Halkımıza ve Kamuoyuna!
Kürdistan Halkı yürüttüğü özgürlük mücadelesinde görkemli bir direnişi Newroz ve Kahramanlık haftasında göstererek Tarihsel direniş kültürünü yeniden tüm halklara armağan etmiştir. Bu kültürel değerleri Newroz ateşini milyonlarla gürleştirerek günümüz dehaklarının kalbine saplamıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
26 Mart günü 17.00-18.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Şeşdara alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 24 Mart günü saat 20.50 sularında Amed'in Hani ilçe merkezinde bulunan emniyet müdürlüğüne yönelik olarak gerillalarımız tarafından halka yapılan saldırılara misilleme amaçlı bir eylem gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylem sonucunda emniyet müdürlüğü binası alev almış, yangın gece geç saatlere kadar devam etmiştir.
- Ayrıntılar
“2011 Newroz’u Kürt sorununun çözümü için Kürt halkının özgür ve demokratik yaşamı için kalıcı sonuçlar verecek yeni, güçlü bir direnme hamlesinin başlatıcısı oluyor.” diyordu Abbas arkadaş yaptığımız Newroz kutlamasındaki konuşmasında. Kutlama ardından gelip de televizyonun karşısında Kürdistan’ın sokaklarını dolduran yüz binleri, milyonları izleyince bu hamlenin ne denli karşı konulmaz bir etki ve coşku yarattığını da gördük.
Kürdistan’ın dört bir yanında bayramın, devrimin coşkusuyla dolu yürekler akmıştı o meydanlara. Neden sevinmesin, neden coşmasın ki bu halk. 2623 yıllık Newroz tarihini yaratmış, ona ruh kazandırmış bir halkın onurlu çocukları olarak tabii ki sevinecek böylesi bir günde. Bin yıllardır ülkelerinde, topraklarında özgür ve barış içinde yaşama dışında herhangi bir istek ve talebi olmayan bir halka yönelen tüm zalimlere gereken cevabı vermiş bu halk neden bayram yapmasın ki.
Onlar geldi ve geçti. Suwar hatın piya çun!
Kürdistan’da imparatorluklar, devletler, despotlar ve akla gelebilecek her tür iktidar mensubu alt olup gitmiş, yaptığı zalimlikler bile unutulmuş. Katliamlarla sindirebileceğini sanan, özgürlüğün önünü alabileceği gafletini yaşayan nice kendini bilmez sözde şah, padişah, kral, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı geçti bu topraklardan.
Yine de bu halkı, yüreklerindeki özgürlük aşkını, bu uğurda her tür bedeli göze almış ruhu engelleyemedi. Amed’te, Van’da, Batman’da, İstanbul’da, Almanya’da, Halep’te, Meriwan’da, Hewler’de ve dünyanın dört bir yanında bulunduğu her yerde direnişi, Newroz’u kutlayan milyonlar bitmeyecek bu çığlığı bir kez daha haykırdı.
Ya özgürlük, ya özgürlük!
***
Ama yanılmayalım. Bu bir sonuç değil. Bir başlangıç.
Son hamlenin, özgürlük önündeki tüm engellerin kaldırılacağı devrimin, mücadelenin ilk günü.
Bu kararlılığımızı, coşkumuzu, ısrarımızı görenler bunu içlerine sindirmeyecekler. Özgürlüğü sadece ama sadece geciktirebilmek için ellerinden geleni artlarına koymayacaklar.
Nitekim dün Nusaybin’de “Barış” meydanındaki Demokratik çözüm çadırlarına saldıran, yüzlerce anayı esir alanları gördük.
Tüm Newroz kutlamalarından sonra halkımızın coşkusunu kaldıramayan faşist sürülerinin tahammülsüzlüğünü, azgınlığı gördük, yaşadık.
Bu sürülerin iplerini ellerinde tutan ve halkımızın üstüne salmaktan sakınmayan sözde siyasilerin yaptığı tehditleri, hakaretleri kendi kulaklarımızla duyduk.
