemeyin diyoruz, sabrımızla oynamayın. Biz güçsüz değiliz diyoruz. İstemiyoruz diyoruz.
Ama nafile… bir kuru kafalık, bir anlayışsızlık, bir densizlik, bir vurdumduymazlık…
Ötesinde faşizm, katliamcılık, asimilasyonculuk…
Madem öyle
Biz buna karşı mücadele de her zamankinden daha güçlü olarak hazırız diyoruz.
Sabrın öğreticiliğini, mütevazılığın kazandırıcılığını, barışın kardeşleştiriciliğini onaylamıyor ve ötesinde karalarla örtmeye çalışıyorsunuz o zaman…
Ve inanın, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak hale …
Pir Kemal
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 10 Mayıs günü saat 20.15 sularında Bitlis’in Germav Köyü kırsalında operasyona çıkan TC ordusu ile savunma halinde bulunan gerilla güçlerimiz arasında bir çatışma yaşanmıştır. Yaşanan operasyon sonucunda düşmanın 2 askeri gerillalarımız tarafından öldürülmüştür.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 9 Mayıs günü saat 17.00 sularında Şırnak Merkezden operasyona çıkan bir askeri konvoya yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. 2 transit minübüsünün hedef alındığı eylemde bir askeri minübüs devrilirken düşmanın ölü ve yaralılarının sayısı tarafımızdan netleştirilememiştir.
- Ayrıntılar
Ji çapemenî û raya giştî re!
1. Di 8’ê Gulanê de di derdora saet 10.00’ande li Herêmên Parastina Medya li dijî Gundên Mêrganîş, Şitaza, Zêrê û herêma Mahîr Mîrzo ku bi ser Zapê ye ji aliyê Artêşa TC’ê êrîşeke havan û obusan hatiye lidarxistin.
- Ayrıntılar
Türkiye tarihinin en görkemli 1 Mayıslarında birini kutluyor. Taksim de yaklaşık bir milyon insan! 1 Mayıs meydanını her renkten insanlar dolduruyor. Herkes kendi rengiyle bu büyük birliğe katılıyor. Türkiye demokratik toplumu 1 Mayıs’ta Takim’de ortaya çıkıyor. AKP iktidarının gerçek demokratik alternatifi böylece netleşmiş oluyor.
1 Mayıs işçi ve emekçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günü. Aynı zamanda işçi sınıfının şehitlerini anma günü. Türkiye demokratik toplumu da taksim meydanında kendi şehitlerini anıyor. Denizleri, Mahirleri, İbrahimleri, Hakileri, Ferhatları hatırlıyor. 1 Mayıs 1977 katliamının intikamını alıyor, hesabını soruyor. “ Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloku” 1 Mayısta gerçek kitle tabanına kavuşuyor. Demokratik Türkiye Toplumu kırk yıl sonra yeniden ayağa kalkıp yeni bir başlangıç yapıyor.
Bu demokratik toplumun en dinamik parçası olan Kürtler, Şehitler Ayı olarak ilan ettikleri Mayıs’ta sayıları onbinleri bulan kahraman şehitlerini anıyorlar. 18 Mayıs Şehitler Günü dolayısıyla özgürlük mücadelesi şehitlerinin çizgisinde kendilerini sorguluyorlar. Hakilerin, Mazlumların, Agitlerin, Zilanların, Nudaların izinde şehit düşen Dersîm şehitlerini bağırlarına basıyorlar. Amed’de, Mardin’de, Hakkari’de yüzbinlerce insan Dersîm şehitleri ardından şehitliklere yürüyorlar.
Özgürlük mücadelesi şehidi olmak, Kürt halkının özgür varlığına ve yaşamına şahitlik etmek anlamına geliyor. Kürtler şehitlerinin şahsında kendi özgür yaşamlarını ve geleceklerini görüyorlar. Şehitleri birer Önderlik gerçekleşmesi olarak ele alıyorlar. Bu temelde en yüce değer sayıp kitlesel olarak sahipleniyorlar. Şehitler günü ve ayını da bu temelde ele alıp kahraman şehitlerini anıyorlar.
Çok iyi biliniyor ki, bu süreç 6 Mayıs 1972’de Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Arslan’ın idam edilmesi ile başladı. İdam sehpasında “Yaşasın Kürt ve Türk halklarının kardeşliği” diyerek şahadete giden bu insanlar özgürlük ve kardeşlik mücadelesini dönülmez hale getirdi. Denizlerin idamını önlemek için 30 Martta kendileri ölüme giden Mahir Çayan ve arkadaşları dava arkadaşlığının ve sorumlu yaklaşımın sembolü olmuşlardı. Türkiye’de 1960’ların ortasından itibaren adım adım yükselen özgürlük ve demokrasi mücadelesi her ne kadar 12 Mart 1971 faşist-askeri darbesi tarafında ezilse de ortaya çıkardığı bu büyük önderler ve özgürlük kahramanları şahsında yenilmez ve zaferin garantisine sahip hale gelmişti. Bu tarihi önderliksel çıkışı 18 Mayıs 1973’te Diyarbakır zindanında Ser verip sır vermeyerek şehit düşen İbrahim Kaypakkaya tamamlamıştı.
