Basına ve Kamuoyuna!
23 Temmuz günü Hakkari’nin Şemdinli ilçesi çevresinde başlatılan devrimci harekat boyunca çeşitli yer ve zamanlarda 12 yoldaşımızın şahadete ulaştığı bilgisini daha önce kamuoyuyla paylaşmıştık
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 13 Ağustos günü Dersim’in Pülümür ilçesine bağlı Kızılmescit ve Kevire Spî alanlarında işgalci TC ordusu tarafından başlatılan operasyon gizli birliklerin keşif ve pusulama faaliyetleri çerçevesinde devam etmektedir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 13 Ağustos günü saat 20.00 sularında Dersim’in Pülümür ilçesi Serhat Çayırı mıntıkasında işgalci TC ordu askerleriyle gerillalarımız arasında bir çatışma yaşanmıştır.
- Ayrıntılar
Jîn yüzlerce kez Jîn, milyon kere Jîn, Kürdistan’ın bütün ırmaklarında Jîn, dağlarda, Kürdistanî bütün soluklarda Jîn. Evet bir volkan daha patladı, bir çığlık daha koptu ülkemin kalbinde. Bir kadın daha selamlaştı yıldızlarla. Bir tomurcuk daha Zilan çiçeği açtı. Dünyalar güzeli bir kadın gerilla daha özgürlüğün ölümsüz zılgıtı oldu. Adı Jîn, soyadı yine Jîn. Yaşam gerekçesi Jîn, ölüm gerekçesi Jîn. Savaşın kuşatmasında, ölümün kol gezdiği bir mekanda çocuksu bir gülüşün zamanıydı Jîn. Somurtkan dünyanın en masum tebessümüydü Jîn. Ölümün barınmadığı, ölümün dışında olan… Adı yaşam, yani Jîn olan.
Jîn öyle bir ülkenin çocuğuydu ki, bin yıllardır anaların ağıtıyla yıkandı bu ülke. Belki de bu yüzden bu kadar zılgıt olmayı sevdi. Kadınlığın bütün çığlıklarını ruhunda hissetti. Ve o asla kabul etmedi ruhunun kuşatmaya alınmasını. Belki de bu yüzden özgürlük halayının başını çeken, ülkesinin en nazenin kızlarından olmayı seçti. Jîn, hepimizin yüreğindeki şarkının sözü oldu. Hayalini kurduğumuz özgür ülkenin şiiri oldu.
Ve 5 Ağustos’da Çukurca’da bedenine bağladığı bombalarla fedai eylemi gerçekleştirdi Jîn.
Mücadelemizin katmerleşerek devam ettiği bu süreçte, her zamankinden daha fazla karşımızdaki düşman AKP maskesi ile üç maymunları oynamaya devam ediyor. Bütün bu kahramanlıklara, yiğit Kürt kızlarının zılgıtlarına rağmen görmedim, duymadım ve bilmiyorum pozisyonundan bir adım ileriye gitmemeye yeminli adeta. Bir de herkesi kendisi gibi sanmaz mı? Bu direnişin görkemini, bu yüce ruhun irade ve azmini dış ülkelerin desteğine bağlamaz mı? Kendi yörüngesinin dışına çıkamayan bir fukaralık örneği. Her defasında soluğu Amerika’da alan Türkiye’yi parsel parsel Batı’ya peşkeş çeken bu zihniyet, herkesi kendisi gibi dışa endeksli sanıyor. Oysa Jîn’in dağ kadar yüreği varken, Kürdistanî bir ezgiye sahipken ve yüreğinin öfkesi bugün patlamayı bekliyorken, neden dışa sığınsın ki? Bu militanların bu kadar içsel gerekçeleri varken, dış da neyin nesiymiş? ‘Dış’ AKP’ye ait olan bir kavram. Biz baştan ayağa ‘İç’ olanız. Ülkemizde kuşatmayı, işkenceyi, esareti kabul etmeyen bir özgürlük hareketinin "militanlarıyız. Jîn’in yoldaşlarıyız. Buna rağmen bu fedai ruhu görmezden gelen, duymak istemeyen ve asla bilmek istemeyen bu kof beyniyle asla bilemeyecek olan bir gerçekle karşı karşıyayız. Ama bilinsin isteriz ki, Apocu militanların hiçbir dış güce ihtiyacı olmaksızın ve bir halkın yüreğini fethetmişken, volkan gibi yüreklere sahipken dünyalar yerle bir edilebilir. AKP ve AKP jandarmaları bu öfkeyle, bu isyanla her zaman karşı karşıya geleceklerdir. Onlar görmek istemezse de, bu yüreği baştan ayağa isyan olan halkın çocukları, bu gerçeği onların gözünün içine koyacaktır.
