Basına ve Kamuoyuna!
1. 29 Temmuz günü saat 05.30 sularında Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Guman dağına çıkan düşman askerine yönelik olarak gerillalarımız tarafından saat 06.00 sularında bir eylem gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylem sonucunda düşmanın 2 askeri öldürülmüş, 1 asker ise yaralanmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 29 Temmuz günü (bugün) saat 06.00 sularında Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Gumok tepesine yönelik olarak bir operasyon gerçekleştirmek isteyen düşman askeri ile gerillalarımız arasında şiddetli çatışmalar yaşanmaktadır.
- Ayrıntılar
Türkiye’nin Hitler’i yine konuştu. Yine ağzında çıkanı kulakları duymuyor. Yine ölüm saçıyor. Yine Kürt düşmanlığı.
Bizler Türkiye başbakanını bir faşist olarak nitelediğimizde bazı çevreler çok rahatsız oluyorlar. Ama diyorlar; “Türkiye için bu kadar demokratik adımlar attı. Bu kadar askeri vesayeti geriletirdi. Bir sürü açılım yaptı” gibi bir sürü kendilerine göre haklı veriler öne sürüyorlar.
Ama biz yorulmadan bir iki soru sorarak başbakanın ne kadar faşist olduğunu söylemeye devam edeceğiz. Tekçi zihniyet nedir? Tekçi zihniyet dünyanın her yerinde faşizm değil midir? Bir halkın ana diline gem vurma, ana dil eğitimine yasak getirme, izin vermeme nedir? Faşizm başka halkları eksik görme değil midir? Eğer faşizm kendi ırkını büyük görüp başkalarını küçümseme hastalığıysa o zaman başka bir halkın diline yasaklama, gem vurma, ana dilde eğitim yapmalarına izni vermeme tek kelimeyle faşizmdir.
Faşizm başkalarının siyasal örgütlenmesine izin vermeme olarak bilinir. Erdoğan ise Kürtlerin siyasal oluşumlarına, kendi kendilerini yönetmeye “rüyalarında görürler” diyerek faşizmin en alası söylemiş oluyor. Hatırlayanlar bilir 1930’larda Nazi hayranı Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt da: “Türk bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır. Türklere hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı.” Erdoğan ismindeki kişi bunları böyle söylemese de pratik uygulamaları aynı kapıya yukarıda verdiklerimizle çıkıyor.
Biz Erdoğan’ın despot, tekçi, otoriter, kaprisli, dinci, milliyetçi, maddiyatçı, çıkarcı ve kan akıtılmasında adeta zevk alan yönlerini hiç dile getirmiyoruz. Yukarıda dile getirdiğimiz bir iki husus bile faşizmini ispatlamaya yeter de artarda.
Tam bir sömürge valisi edasıyla: “Suriye’nin kuzeyinde oluşacak yapılanma bir terör yapılanmasıdır, buna ‘eyvallah’ edecek halimiz yok” diyerek kimin terörist kimin ise demokrat olduğunu söyleyerek kendisini turnusol kağıdı rolüne koyuyor. Adeta ;İspanya’daki boğalar nasıl ki kırmız bir parça görüp saldırıyorlarsa aynen Erdoğan’da nerede bir Kürt oluşumu varsa İspanyol boğazı gibi saldırıyor. Suriye’de Kürtler kendi özerk bölgelerini hazırlama çabalarına: “Dışişleri Bakanıma verdiğim talimatla en geç çarşamba günü Kuzey Irak’a gidip oradaki yerel yönetimin idarecileriyle bu konuları paylaşıp, bu konudaki kararlılığımız, hassasiyetimiz kendilerine de iletilecektir. Ondan sonra da böyle bir sorumluluğun bizden çıktığını bilmelerini istiyoruz” diyerek hem müdahale hazırlığında hem de alttan alta tehdit etmektedir. Ve tabii :“Bakın bu noktada size karşı güven duygularımız zedelenmesin. Güvenimiz var ama burada yanlış adımların atılmasına sizler de vesile olmayın. Tam aksine bir dayanışma içinde buradaki yanlışı düzeltelim. Bu yanlışı düzeltmede adımı beraber atalım. Ama aksi takdirde burada kendilerine göre Kuzey Irak’taki PKK-PYD dayanışmasının oraya koymuş olduğu hayali haritalara eyvallah etmeyiz” diyerek tam bir boğa tavrını takınıyor.