Mayıs ayının bu kahramanlık çizgisi daha sonra PKK öncülüğündeki özgürlük mücadelesi ile devam etti. 18 Mayıs 1977 de Antep’te kontrgerillanın düzenlediği bir komploda PKK kurucularından Haki Karer katledildi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Benim gizli ruhum gibiydi” dediği Haki Karer’in anısı bu güne kadar gelen PKK’yi yarattı. Bu nedenledir ki, Kürt Özgürlük Hareketi 1981 yılından itibaren otuz yıldır 18 Mayıs’ı “Şehitler Günü” olarak ilan etti ve andı.
Şahadetinin birinci yıldönümünde Haki Karer’i anmak için geliştirilen mücadele içinde Halil Çavgun şehit düştü. 18 Mayıs 1978 de Hilvan’da Halil Çavgun’un şahadeti, Kürt direniş tarihinde önemli yeri olan Hilvan- Siverek Direnişinin yaratıcısı oldu. Şehidi doğru anmak öyle bir büyük bir kuvvetti ki, 12 Eylül faşist zulmü altında Diyarbakır Zindanında sıkışan tutsaklar çare üretecek gücü burada buldu. Ferhat Kurtay ve arkadaşlarının 17 Mayıs 1982’deki kendilerini yakma eylemi Büyük Zindan Direnişinin zaferine çok önemli katkılar yaptı.
Mayıs ayının bu direniş ve şahadet kervanı bundan sonra da yoluna devam etti. Filistin halkı ile omuz omuza verilen direniş içinde Abdulkadir Çubukçu, İsrail uçaklarının 1 Mayıs 1982’deki Beyrut bombardımanında şehit düştü. Hilvan-Siverek direnişlerinin komutanı Mehmet Karasungur ve İbrahim Bilgin, 2 Mayıs 1983 tarihinde Kandil Dağı’nda şahadete ulaştı. 15 Ağustos 1984 atılımı ardından gelişen savaş içinde 1 Mayıs 1985 tarihinde Ramazan Kaplan ve arkadaşları Mutki’de şehit düştüler. Giderek her günü büyük kahramanlıkların yaşandığı bir ay haline geldiği için 1986’dan itibaren Kürt Özgürlük Hareketi tarafından Mayıs ayı “ Şehitler Ayı” olarak tanımlanıp anıldı.
Şehitler ayı her geçen yıl daha büyük direnişlerin yaşandığı ve giderek her gününde şehitlerin olduğu bir ay haline geldi. Bu ayda Kürt direnme savaşının en büyük kahramanlıkları yaşandı. 11 Mayıs 1992’de Tatvan’da Hozan Mizgîn’in gösterdiği kahramanca direniş Kürt kadınının gerillalaşmasının ve savaşa katılımının önünü açtı. Böylece Mart’la birlikte Mayıs ayı da Kürt direniş tarihinin kahramanlık aylarından biri oldu.
Mayıs ayının Şehitler Ayı olması, Deniz Gezmiş ve arkadaşları ile başlayıp en son Pülümür’de şehit düşen yedi HPG gerillasına kadar uzanan kırk yıllık kahramanca direnişin öyküsü oluyor. Özgür yaşam ve demokratik toplum için yaratılan bu kahramanlık destanı henüz bitmemiş, hâlâ devam ediyor. Her Mayıs’ta yeni yeni kahramanlıklar ekleniyor. Her gününde onlarca kahramanın anısı bulunuyor.
Kürt halkı Mart ayında olduğu gibi Mayıs ayında da kendi kahramanlık gerçeğini görüyor ve hatırlıyor. Hakilerin, Halillerin, Ferhatların, Karasungurların ve Mizgînlerin şahsında kendinin binlerce kahraman evladını görüyor. Onlarla yeniden özgür toplum olarak var oldu, özgürlüğünü onlarla yaşıyor.
2011 yılının Mayıs ayında Kürt toplumundaki bu duygu ve bilinç zirveye ulaşmış durumdadır. Pülümür şehitlerine sahip çıkışa bakınca bu gerçeği insan net bir biçimde görüyor. Her gün Kürdistan’ın dörtbir yanında şehitleri anmak için toplantı ve eylemler yapılıyor. Halk kitlesel olarak şehitlikleri ziyaret ediyor, mevlitler okutuluyor, şehitleri anlatan toplantı ve tartışmalar yapılıyor, şehitler çizgisinde kadın-erkek herkes kendini sorgulayarak doğru yurtsever ve özgür yaşama ulaşmaya çalışıyor.
Şu gerçeği herkes çok iyi bilmelidir: Kürtler şehit vermeyi öğrenmiş ve şehit verme gücüne ulaşmıştır. Şahadeti doğru anlama, anma ve sahiplenme gücü kazanmıştır. Şehide anlam vererek Onu Önder yapma konumuna ulaşmıştır. Bu bakımdan AKP hükümetinin ve tüm soykırım güçlerinin çabaları boşunadır. Ne kadar saldırır ve katliam yaparlarsa, o kadar Kürt halkının kin ve öfkesini büyütüp, direnme bilincini arttırmaktadırlar. Bu da özgürlük mücadelesini daha da büyütmekte ve Kürt direnişini zafere daha da yakınlaştırmaktadır.
Bu inançla Denizler ve Hakilerle başlayıp en son Pülümür direnişçilerine kadar gelen tüm Mayıs ayı şehitlerini ve onların şahsında tüm özgürlük ve demokrasi şehitlerini saygıyla anıyor, şehitlerin aydınlık yolunda halkımızın özgürlüğe mutlaka ulaşacağını belirtiyoruz!
Selahattin Erdem
- Ayrıntılar