Sıkıysa duymasınlar. Ama biz, yüreğimizdeki çığlığı her gün haykıracağız. Esaret varoldukça, işkenceler sürdükçe, annelerimiz sokaklarda süründürüldükçe varolmaya da devam edeceğiz. Sıkıysa bilmesinler. Kendi ülkelerindeki dehşeti görmeyip Suriye’ye, Mısır’a perspektif versinler. Ama bu hiç bilmezlikten, görmezlikten, duymazlıktan geldikleri bu ateş, en çok da onları yakacaktır. Bu dağlarda kimse canından bezmemiştir. Bu yaşam dolu gençler, bedenlerini paramparça ediyorsa Erdoğan’ın idrak edemeyeceği kadar büyük gerekçeleri vardır. Ve bu savaş devam ettikçe bu diyalektik hep böyle de sürecektir. Hadi diyelim ki bilinmedi, duyulmadı ve görülmek istenmedi, ama insan biraz başını iki eli arasına alır düşünür. Geceleri niye rahat yatamıyorum diye kendine sorar. Dağ yürekli Jîn ve Jîn’in yoldaşları, artık sadece eylem değil, harekat insanlarıdırlar.
15 Ağustos’a sayılı günler kala yola çıktığımız ilk gerekçeyle hala meramımızı anlatmaya çalışıyoruz o çok bahsi geçen ‘dış dünyaya’, bize çok uzak olan dış güçlere. Sormazlar mı adama, bu kadar destekçiyse bu dış olan her şey neden hiç anlamadı şimdiye dek bu gençlerin savaş gerekçesini? Canını hiç çekinmeden feda eden bu yiğit genç kızları? Bütün dünya anlamsızlığa doğru giderken, bir de başımıza ‘dış’tan bir maske musallat ettiler.
Anlamak istemeyen Türkiye iktidar elidi Kürtlere dair Suriye’de olanların Kuzey Kürdistan’a sıçramasının paranoyasını yaşadığı için anlamayan ruh halinden kurtulamıyor bir türlü. O zaman neden paranoya yaşıyor? Neden bu kadar korku? Ve bu korku neden bu kadar içe işlemiş? Hem de bu kadar dış gerekçeleri güçlüyken… İnsanın gücüne gidiyor doğrusu. Adı Amerika uşağı diye bilinen, bir başbakanın bu kadar dıştan bahsetmesi komik kaçıyor. Bu kadar içsel bir korkuya kapılması kafalarda bir sürü soru işareti yaratıyor. Neyse…
Biz içsel olan çığlığımıza dönelim. Yüreğimizde hiç silinmeyecek olan, beynimizde özgürlük yankısı olarak anılacak olan Jîn-imize… En çok bu dağlarda savaşanlar savaşın bitmesini ister. Bunun için hiç kimsenin yapamadığı, yapamayacağı fedakarlıklara katlanır. Jîn bunu en anlamayana, en bilmeyene, en duymayana, en görmeyene de göstermeyi bilmiştir. Sıkıysa kör olun, isterseniz kaçın bilmemek için. Çok başarabiliyorsanız sağır olun. Siz nerede olursanız olun Jîn ve Jîn’in ardılları ülkelerinin içinde, halklarının içlerine işlemiş olan özgürlük çığlığı olmaya devam edecektir.
Medya DOZ
- Ayrıntılar
Kürdistan’da her zamankinden çok ileri düzeyde bir sıcaklık yaşanıyor. Ve bu sıcaklık sadece bir yazın sıcaklığı değildir elbette. Bu sıcaklık 14 Temmuz’dan bizlere bugünlere kalan bir sıcaklık. Öyle ki 30 yıl önce sergilenen direniş bugünlere büyük bir meşale olarak yansıyor. Ve aynen o günlerdeki gibi bizlere umut saçıyor. Boşuna büyük insan ve büyük devrimci militan Mehmet Hayri Durmuş yoldaşımız bu en zor koşullarda “Kürdistan Vietnamlaşıyor duyuyor musunuz?” dememiştir. Ve boşuna büyük militan Kemal Pir yoldaş: “Yaşamı uğruna ölecek kadar seviyoruz” da dememiştir.