Yanlış dediği Kürtlerin en doğal hakkı olan kendi alanlarını yönetme hakkıdır. Hayalli harita dediği ise Kürdistan gerçekliğidir.
Bre adam, sen on tane Türkiye cumhuriyeti devletinin hamiliğine soyunuyorsun, Azerbaycan için iki devlet bir halk diyorsun başkalarına gelince de “yanlış adımların atılmasına sizler de vesile olmayın” diyeceksin.
Faşizm işte budur. Şimdi Akepe ve başbakanın yanında duran o tüm kalburüstü Kürtler, Akepe’nin ve Erdoğan’ın sunduğu maddi imkanlardan yararlanan o takla atanlar ve birde sözde iyi şeyler yaptığına inanan Kürtler ne yapacaklardır? Yine KDP ne yapacaktır? Kardeşim Erdoğan diyen Sayın Talabani ne yapacaktır? Böylesine faşist zihniyetli olan bir adamla kardeşliğe devam ederek, Kürt halkının ulusal çıkarlarının karşısında mı duracak yoksa Kürtlerin yanında yerini alarak bu faşist zihniyete karşı mı duracak?
Şimdi Akepe’nin yanında yer alanlar “buna ‘eyvallah’ edecek halimiz yok” diyen bir faşist zihniyete eyvallah mı diyecekler yoksa namusluca bu faşizan söylemlere karşı m ı duracaklar?
Akepe’nin yanında yer alan işbirlikçi, inanmış saf Kürtler, temiz ama saf aydın ve sanatçılar, kandırılmış olan Kürtler ne derse desinler biz özgürlük cephesinde yer alan Kürtler olarak Erdoğan ve Akepe’sine:
Eyvallah deyip dememen kimin uğrunda diyerek topyekün direnişimizi kesintisiz daha da yükselterek rojava Kürtlerinin yanında olacağız.
Kasım Engin
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 26 Temmuz günü akşam saatlerinde Van’ın Başkale ilçesine bağlı Qaraçî köyüne baskın düzenleyen gerillalarımız işgalci TC ordusuyla işbirliği halinde çalışan ve orduya askeri malzeme taşıyan Aslan Bayer ve Ayhan Taş isimli 2 kişiyi gözaltına almıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
25 Temmuz günü Bingöl'ün Genç ilçesine bağlı Bawanê yolu üzerinde gerillalarımız ile operasyona çıkan düşman askeri arasında bir çatışma yaşanmıştır. Yaşanan çatışma sonucunda Bawer Bitlis - Adil Güven arkadaşaımız kahramanca direnerek şahadete ulaşmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
19 Haziran günü Hakkari'nin Gever ilçesi Şitaza ile Oramar karakollarına yönelik olarak gerillalarımız tarafından gerçekleştirilen kapsamlı eylem sonucunda düşman güçleri bozguna uğramış, 100'ün üzerinde düşman askeri öldürülmüştü. Bu çatışmada 14 gerıllamız ise kahramanca savaşarak şahadete ulaşmışlardı.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 25 Temmuz günü 16.00-16.30 saatleri arasında Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Girana karakolu yakınlarında yeni bir karakolun inşaatını yürüten işgalci TC ordu askerlerine yönelik gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Eylemdeki ölü ve yaralı asker sayısı tespit edilememiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 24 Temmuz günü saat 06.35 sularında işgalci TC ordusunun Erzincan’ın Refahiye ilçesi Akarsu beldesi jandarma karakolundan çıkan bir araçta bulunan askerlere yönelik gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Eylemdeki ölü ve yaralı asker sayısı tespit edilememiştir.
- Ayrıntılar
14 Temmuz 2012 günü Kürdistan’ın başkenti olarak bilinen Amed’de TC devleti yeniden kapsamlı bir işgal hareketine girişmiştir. Binlerce asker ve polisini yığarak Kürt halkına buraların kime ait olduğunu göstermek için tam bir çıkartma yapmıştır. Kimisi böyle çıkartmaları halklar için cehenneme benzetiyor ve buna inferno diyorlar. Kimisi ise tam manasını karşılayan occupation, invasion yani işgal diyor.