“kırarız ellerini” diyor temsilcisine bir halkın. Dün birinin ayağını kırdılar Cizire Botan’da, yarın birini katledecekler herhangi bir mekanda. Öylesine azgın saldırıyorlar.
Dostu artsa da Kürt halkının, Newroz’un anlamını anlayanlar çoğalsa da Türkiye’de, düşmanları da o denli azgınlaşıyor. Hem sadece Kürt halkının düşmanlığını değil onun savunduğu her şeyin düşmanlığını yapıyorlar. Barışın, birliğin, kardeşliğin, demokrasinin, özgürlüğün…
***
Aylardır, yıllardır öz savunmadan söz ediyoruz. Tartışıyor, yolunu yöntemini oluşturmaya çalışıyoruz. Bu Newroz’da kısmi de olsa bunu başardık da. Dağda ve şehirde bizden alınmak istenenin, çalınanın geri alındığı duruşlar, haykırışlar oldu. Sıkılan kurşunun, atılan bombanın karşılıksız kalmayacağını gösteriyoruz.
Özgür duruşun tokadını atıyoruz faşistlerin yüzüne. Yüreklerimizi fırlatıyoruz mermi niyetine.
Fakat yetmez. Yetmeyecek. Daha azgın gelecekler ve yıldırmak isteyecekler.
90’larda Kürt serhıldanını başlatan Nusaybin’den başladılar. Dalgayı ilk anında kırmak, sindirmek için yaptılar. Botan dağlarında yanan ateşin ovalara yayılmasını engellemek, onları silip süpürecek sellerin ilk damlalarını durdurmak için.
Ama Kürtler neyin ne olduğunu biliyor. Teyakkuza geçmiş halkım. Coşkusunu, sevgisini, aşkını dökmüş yollara. Yumruk ettiği direncini ufuklarda dalgalandırıyor. Halkım bu sefer durmayacak. Halkım bu kez alacak hakkını. Bin yılların karanlığını yıkacak. Newroz coşkusuyla bezeli günler yaşayacak. Bir günü değil, tüm zamanları Newroz yapacak.
Li wa hemû pîroz be. Em despêdikin…
Pir Kemal
- Ayrıntılar
Çoğu zaman toplumsal anlam da; siyasi tansiyonun yükseldiği anlarda, reaksiyonun tavan yaptığı durumlarda akıllara; Mendel’in o bilinen hikayesinin getirilmesinin iyi olacağını düşünürüm! Salt bu düşünceyle; o rahibin genetik çalışmalara bulaştığını ve bu konularda çığır açan gelişmelere ön ayak olduğunu anlamaya çalışmak son derece önemlidir.
Kilisenin arka bahçesinde kuşları izleyerek, DNA denilen o muammanın çözümünü ortaya çıkarabilmek, elbette o dönemde başlı başına bir olaydı. Hele hele bunu gerçekleştirenin bir Rahip olması ise sözü edilen buluşun-gelişmenin enteresanlığını ikiye katlıyordu.
Şimdiki dönem itibariyle mevcut teknik gelişimi ve adına uzay çağı denilen bir clockover’ın yaşanıyor olması, bariz şekilde yaşanan akıl tutulmalarını da çarpıcı bir şekilde gün yüzüne çıkarıyor.
Herhalde son günlerde akıl tutulmasının yaşanıldığı olayların başında; ülke genelinde kutlanan Newroz kutlamaları ve Batman’daki görüntüler geliyor.
Cumhuriyet tarihi denilen dönemde bilinen ilk siyasi Newroz kutlaması 1982 yılının Mart’ında, Amed zindanlarında, Mazlum Doğan’ın direnişiyle gelişmişti. Üzerinden tam 29 yıl geçen bu direniş ve coşku, bu yıl her yerde bir isyan ateşine dönüşerek kutlanıldı.
Devasa bir coşku ve aklın tanıma kavuşturma da zorlandığı bir huşu içinde geçen bu kutlamalara damgasını vuran ise “Demokratik Çözüm Çadır”ları oldu.
Zaten bu çadırlar üzerinden hemen hemen birçok yerde ciddi saldırılar ve provokasyonlar geliştirildi.