Evet, onlar 30 yıl önce Mazlum Doğan yoldaşın çaktığı ilk kibrit ateşini bedenlerini açlıklara vererek devasa bir direniş mirası ekerlerken biliyorlardı ki aynen temmuz aylarında, yine sıcak bir yaz gününde Kürdistan TC faşist devletine mezar olacaktı. Ve onlar biliyorlardı ki 23 Temmuz 2012 gününde bugüne Şemzinan’da başlayan gerilla direniş adım adım, karış karış tüm Kürdistan’a yayılmanın fitili olacaktır. Ve onlar biliyorlardı ki direnişleri “ihanetin göğsüne hançer gibi saplandı” ve saplanacaktı.
Evet, bugünlerde Kürdistan sıcak geçiyor. Ve dediğimiz gibi bu sıcaklık sadece ve sadece yazın sıcaklığı değildir. Gerçi biz Kürtler ve belki de tüm Ortadoğular yazın sıcaklıklarından tez canlı oluruz. Canlanırız. Hareketleniriz. Ve belki de bu hareketlenmeyi buralı insanlar önceden baharla başlarlar. Sonradan bu bahar atikliğini adım adım yaza taşırlar. Ve bir yaz olmayı görsün artık hiç kimse buralı insanların sıcaklığını durduramaz.
Bu sıcaklıklara birde halkların baharını tetikleyen başka halkların özgürlük yürüyüşleri eklensin. Yani Arap baharı gibi, Ortadoğu baharı gibi. Siz artık buralı insanın duracağını düşünüyorsanız büyük hatta işliyorsunuzdur. Ve hele birde Kürt halk önderliğinin yıllar önce hem de çok yıllar önce halkların baharının geleceğini bilerek buralı halkı bu gelecek bahar günleri için nefes nefese hazırladığını da keşke bir bilseniz!
İşte o zaman 2012 yılının bu günlerinde Kürdistan’da yaşanan sıcaklıkları anlardınız. Bu sıcaklıkların dediğimiz gibi sadece mevsimle ilişkili olmadığını da anlardınız. Ve sizler bu sıcaklıkların bir halkın umudunun giderek zirvelere taşıyarak artık köle zincirlerini kabul etmediğini ve giderek kendi yolunu çizmek için daha büyük adımlar atmaya hazır olduğunu da anlardınız. Ve artık bir halkın tümden özgürlük için tırnağını dişine takarak kavganın tam ortasına atıldığını anlardınız.
Evet, Kürdistan’da bu ağustos her yıldan daha fazla sıcak geçiyor. Ve öyle görülüyor ki bu sıcaklar Kürdistan’da bu yıl eylüle ve ardından da ekime sarkacaktır. Çünkü bu sıcaklıklar insan ruhunu ısıtan sıcaklıklardır. Çünkü bu sıcaklıklar umut taşıyan sıcaklıklardır. Ve çünkü bu sıcaklıklar bir halkın kaderini tayin etmenin arifesinde yaşanan sıcaklıklardır.
Bunun için diyoruz ki bu yaz aylarının sıcaklığını daha da arttırmak için her Kürdistanlı, her Türkiyeli demokrat, her sosyalist, her faşizm karşıtı kesim ve kişiler, her bu sistemden rahatsız olan birey ve kurumlar ve tabii her insan olmak için direnen tüm toplumsal kesimler hep bir elden güçleri oranında bu bir şeyler yapmalı. Boşuna zamanında bir şair; “bir şeyler yapmalı” dememiştir.
Evet, bir şeyler yapmak isteyenler, geçmiş yılların eksikliklerini telafi etmek isteyenler, vicdan kirlenmesini aşmak isteyenler, kendilerini kendi vicdanları karşısında af ettirmek isteyenler mutlaka ama mutlaka bu yaz sıcaklıklarına destek sunarak özgürlük savaşçılarının yanında bir halkın özgürlük umudunu pratikleştirmenin tüm çabasını sergilemelidirler.
Ve unutulmasın ki bir halkın umudunu gerçekleştirmek hele bir de bu halkın adı Kürt halkı ise her şeyden önce kendi umudunu ve hayallini gerçekleştirmek olacaktır. Nedeni ise basittir, Kemal Pir yoldaşımız yıllar önce: “Türkiye halklarının kurtuluşu Kürt halkının özgürlüğünde geçmektedir” derken kast ettiği Kürt halkın özgürlüğünün mutlaka ama mutlaka beraberinde bu coğrafyalarda başka halkların özgürlüğünü de getireceğidir.