Kürtler 14 Temmuz günü ne yapmak istemişlerdi: Kürtler Kürt halk önderliğin özgürlüğü için direnişe davet ederek Kürtlerin doğal hakkı olan bir buluşmayı Amed’de gerçekleştirmek istemişlerdi. Ancak buna izin verilmedi. İzin verilmemesinin de ötesinde Amed’e kendi deyimleriyle tam on üç ilde polis getirmişlerdi. Özcesi Amed’i İşgal etmişlerdi. Ve nitekim 14 Temmuz görüntülerinin tümü, işgalci bir gücün işgal edilen topraklara karşı göstereceği tüm şiddet sahneleri içeriyordu.
Özcesi Amed işgal edildi. Bir sömürgeci gücün ne kadar göstereceği marifet varsa hepsini TC devleti 14 Temmuz’da sergiledi. Sergilemesinin de ötesinde tam bir sömürgeci psikolojisiyle işgal edilen seçilmişleri başta olmak üzere halkın tümüne biber gazları, şiddet araçları, tazyikli su derken göz altılarla halkı sindirmeyi esas aldılar.
Bu faşizmi uygulayan bir rejim ise Ortadoğu’da güya halkların lehine siyaset yaptığını söylüyor. Güya Ortadoğu’daki otokratik ve despotik güçlere karşı olduğunu söyleyerek halklara yapılan bu zulme güya karşı çıkarak bölgede her gün savaş çıkartılığında da vazgeçmemektedir.
Bu yukarıda dile getirilmiş olanlar tuhaf gelebilir ama gerçeklik budur. Kürdistan’da tam bir faşizm uygulayan bu sömürgeci güç başka halkların hamiliğine soyunuyor. Başka halkların savunuculuğunu yaptığını iddia ediyor.
Tuhaf dedik ancak tuhaflık bunlarla elbette sınırlı sayılmaz, bir halkın üzerine uçaklarla saldıracaksın 34 gencini katledeceksin, 7000-8000 seçilmişini, siyasetçisini, gazetecisini, kültürcüsünü, tıpçısını derken sivil toplumcusunu içeriye atacaksın, dillini yasaklayarak mahkemelerde anlaşılmayan bir dil diyerek hakaret ettikten sonra da medeni bir dil olmadığını söyleyeceksin, kızlarına YİBO’larda tecavüze zorladıktan sonra “dağa gideceklerine fuhuş yapsınlar” diye alay edeceksin, genç ve çocuk yaştaki erkeklerine bu kez başka zindanlarda rejime taş atıkları için psikopatların ellerine vererek tecavüz ettireceksin, bu halkın tüm demokratik ve meşru olan gösterilerine rekor düzeyde biber gazla saldıracaksın, gerillasına kimyasal gazlar kullanarak katledeceksin ardından da bölgenin en demokrat, en insani, özgürlükçü devleti diye havanı atıktan sonra da Amed’i işgal edeceksin.
Evet, bu kadar tuhaflıklar ve garabetler ancak bu ülkede bu faşist rejimler altında yaşanabilir. Önceleri bu faşizmin adı beyaz Türkçü Kemalizm iken şimdilerde ise bu faşizmin adı Yeşil Türkçü faşizmdir. İsmi ve cismi farklı olsa da faşizm faşizmdir. Birisi beyaz birisi yeşil, her ikisi de insanların ve de halkların haklarını tanımadıktan sonra renkleri ne olursa olsun faşizmdir. Her ikisi de Kürdistan’ı işgal etmekten zevk duyuyor.
Biz faşizmin neden faşistlik yaptığından şikayetçi değiliz. Ne de olsa faşizmin görevi faşistliktir. İnsana karşı suç işlemektir faşistlik. Faşistlik başka halkları tanımamaktır. Faşizm ırkçılıktır. Faşizm irrasyonelliktir. Faşizm fetişçiliktir, kendi fetişçiliğini yapmaktır. Faşizm tek renkliliktir o da sadece kendi rengini bir kendini rengini tüm renklere egemen kılmak istemi ve eylemidir.