Nihayetinde de konu; Batman’daki görüntüler etrafında bilinen söylemler etrafında gelişmeye, hatta tıkanmaya neden oldu. İlginçtir; bu kitlesel kutlamalar, iradi beyanatlar bir iki onurlu aydının kaleminin ve belirli birkaç gazetenin dışında hiçbir kesimin dikkatini çekememişti.
Fakat Batman görüntülerinden sonra iç meselelerde birinci sıraya yerleşen bir konu gündeme geldi.
Eşrefi mahlukat vatan cengaverleri de; “kırarız” demeye başladılar, “densizlik” olarak yorumladılar ve hatta “yazıklar olsun” diye de sitem ettiler.
Yüksek tansiyon ve gerilimin amacı yine kendine söylem sanatında bir alan açmıştı. Bunun işletilmesi için de toplumsal anlamda oluşturulan blok; saldır saldır polemiğiyle harekete geçirildi.
İlk defa olmadığı için bu yüksek tansiyonlu söylemler ve saldır/saldır polemiği çok şaşırtıcı olmuyor. Ama öteden beri denenen yöntemlerle, bugün de hareket halinde olmak, siyasi zeminde seyrüsefer istemi son derece şaşırtıcı oluyor.
Bu denklemde; Newroz coşkusunu ve kutlamalarını gözlemlemeyenler, görmeyenler doğal olarak da bu sorunun, yani Kürt toplumunun bugün itibarıyla ortaya koyduğu durumun DNA’sını çözemiyorlar.
Bunun nedenleri hakkında yorum yapmaktan ziyade, bu durumun devamı konusunda nelerin olabileceği üzerine bazı tahminlerde bulunmak daha sağlıklı olabilir.
Newroz kutlamasını kendi bedeniyle başlatan Mazlum Doğan’ın öngörüsünü elbette her kesimden, her siyasi aktörden beklemek biraz safdillik olur!
Kürtlerin DNA’sı dediğimiz olayın dışında tutuyor bütün muhatapları! Hatta sorumluluk sahibi olanları, toplumsal kesimleri de bakan körler durumuna düşürüyor.
Elbette bundan sonrasında da; güvenlik görevlisi ve milletvekili arasında sirayet eden görüntüler üzerinden, bütün kesimler yorum geliştiriyor ve var olan uçurumları daha da derinleştiriyor.
Bu da uzun zamanda ya da kalıcı anlamda herhangi bir sükuneti ortaya çıkarmıyor…
Bu yaklaşımların hizmet ettiği tek şey; çatışmaların derinleşmesi ve toplumsal öfkenin hep patlama noktasında gezinmesi oluyor.
Bunu bütün kesimler bildiği halde, ufak çıkar hesapları ve basit seçim kaygıları gibi nedenler, işin özünü ve gerçeğin kendisini bu şekilde heba ediyor.
Hatta bunların olabileceğini hissedercesine Ulusal Halk Önderinin geçen hafta belirttiği “son derece hassas bir süreçten geçiyoruz, kırılgan bir dönemdir” belirlemesi daha da meşru bir izafiyete kavuşuyor.
Son bir hafta da, Newroz coşkusu çerçevesinde ortaya çıkan görüntülerin yanı sıra, son iki günlerde var olan tartışmalar, 30 yılın ardından halen neden aynı noktada olunduğuna dair de çok güçlü bir veri olmakta.
Bir yerde meşru hakları uğruna her türlü bedeli ödemeye hazır halk yığını!
Öte tarafta bu yığınları görmeyen, konunun DNA’sını bilmeden mücadele etmeye çalışan yöneten elitizmi! Tuhaf değil, yeni de değil. Sadece basit bir tekrar oluyor. İşte bundan dolayı da kazandırmıyor, boş bir enerji salınımı oluyor.
Böyle olunca da; insanın aklına kilisenin bahçesinde kuşları izleyen ve onların anatomisi üzerine araştırma yapan Mendel geliyor. Bu büyük gözlem gücü ve sebatlı çalışmaları sonucunda insanlık tarihine nakşedilen gelişmeleri ortaya çıkarıyor o rahip!