Ve işte bunun için yeniden diyoruz ki; ağustosun bu sıcağında dağlarla yeniden daha güçlü buluşmak için Türkiyeli, bu coğrafyalı ve tabii ki Kürdistanlı tüm gençleri yanımıza davet ediyoruz. Dağlara davet ediyoruz. Özgürlük dağlarına davet ediyoruz.
Engin Sincer
- Ayrıntılar
Kürdistan’da kıyasıya bir mücadele sürüyor. Ve bu mücadele daha da kapsamlı sürdürülecektir. Artık özgürlük kavgası sadece vur kaç taktiğiyle yürütülmeyecektir. Vur kaçta olacaktır ancak esas olan TC faşist sistemini Kürdistan’da felç etmek olacaktır. Felç kelimesini bilirsiniz, bir şeyi hareketsiz bırakmak manasında kullanıyor. Ve sözün tam manasıyla yeni gelişen devrimci dalga faşist TC devletini tam hareketsiz ve felç etmek olacaktır. Bu ise inanılmaz ölçüde sert bir mücadele süreci demektir. Kavganın dozajı daha da artacaktır. Şimdilik olup biten bir yoldaşımızın yazdığı gibi ve sadece bir lele provasıdır.
Şimdi bunun için diyoruz ki öncelikli olarak tüm Kürt gençleri böylesine bir süreçte TC askerliğine gitmeyin. Hem bize karşı sizi çıkartıyorlar, savaştırıyorlar. Sonra da çıkıp kendi kirli özel savaş televizyonlarında “bakın bir kürdü vurdular” diyerek bize hakaret yağdırıyorlar. Halbuki dünyanın neresine giderseniz gidin işgal edilmiş topraklara karşı verilmesi gerekli olan haklı olarak bir özgürlük direnişi ve kavgasıdır.
Bugün dünya Kürtler için “en büyük nüfuslu olupta devleti olmayan halk” diye söylüyor. Biz bir devlete sahip olmaya çok meraklı değiliz. Ancak anadilimize bu kadar hakaretler yağdırılmışken, kendi ülkemizde köylerimize, çocuklarımıza, şehirlerimize velhasıl ne kadar bu topraklarda halkımızın değerleri olan isimlerimiz yasaklanıyorsa, analarımız coplanıyorsa, kızlarımız YİBO’larda tecavüze ve fuhuşa zorlanıyorlarsa ve ardından da “dağa gideceklerine fuhuş yapsınlar” deniliyorsa, zindanlara attıkları Kürt çocuklarını psikopatlara bilinçlice tecavüz ettirilerek onurlarıyla oynanarak kişilik travmaları yaşatıyorlarsa, siyasetçilerimiz sebepsiz yere yıllarca zindanlara atılıyorsa, Kürt legal sivil toplum örgütlerine her gün ama her gün saldırarak baskılıyorlarsa, Kürtlerin özgür birlikteliğini ve örgütlülüğünü dağıtmak için inanılmaz ölçüde yok etmek için tasfiye ediliyorlarsa, adeta biten biber gazları için yeniden ödenek harcayarak meydanlarda insanlarımız biberleniyorsa, Kürdistan özgürlük gerillasına kimyasal silah dahil her türden katledici silahlar ve teknikler kullanarak yok edilmeleri için her şey ama her şeye yapıyorlarsa ve birde nerede bir Kürt kıpırdaması varsa İspanyol boğası gibi saldırıyorlarsa o zaman bize düşen, tek bir seçenek kalmıştır. Artık “vur kaç”ı terk ederek bir yoldaşın dediği gibi “vur kal” taktiğini uygulamaktır. Birde bize artık sadece ve sadece yukarıda belirttiğimiz bu faşist rejimin tüm nefes borularını felç etmek kalıyor.
Felç etmek öyle sanıldığı gibi kolay gerçekleşecek bir iş olmamaktadır. Felç etmek için büyük bedeller vermeniz gerekir. Nedeni ise felç etmek çok daha büyük bir savaş biçimidir. Bunun için felç etmenin bir bedeli de savaşın sert geçmesi olacaktır. Dozajı çok yüksek bir savaş demektir.