Durum buyken birde Amed işgal edilmişken o zaman bu faşizme karşı yapılması gerekli olan tek bir önlem vardır oda; bu işgale karşı direnişe geçmektir. İşgal tanım olarak bir toprakları ele geçirmedir. O zaman işgale karşı yapılması gerekli olan bu toprakları bu işgal güçlerinden kurtarmaktır, azade etmektir. Ve bunun da adı uluslar arası literatürde nettir: Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkı.
Artık Kürdistan’da yeni bir dönem başlamıştır bu yeni dönemin adı da adım adım bu işgalci gücü Kürdistan’da def etme dönemidir. Bu ise kendi yolunu kendi halk gücüne dayanarak çizmedir. Kaderini kendi elline alarak işgalci güce ve güçlere karşı topyekün direnişe geçmedir.
Evet, yeniden belirtelim artık bir işgal vardır. İşgale karşı verilecek cevap ise tam “demokratik birleşik müreffeh bir Kürdistan”’dır.
Kimse söylediklerimizi oraya buraya çekmesin, bu rejimle, bu devletle artık yaşanılacağına inanmanın zamanı geçmiştir. Bu kadar açıkça herkesin gözünün içine baka baka faşistlik yapan bir devlete, bir rejime karşı sömürge eden devletin halkı buna karşı durmuyorsa, sokaklara dökülmüyorsa ve halen yer yer bu faşistliği destekliyorsa burada artık dananın kuyruğu kopmuştur. Artık mücadele sadece demokrasinin geliştirilmesi için verilecek bir mücadeleyi aşmıştır. Artık mücadele işgalci güce karşı tüm cephelerde karşı durarak onu bu topraklarda def etme mücadelesi olarak karşımıza çıkmıştır.
Bize düşen ise bu görevi; “ser seran ser çavan” diyerek üzerimize düşeni gerillalar olarak kabul ederek mücadelenin tam ortasına atılmaktır.
Rojhat Bluzeri
- Ayrıntılar
Bilinir “çamur at tutmazsa izi kalır” derler. Ama birde bu çamur atmaların karşısında; “güneş balçıkla sıvanmaz” diye de bir söz vardır.
Türk özel savaşı dünyanın herhalde en çapsızı ve ahlaksızca yürütülenidir. Biz dünyanın birçok yerinde özel savaş rejimlerini okumuşuz. Halkları hangi hile ve kandırmalarla yürütmeye çalıştıklarını, yanıltarak yani manipüle ederek yönlendirmeye çalıştıklarını da biliriz.
Ancak dünyanın hiçbir yerinde özel savaş sistemine bu kadar ağırlık verildiğini biz en fazla TC devletinde görüyoruz. Öyle ki çok özel, özelinde ilerisinde adeta süper özel mi diyelim uğraşlarla halkların bellekleri karartılmaya çalışılarak insanların hafızalarıyla oynanmaya çalışılıyor.
Biz özel savaşı ele aldığımızda bu savaşın en kirli ayağı olarak karşımıza psikolojik savaş hep çıkıyor. Psikolojik savaşın ise üç temel ayağı olduğunu söylüyorlar: kara, gri ve beyaz propaganda.
Kara propagandayı tümden yalan üzerine üretileni olarak ele alıyorlar. Gri ise hem doğru hem de yalanları iç içe ele alarak, bir doğru varsa yanında on tane yalanı da çaktırmadan yediriyorlar. Beyaz ise sözde doğruları söyleyerek yani verileri doğru ancak sonuç çıkarsamalar hep yanlış ve yalanlar üzerine kurarak insanların bellekleri aldatılmaya çalışılır.
TC özel savaş sistemi hepsini iç içe zaten kullanıyor. Ancak daha büyük marifetleri ise yalanı, dolanı, manipüle etmeyi sözde ön ekleri “prof” olan, “doktor” olan, “uzman” olan, “danışman” olan ve hatta yer aldıkları kurumlarının başına yada sonuna “araştırma merkezi”, “araştırma inisiyatifi”, özcesi mutlaka bir tane “araştırma” ekini takarak bilimsel bir hava verilmeye çalışıyorlar.