Toprak Cemgil
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 22 Mart günü 12.00 ile 13.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanları’na bağlı Haftanin’in Geliye Pısaxa alanı ile Partizan tepesine yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 21 Mart günü saat 07.30 sularında TC ordusu tarafından Siirt’in Eruh ilçesine bağlı Serxetê ile Reşinê köyleri arasında bir operasyon başlatılmıştır. Operasyona çıkan düşman gücüne yönelik olarak Güçlükonak’ta (Gabar) yaşamını yitiren 3 gerillamız anısına intikam amaçlı bir eylem gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Yaşamda yeni günün dirilişini temsil eden Newroz şehitleri üzerinde de biraz durduk. Bizim bazı değerli yoldaşlarımız böylesine yaşamsal bir ölümle bugüne karşılık verdiler. Mazlum yoldaşın şahadetini de az-çok anlamlandırdık. Mazlum yoldaşın Newroz şahadetinde gerçekleşen şeyin büyük bir teslimiyete, o vahşet döneminde özellikle umudun o son kırıntılarının da alınıp götürülmesinde, namuslu ve onurlu yaşam olanağı tümüyle elden çıkartmaya, bunun için gerçekleşen son derece vahşi saldırıya karşı kendi kişiliğinde bitebilecek en son direnme hamlesiyle karşılık vermek olduğunu, böyle bir anlamının bulunduğunu ortaya çıkardık. Müthiş bir karanlık içinde bir kibrit çöpünü aydınlık gerekçesi yapmak, yaşamın korkunç bir biçimde teslim alınmak istenmesine karşılık kendini böyle feda ederek yaşam için böyle iddia olmak, iddia olarak varlığını sürdürmek çok önemliydi ve bu gerçekleştirilmiş oldu. Çünkü o haliyle yaşamı daha fazla götürmek mümkün değildi. Öyle bir baskı, öyle bir vahşet var ki, özgür bir yaşamın, namuslu ve onurlu bir yaşamın sözü olabilmek ancak böyle bir eylemle mümkündü.
Dediğim gibi, Mazlum yoldaşın şahadetinin bu gerçeği ifade etmesi çok önemlidir ve bunu anladığı ortaya çıkıyor. O, ideolojimizi iyi bilen bir arkadaşımızdı. Partimizi ruhundan tanıyan ve öyle kalmaya büyük özen gösteren gerçekten görkemli bir kişilik. Bu anlamda bu kişilik tam bir PKK oluyor; PKK’nin yaşam sözü, onun zirvesi oluyor. Çünkü o dönemde kesinlikle bir teslimiyet dayatması var ve teslimiyet öyle bir kişiye dayatılmıyor. Hatta teslimiyet sadece PKK’ye de dayatılmıyor. Şüphesiz biz dışarıda direniyoruz. Bizim de yapacaklarımız var. Ama oraya dayatılan teslimiyet daha fazla belirleyici oluyor. O teslimiyetin ardından getirilecekler belki daha belirleyicidir. Bir Diyarbakır zindanına dayatılmış teslimiyetin tam başarısı, o Şahin-Yıldırım ihanetinin tam zafere ulaşması, binlerce teslimiyetin peşi sıra gelmesi olacaktır. Onun bir halkın başına bela yapılması da herhalde en azından Kemalizm’in –ki bunlar “Genç Kemalistler” adıyla bunu yapıyorlardı- 1925’lerdeki zaferi kadar bir zafer olacaktı.
Yine bu biraz Dersim gerçekliğinde ortaya çıkıyor, Kemalizm’in 1938’de Dersim de sağladığı zaferin bu aşağılık unsurların şahsında, hem de tam “Genç Kemalistler” olarak Dersim kişiliğinde adeta tam zafer kazanarak sonuca gitmesi oluyor. Mazlum da bir Dersim gerçekliğidir ve herhalde bunu çok iyi bildiği için böyle bir direnme tutumunu sergiliyor.
Dersim direnişçiliği Kürdistan’daki son direnişçiliktir.