İşte diyoruz ki Kürdistan’da çok sert bir savaş ve özgürlük kavgasına bizler girişmişken öncelikli olarak hiçbir Kürt genci TC askerliğine gitmesin. Gerillaya gelmek isteyenler gerillaya gelsin. Yapamayanlar evini terk etsin ve yakasını bu faşist devletin eline vermesin. Bunu da yapamıyorlarsa vicdani ret hareketlerine katılsınlar. Ama kesinlikle TC devleti için askerliğe gitmesin. Hele hele Kürdistan’da askerlik yapmaya gelmesin. Eli silah almasın. Kürdistan’a TC devleti adına ayağını atmasın.
Evet, aynı şeyi Türkiye gençleri özelde de yoksul ailelerin çocukları için söylüyoruz; lütfen ama lütfen TC devletinin silahını alıp Kürt özgürlük savaşçılarına karşı savaşmayın. Kandırılarak, meydanlarda omuzlardan omuzlara sıçrayarak, bayrakları yükseklere çekerek, militarist ve ırkçı parçalar eşliğinde halaylar çekerek gelmeyin. Burası Kürdistan ve bazılarına göre “buralar herkesin terk ettiği diyarlardır.” Bunun için diyoruz ki, herkesin buraları terk ettiği diyarlara gelmeyin.
Gelmesi gerekenler bellidir. Bu savaşta rant elde edenler gelsin. Çocuklarını Amerikalara okul okutmaya gönderenler gelsin. Irkçı söylemlerle Türkiye toplumunu kışkırtanlar gelsin. Akıl yoksunu ve bir yazarın deyimiyle marangoz hatası olan psikopatların çocukları buralara gelsin.
Evet, bu savaşta çıkar sağlayanlar gelsin. Senin gibi Allahın fakir fukarası, üç aylık acemi er eğitim sürecinde geçmiş halk çocukları gelmesin. Sen gelme. Seni buralara gönderenlerin çocukları gelsin. Sende Kürt gençleri gibi ya özgürlük dağlarına Kürt kardeşlerinle birlikte bu zulüm rejimine karşı savaşmaya gel, ya da gelemiyorsan evini terk, ayrıl oralardan. Ya da sende vicdani ret hareketinin bir üyesi olarak bu savaşı durdurmaya çalışanlara katıl. Çalış ki bu savaş bir an önce bitsin. Bir an evvel kan akması dursun. Ve halklarımızın kardeşliği yeniden pekişsin.
Yeniden söylüyoruz: “KÜRT GENÇLERİ ve TÜRKİYE’NİN YOKSUL ÇOCUKLARI TC ASKERLİĞİNE GİTMEYİN.”
Aksi taktirde Kürdistan’da başınıza geleceklerden sadece ve sadece vebali sizin olacaktır. Arkanızda bıraktığınız ailenizin günahı sizin hanenize yazılacaktır. Onca arkanızda ağıt yakacak anaların feryadı yine sizin vebaliniz olacaktır.
Şıho Dirlik
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 12 Ağustos günü saat 06.00 sularında Amed’in Hazro ilçesi Gire Sor alanına yönelik işgalci TC ordusu tarafından kobra helikopterlerle bir bombardıman düzenlenmiştir. Bombardıman ardından alanda başlayan orman yangını halen devam etmektedir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
4 Ağustos 2012 günü başlattığımız Şehit Arjin Garzan ve Şehit Mahir Başkale Devrimci Operasyonunda şehit düşen 10 Yoldaşımızın sicil bilgilerini daha önce açıklamıştık. Şehit düşen diğer 4 arkadaşımızın sicil bilgileri ise;
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 11 Ağustos günü Kars’ın Kağızman ilçesi sınırları içinde bulunan Çemçe alanına bağlı Karargah, Aşıkdede, Gola Seyidan alanlarına yönelik işgalci TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. Operasyon halen gizli birliklerin keşif ve pusulama faaliyetleri çerçevesinde devam etmektedir.
- Ayrıntılar
Kürtlerde lele meselesi çokça dile getirilen bir meseledir. Lelenin ardından bir de Kürtlerin lolosu vardır. Lele ve loloya ilişkin çok olay ve anekdot anlatılır.