Dediğimiz gibi dünyanın her yerinde bizler özel savaşın özel ele alınarak, buna birde psikolojik savaşı da ekleyerek insanların zihinlerini dolanarak fethetmeye çalıştıklarını biliyoruz. Ancak bu kadar pervasızı, bu kadar ahlaksızını ve bu kadar dibe vurmuş olanı biz bir bu Türk özel ve psikolojik savaşçılarında görüyoruz.
Örneğin en son Lice’de 1700 polisle esrar tarlalarına yapılan kapsamlı operasyona polisçik, askercik, eskilerde bunlara Mehmetçik basın derlerdi götürerek, saniye saniye görüntüleyerek güya özgürlük hareketinin ekonomik kaynaklarına darbe vurmuş oldular.
Bunlar az görülmüş olmalı ki böyle prof ve araştırma merkezi uzmanlarından olan bir zat: “PKK-uyuşturucu bağlantısını tüm dünya otoriteleri açıkça ifade ederken” diyerekten yalanların en sunturlusunu atmış oluyor. Daha birkaç gün önce Avrupa’da PKK’yi ilk terörist eden Alman devletinin Anayasa Koruma Örgütü'nün” PKK'nin örgütlü yapısının uyuşturucu ticaretiyle bağlantısı olduğuna dair hiç bir delil yok" açıklamasını tabii ki görmüyorlar.
Bir bu. İkinci durum ise TC devleti gibi herkesi sınır dışında bile BGE evleri gibi izlerken hemen burnunun dibinde kendi deyimleriyle birkaç bin dönümlük esrar ekimini görmüyorlar mı? Hani her yer BGE’ydi? Hani insanların rüyalarını bile telefonlarınızla dinliyordunuz? Baykal’ın odasına kadar sızabilmişken, yanı başınızda karakolların yanında bulunan binlerce dönümlük esrarı nasıl da oldu da görmediniz?
Yine PKK Medya Savunma alanları -ki bu Medya Savunma alanları birkaç tane Kıbrıs eder -tümden PKK’nin elinde bulunmaktadır. Buraların tüm kontrolleri gerilladadır. Böyle olmasına rağmen PKK gelir BGE gibi izlediğiniz yerde mi böyle zehirleri eker, eğer zehri ekse?
Yine bu baharın HPG güçlerinin yaptığı açıklamalar vardı. Esrar ekimini yasaklayan ve bunu dikkate almayanların uyarı amaçlı soruşturmak için götürüldüklerini ve gerekli işlemler yapıldıktan sonra bırakıldıkları.
Ancak bu prof ve araştırma merkezlerinde çalışan Narkozlanmış Narko Kişilikler tabii bununla da sınırlı tutmuyorlar söylediklerini ve çizdiklerini. Ne de olsa belki de Nasreddin Hoca misali ya tutarsa. Tutmazsa bile izi kalır ne de olsa…
Güya dağlarda lüks içinde yaşıyor gerilla bu uyuşturucu gelirleri sonucu. Hiç uzatmadan siz o prof unvanlılar, siz o bilmem nerenin araştırma merkezi başkanları, gelin dağlara gerillanın yaşam standartlarını görün. Güya ayda her bir gerillanın 70-80 binde dolarlık da masrafı oluyormuş. Birde güya gerillanın yüzde 80’i de çocuk.
Dediğimiz gibi sözü uzatmadan; gelin dağlara ve dağın hangi yerine gitmek istiyorsanız aynen CPT gibi haber vermeksizin girin ve gerillanın -özelde de -gerilla komutanların yaşam standartlarına bakın.
Ve biz bu çağrıyı sadece bu özel savaşın en dibe vurmuş ahlaksız ve narkozlanmış kişilikleri için söylemiyoruz, kendilerince öyle olabilme ihtimalini düşünebilen demokrat, aydın, sanatçı, sıradan yurttaşların tümü için bu çağırıyı yapıyoruz.
Kapımız herkese açık.
K. Nuda
- Ayrıntılar