Ne kadar geri ve yetersiz olursa olsun böyledir. Oraya dayatılan ihanet ve asimilasyon da en güçlü ihanet ve asimilasyondur. “Genç Kemalistler”in ifade ettiği gerçeklikte dile getirilen şudur: “Dersim budur, bunun karşısında başka herhangi bir gerçekliğin söz konusu olamaz. Bu aynı zamanda Kürdistan için söylenebilecek en son sözdür. Bu söz de bizim sözümüzdür. Direnemezsiniz, teslimiyetten başka yapacağınız hiçbir şey yok”. Zaten bunu günlük olarak çok çarpıcı ve korkunç bir yoğunlukla işlemişlerdir. Tek tek kişilerle uğraşarak yürütüyorlar. Yani sonuç almak için neredeyse günler sayılıdır.
Mazlum direnişçiliği işte bu noktada kendisini biraz daha devreye sokuyor. Çünkü orada her şey baş aşağı gidiyor, teslimiyet çok hızlı gelişiyor. Yapılması gereken şey bir eylem türüdür. O da bu eylem türüyle yine çok anlamlı bir günde, bir yaşam gününde, bir yeni günde, bir diriliş gününde bunu gerçekleştiriyor. Gerçekten de Mazlum yoldaşın direnişinin daha sonraki süreci tamamen etkilediği, teslimiyete karşı direnişçiliği egemen kıldığı biliniyor. Bu direnişin bizim direnişimizi de güçlendirdiğini, dağ direnişine de taşırıldığını çok iyi biliyoruz. Bunun da bir ulusal direniş ve diriliş olduğu şimdi çok daha iyi anlaşılıyor.
Mühim olan her şeyi bir şehide yüklemiyoruz veya her şeyi o doğurdu diye kendimizi aldatma yaklaşımı içinde değiliz. Ama daha derinlikli bir anlayış gerekliyse, o anlayışın da aşağı-yukarı böyle etkili olacağını kesinlikle söyleyebiliriz. Kesinlikle şehidin anlamı budur diyebiliriz. Anlamı daha da derinleştirilebilir, ama özcesi budur. Nitekim ondan sonra peş peşe gelen eylemlilikler vardır. Gerçekten de Newrozlar bu tarihten itibaren çok yaşamsal kılındı. Newroz günlerinin direniş günleri haline gelmesinde Mazlum direnişçiliğinin etkisi asla küçümsenemez.
Reber Apo
- Ayrıntılar
2000 yıllarına girmeyi beklediğimiz zamanlarda toplum içerisinde ‘’kıyamet kopacak ‘’cümlesi dillerde dolanır dururdu. Kıyametin nasıl kopacağı yönünde muhtelif fikirler vardı. Dinin toplum üzerindeki etkisinden kaynaklı, en çok da dağların yerle bir olacağı, insanların da bu şekilde yok olacağı anlatılırdı. Aslında söylenenler pekte yanlış sayılmazdı. İnsanlık bir kıyametin eşiğine getirilmiştir. Fakat kıyameti dayatanlar karşısında özgürlük güçleri de vardı ve 21. Yüz yılın özgürlüklerin asrı olacağını iddia ederken kıyameti tarif etmekle işe başladılar
Tarihin yıkıntıları altında bırakılarak yok sayılan doğal toplum ve yarattığı değerler karı yaran berfin çiçekleri gibi bir bir canlanırken, tıpkı doğanın canlanışı gibi halkların baharı yüzünü gösterirken kıyamet tellallığı yapmanın hiçbir değeri olamaz. Fakat dayatılan bir kıyametin olduğunu da görmeden özgürlük kazanılamaz.
İnsanlık ilk zalim egemenden bu yana kıyamet karşısında direniyor fakat hiçbir zaman ulus-devlet canavarı gibi bir kıyamet tehdidiyle karşılaşmadı. Bu öyle bir canavardır ki kendisiyle mücadele edenleri bile kendisine benzeştirme becerisini gösterebiliyor. ULUS-DEVLET SİHİRBAZLAR KRALIDIR! Kendisini en faşist karakterden en demokrat kesilen rollere kadar çeşitli kılıflara sokabiliyor. En önemlisi de kendisini vazgeçilmez kılma yeteneğidir. Tanrıdan vazgeçebilirsin ama ulus-devletten vazgeçemezsin! Bundan daha büyük bir kıyamet düşünülebilir mi?