Yanlış anlaşılmasın bir lele hikayesi bir Laz ile bir kürdün yol arkadaşlığına ilişkin anlatılır. Ve en yaygın lele ve lolo meselesi de bu meseledir. Denilir ki bir Laz ile bir Kürt birlikte yolda giderler. Yol uzundur. Yorulurlar. Ve daha da yorulacaklardır. Bunun üzerine Laz bir öneri getirir. “yol uzundur, sen beni sırtlarsın ben Lazca türkü söylerim bitirse sen Kürtçe türkü söylersin ben seni sırtlarım. Böyle devam eder yolumuzu ilerleriz” der. Ve önce Kürt Laz’ı sırtlar. Ve başlar Lazca birbirinden güzel parçalar söyleme. “uy trabizon trabizon dibi kalay dibi kalaylı kazon” der ve birkaç parçadan sonra repertuarı biter. Sıra Kürt’ün sırta binmesine gelmiştir. Önce elini bir kulağına atar ve başlar söyleme; “le, le, le ,le…” diye. Ama yine “le, le, le...”diye. Ve bu sürdükçe sürer. Saatleri alır. Artık Laz dayanamaz, “oy uşağım bu le le bitmez mu(?)” diye serzenişte bulunur. Kürt ise hiç istifini bozmadan, “bitmez, birde bunun daha lolosu vardır” der ve yine “le, le, le” diye devam eder.
Evet, Şemdinli, Çukurca sadece ve sadece bir leledir. Ve daha bu leleler lolo olmadan çokça sürecektir. Şemdinli ve Çukurca’nın yerine başka Kürdistan kentleri gelecektir. Siz buna emin olabilirsiniz. Ancak dediğimiz gibi Kürdistan’da bunlar olmuşken Foça ve benzer yerlerde adım adım lele repertuarına gireceklerdir.
Dediğimiz gibi bu konuda emin olabilirsiniz. Yollarda, Kürdistan’da cirit atmanıza izin vermeyeceğiz. Rant elde etmek için artık kollunuzu sallayarak iş yapamayacaksanız. Askerleriniz polisleriniz istediği gibi dolaşmayacak. Ülkemizin yer altı ve yer üstü zenginliklerini yine tarihi kültürel mirası yok etmenizi izin vermeyeceğiz. Ve yine Kadimacılık diye bilinen Kürt halkının soykırımını en planlı bir şekilde yürüten AKP yandaşlığı, taraftarlığı, üyeliğine de izin vermeyeceğiz.
Özcesi Kürdistan’da suç teşkil eden, insanlık suçu diye tabir edilen tüm suçları Kürdistan’da yürütülmesine izin vermeyeceğiz. Sadece izin vermemede değil, bu suçları işleyenleri yargılayacağız. Yargılanmanın ilk adım şimdilik Şemzinan ve Çukurca’dır. Ve bu yargılanmalara bilindiği gibi yollarda kimlik kontrolleriyle devam edilmektedir.
Evet, tüm bu olup bitenler Kürtlerin deyimiyle sadece ve sadece leledir. Daha loloya sıra gelmemiştir. Ancak lelelere ekleyeceklerimiz vardır.
Kimse ama hiç kimse çocuklarını TC askerliğine göndermesin. Kürtler zaten göndermeyeceklerdir. Ancak Türklerde çocuklarını TC askerliğine göndermesin.
Kürdistan’a hiç kimse Kürt çocuklarına Türkçe öğretmek için gelmesin.
Kürdistan’a devletin herhangi bir kurumun da çalışmak için gerçekten kimse gelmesin.
Devlet için iş yapacak kim olursa olsun, hangi iş olursa olsun Kürdistan’a lütfen gelmesin.
Evet, yine söylüyoruz Kürdistan’a polislik yapmak için gelmeyin. Güvenlik görevlisi olarak gelmeyin.
Kürdistan’ın zenginliklerini tahrip eden işlere kimse ama kimse gelmesin.
Evet, bunların hepsi leledir. Ve daha lololara gelmeden lelelerimiz uzun bir süre devam da edecektir.
Yeniden belirtelim, kimse Kürdistan’da insanlık suçu işleyenlerin “af edilmediğinin” bilinmediğini bize söylemesin. Ve sadece Kürt olduğu için işlenen suçun dışında tutulacağının da düşünmesin. Kürdistan’da suçun tanımı nettir. Sınırları çizilmiştir. Ve bu sınırları kim çiğnerse çiğnesin halkımızın adaletinin önüne çıkarılacaktır.
Evet, yeniden belirtelim, Şemdinli ve Çukurca sadece ve sadece birer leledir. Ve bu işin lolosu çok güçlü bir şekilde farklı yerlerde gelecektir.
Buna emin olabilirsiniz…
Hayri Engin
- Ayrıntılar