KIYAMET EŞİTTİR ULUS-DEVLETTİR. Çünkü
Ulus-devlet toplumu demir kafese alan bir canavardır.
Ulus-devlet toplumu çürüten bir asittir.
Ulus-devlet kadın düşmanıdır.
Ulus-devlet tecavüzcüdür.
Ulus-devlet tüm güzelliklerin katilidir.
O halde her yerde ve her yönüyle ulus-devlete karşı durmadan kıyametten kurtuluş olamaz.
Ulus-devletin alternatifi DEMOKRATİK ULUSTUR. Ulus-devlet cehennemi bir yaşamı dayatırken demokratik ulus bir cennet vaadinde bulunmaz; toplumun cenneti olan özgür yaşam alanını açar.
DEMOKRATİK ULUS, toplumun devlet dışı alanda özgürce yaşayabileceğini anlatır. Tıpkı insanlık tarihinin %98’lik bölümünde olduğu gibi.
Peki ulus devlet mücadelesi en etkili şekilde nasıl yürütülür? Toplumun esarete alınmasında en çok prangalara vurulan kadın olduğu için toplumun özgürlüğü de kadın özgürlüğüyle sıkı sıkıya bağlıdır.
Hiç kimsenin diğerinin sesini duymadığı suskun yaşantıları topluma aşılayan egemenlik, kadının sessizliği üzerine iktidarını inşa etmektedir. Sessizlik kadının yalnız diline vurulan pranga değil, düşünceleri ve bedenine vurulan prangadır. Kadının düşüncesi ve bedeni üzerinde iktidar olan bir sistem en tehlikeli sistemdir.
Kadehler ana kadın Tiamat’ın ölümüne kalkarken Marduk ölümsüz kral oluyordu Babil’de. Bu gelenek değişmiş değildir. Kapitalizm ölümsüzlüğünü kadının ölümünde görmektedir.
Kapitalizm kadına onurlu bir ölümü de reva görmez. Kırımların her türlüsünü kadın üzerinde uygular. Toplum kırım, kültür kırım, sosyal kırım, psikolojik kırım kadın kırımından geçer.
Bu nedenle kadın kırımına karşı mücadele etmek demokratik ulus mücadelesinin en başta gelen ilkesi olmaktadır.
Kadın kırımına karşı özgür kadın mücadelesini yükseltmek HAYIR demekle başlar. Bilinç ve yüreklerde fırtınalar estirmekle büyür, örgütlülükle korunur ve eylemle zafere ulaşır.
Özgür kadının tarihsel, örgütsel ve estetik bilinci özgürlük eyleminin yol göstericisidir. Önder APO özgürlük felsefesiyle kadın özgürlük çizgisinde muazzam bir güç açığa çıkarırken dağlarda, meydanlarda, zindanlarda direnen kadın özgürlüğü bir hayal olmaktan çıkarmıştır.
Kadın kırımına hayır demek ÖNDER APO’nun özgürlüğünü sağlamak için kapitalist sömürgeci moderniteye hayır demektir.
Kadın kırımına hayır demek köleliğe savaş açmaktır.
Kadın kırımına hayır demek özgürlükten yana sınırsız bir dünyaya açılmaktır.
Kadın kırımına hayır demek özgürlük için ayaklanmaktır.
Kadın kırımı çok vahşice uygulanıyor o halde buna karşı mücadele de çok büyük olmak zorundadır.
21. yüz yıl kadın özgürlüğünün yüz yılıdır.
Kıyamet büyük olabilir ama umutla baş edemez!
Kıyamet büyük olabilir ama özgürleşen kadınla baş edemez!
Kıyamet büyük olabilir ama kadının değil kapitalizmin ve sömürgeciliğin kıyameti olacak! Ve tarih büyük yargısını şöyle verecek:
Özgürlük mutlaka kazanacak!
Nirvana Farqin
- Ayrıntılar
Newroz Kürtlerde ve Ortadoğulu halklarda kardeşliğin, direnişin ve özgürleşerek, yeniden dirilişin günü olarak anılır.
Ortadoğu tarihinde belki de en kansız geçen bir kesit vardır, bu da Newroz efsanesinin yaşandığı süreç sonrası gelişen zamandır.
Asurlu egemenler Ortadoğu’da yüz yıllarca kan kusturduklarını tarih bize söylüyor. İnsan başlarında kale duvarları yaptıklarını, kendilerinin bıraktıkları tabletlerde öğreniyoruz. Bu insan başlarıyla kale yapmaları onların gurur kaynağı olduğunu da biz yine bu tabletlerde öğreniyoruz.
Halkları topyekûn yerlerinde söküp başka diyarlara zoraki sürgün edenlerinde Asurlular olduğunu öğreniyoruz tarihten. Ve tabii şehirleri, köyleri, kırsalı tümden katliamlardan geçirdiklerini de buralarda öğreniyoruz. Özcesi yeryüzüne gelmiş geçmiş en büyük vahşeti uygulayanlar olarak insanlığın belleğine geçmelerinde, bu tarihi tabletler bize çok çıplak bir şekilde söylüyor.
Bu vahşete maruz kalanlar sadece bir kesim halklar değildir. Bir coğrafya değildir. Bir kesit insanlar değildir. Asurlar bilinir en büyük uğraşları ticarettir. Yani ranttır. Bunun için ulaştıkları her yere bu vahşeti götürerek bu ticari rantı elde etmek için her türlü yönteme başvurmuşlardır. Yine bu coğrafyada kim onlara kafa tutmuşsa başlarına gelen “kellelerinden” kale surları yapılması olmuştur. Bu Ortadoğulu halkların bir yazgısı olmuştur. En küçük direnişi gösterilenler ezilmişlerdir, katledilmişlerdir, zulüm görmüşlerdir, yerleşim yerleri yakılıp yıkılmış ve bu coğrafyaları terk etmek için zorlanmışlar hem de zoraki bu topraklarda sökülüp atılmışlardır.
Evet, Newroz efsanesi öncesi sadece durum bununla sınırlı değildir. Egemenler tarihte her zaman ezilenleri parçalamasını bilerek, güçlerini birleştirmemelerinin yolunu da bulmuşlardır. Sonraları İngilizlerin “böl, parçala ve yönet” diye bilinen siyaset stratejisi esasta her zaman egemenler, hegemonlar, tiranlar, despotlar tarafında sürekli kullanılan yöntemlerin başında gelmiştir. Ve o yıllarda da Asurlular bu stratejiyi de görkemli uygulayarak halkları hem birbirine karşıtlaştırmış hem de rahat ezmelerini sağlamıştır.
Tarihin böylesine karanlık bir döneminde Med kavminin liderliğini yapan Keyasker Ortadoğu halkları bir olmadan bu beladan kurtulamayacağının sonucuna varır. Bu düşünce esasta o yıllarda yaşayan ve halkların kardeşliğini esas alan, savunan, ölümler yerine yaşamın esas alınması gerektiğine inanan büyük filozof Zerdüşt’ün yaşadıkları yıllardır. Büyük ahlakçı, düşünür, özgürlükçü, adaletçi ve büyük eşitlikçi olan Zerdüşt Keyakser’i etkilemiştir. Bunun için Keyakser önce yaşadığı coğrafyada zarar gören tüm aşiretlerle görüşerek bir araya getirir. Bu bir araya getirmelerin genelde savaş dışı yöntemlerle yürüdüğünü tarih bize söylüyor. Yine aynı yıllarda bu coğrafyada yaşayan ve Asurlu egemenlerce sömürülen başka halklarla da ilişkiye geçecektir. Bunlardan bir tanesi de Babil diyarıdır.
Lafı uzatmadan Zerdüşt zihniyetiyle kendisini donatan Keyakser Ortadoğu halkları şer cephesine karşı birleştirir. Ve birleşme ya da ortaklaşma sağlandıktan sonra Asurlara karşı kesintisiz bir direniş başlatacaktır. Bu direniş on yılları alsa da halklar kendi çıkarlarının ne olduklarını bilerek direnişi kesintisiz hale getirirler. Despotik Asur imparatoruna karşı batıdan, doğudan, güneyden ve kuzeyden akınlar başlayacaktır. Halklar direnişe geçmişlerdir. Halklar şaha kalkmışlardır. Halklar bu topraklarda işgalci ve kendilerini sömürenleri istememektedirler. Ve bir de halklar Asur imparatorluğunun nasıl gideceğinin yolunu da bulmuşlardır. Ortak bir cepheden birleşerek Asurlara karşı durmak. Hani yaklaşık 2600 yıl sonra Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi kurma girişimleri gibi. 2500 yıl sonra halen başarılmamış olanı 2500 yıl önce Ortadoğulular başarmış oldukları cephe gibi.
Direniş adım adım gelişecektir. Halklar arası ortaklaşma sağlandıkça Asurlulara karşı direniş gelişecektir. İlk büyük direniş 625 yılında gelişecektir. Ancak bir talihsizlik sonucu başarılamayacaktır. Ardından da her yıl büyük saldırılar Asurların üzerine götürülecektir. Ta ki milattan 612 yılına gelene kadar. Ve bu tarihte halklar tüm güçlerini toplayarak Asurların kalelerine Ninova’dan dayanarak bu zulüm cephesini yerle bir edeceklerdir. Önceler arta kalanlar Haran’a kaçsalar da -ki tekrardan zulümlerini sürdürebileceklerine inanmaktadırlar,- buna halklar izin vermeyecek ve Asur barbar rejimini tarihe gömeceklerdir.
İşte tarih bize Ortadoğu’da bu süreçten sonra yaklaşık 62 yıl boyunca halklar arası savaşların yaşanmadığı, kardeşliğin, adaletin, eşitliğin, esas alındığı söyler. Halklar arası saygının geliştiği, birbirine arka çıkmaların yaşandığını söyler. Ve yine tarih bize bir refah döneminin yaşandığını da söylüyor.
Evet, Newroz sadece söz düzeyinde halkların ortak bayramı değildir. Newroz gerçekten halkların emekleriyle, alın terleriyle ve kanlarıyla elde edilen bir direniş, diriliş, birlik, özgürlük ve adalet günüdür.
Newroz halkların işgalcilere, cümle cemaat sömürenlere karşı başkaldırarak kendi kaderlerini kendi ellerine aldıkları bir gün olduğunu da yine biz tarihi okurken görüyoruz.
Evet, arada bin yıllar geçti. Halklar arasındaki Newroz ruhu işgalciler, sömürgeciler ve cümle cemaat emperyalistlerce ters yüz edildi. Halklar düşman edildiler. Tarihin başına yeniden dönülmüş gibi oldu. Asurlardan edinen “Böl, parçala ve yönet” yine devreye konularak halklar arası husumetler geliştirildi. Halklar karşıtlaştırılmaya çalışıldılar. Ve önemli oranda da başardıklarını söylemek yanlış olmayacaktır.
Ancak Newroz efsanesi öncesi benzeri bir durum yeniden Ortadoğu’da birkaç on yıldır yeniden filizlenmeye başladı. Çağdaş Zerdüştlük felsefesiyle Keyakser’in halkı Newroz küllerinden yeniden doğdu. Yeniden Ortadoğu’da halkların kardeşliği temelinde birlik, dayanışma, eşitlik ve özgürlük için ayaktadır.
Bu kez arada bin yıllar geçmiş olsa da, halkların barış baharını ebedileştirmek için son kez hep birlikte büyük bir direniş için meydanlara çıkarak çağdaş Dehak'lara karşı direnişe geçerek, halkların demokratik bloğunu oluşturarak halkların kardeşliliğin ebediyete taşıyalım.
Kasım Engin
- Ayrıntılar