Kürtlerin birinci paylaşım savaşından bu yana ilk kez kendileri için bu denli müsait bir konjonktür yakaladıklarını yüreği ve aklı sağlam atan her sosyal bilimci ve analizci dile getiriyor.
Birinci dünya savaşı sonrası param parça edilen Kürtler, giderek bu parçalı duruşu aşacak ortamı yakalıyorlar. Sadece parçalı duruşu aşma da değil, Sykes-Picotla adeta Ortadoğu’yu dizayn eden emperyal projeyi tersine çevirerek bu kez yok sayılmayı aşarak hem emperyal projelere geri adım attıracak hem de kendi özgürlüğünün yolunu açacak adımlarla ilerliyorlar.
Arap baharı diye dile getirilen Arap Devriminin esas esin kaynağı aralıksız olarak Kürdistan’da Kürt halkının 22 yıldır sürdürdüğü direnişten aldığını Ortadoğu’yu bilen her bilimci dile getiriyor. Arap Devrimi ise esasta yukarıda dile getirdiğimiz Sykes-Picot anlaşmasıyla Arapların param parça edilmesine karşı ilk kez gösterilen ciddi karşı duruşu ifade ediyor. Bu ise sözün tam manasıyla bir devrimdir. Başka emperyal odaklar istedikleri kadar bu devrim dalgasını tersine çevirmeye çalışsınlar, istedikleri kadar kendi lehlerine çevirmek istesinler, bir kere tarih Ortadoğu halklarına yürü ya kulum demiştir.
Bu yürüyüş artık sıradan bir yürüyüş olmayacaktır. Bu yürüyüş artık halaylı zılgıtlı bir yürüyüş olduğu kesindir. Bir bir despotik rejimler aşılmaktadır. Kalanlar da aşılacaktır. İsterse dediğimiz gibi Libya örneğinde olduğu gibi emperyalistler kendi sistemlerini oturtmak için iradesi sıfır olan işbirlikçileri öne versinler, halklar bir kere ayaklanmışlarsa ve yürüyüşe geçmişlerse onların önünü tutacak herhangi bir bent olmayacaktır. Olamayacaktır.
Araplar kendi yolunu adım adım çizeceklerdir. Araplar yirminin üzerinde devlete parçalanarak tarumar edildiler. Kürtlerin yurdu ise 4 sömürgeci devletin arasında paylaşılarak, işgal edilerek tarumar edildi. Araplar bu parçalanmaya son diyor. Kürtler ise bu parçalanmaya 30 yıldır son demişlerdir. Ne var ki 30 yıldır büyük bedeller vererek mücadele eden Kürtler her zaman uluslar arası konjonktürden dolayı hep ötelendiler. Hep itildiler ve dıştalandılar.
Ancak artık öyle tarihi bir an’a gelinmiştir ki, geri dönüş yoktur. Ya Kürtler özgürleşecek ya da yüz yıl daha köle olarak yaşayacaklardır.
Kürtler yüz yıl daha kölece ve köle olarak yaşamamak için Kürt özgürlük hareketi öncülüğünde yeni bir direniş dalgası başlatmışlardır. “Özgürlük Hareketi olarak dördüncü stratejik mücadele döneminde devrimci halk savaşı temelinde yürüttüğümüz çok yönlü mücadelemizin en kritik dönemindeyiz. Ya Önderliğimizin ve halkımızın özgürlüğüne dayalı Kürt sorununun demokratik çözümünü gerçekleştireceğiz ya da belki de yüzyılda bir yıl yakalanabilen bir devrim fırsatını kaçıracağız. Bu kader tayin edici süreçte bölgesel, ulusal açıdan oluşan koşulların da açığa çıkardığı tarihi sonuçları doğru değerlendirirsek halkımız yıllardır özlemini çektiği siyasi statüsünü kazanabilecektir” diyor PKK.
Kürt halk önderliğinin dile getirdiği gibi: “‘Üçüncü Dünya Savaşı’ diyebileceğimiz bu süreç, PKK’yi tıpkı uygarlık tarihinin şafak vaktinde Zagros-Toros eteklerinde Proto Kürtlerin oynadığı rolün bir benzerini bu sefer sınıfsız, devletsiz, ekolojik kent, kârsız ekonomi ve demokratik toplum doğrultusunda yeni uygarlık ve demokratik modernite lehine oynamaya aday kılmaktadır. PKK kendini baştan beri bu tarihsel role uygun olarak tanımladı. Birçok eksiği ve yanlışı olsa da, fırtınalı geçen son otuz yılı bu rolünü oynayabileceğini kanıtlamıştır. Seslendiği Kürdistan halkı kendisine olumlu yanıt vermiştir. Kürdistan artık eski mezar sessizliğinde değildir. Önümüzdeki süreç ister barış ister savaşla kazanılsın, sonuç demokratik ulusların inşa çağı olacaktır. Böylece binlerce yıldır süren sınıflı, kentli ve devletli uygarlık oyunlarının kan deryasına çevirdiği, kabilelerin, dinlerin, mezheplerin ve ulusların birbirini boğazladığı Ortadoğu uygarlık kültüründe, demokratik ulusların bütünlüğü üzerinde yükselen demokratik modernite çağı olacaktır.
…Otuz yılı aşkın bir tecrübeye sahip olan PKK’nin ideolojik ve politik kılavuzluğu, halkın devrimci savaşımla denenmiş güçlü desteği, öz savunmayı her alanda yapabilecek askeri gücü, geniş iç ve dış ilişki ağları KCK’nin demokratik ulusu inşa etmesine, yönetmesine ve korumasına imkân vermektedir. Bu yol bir daha eskiden yaşanan tıkanmaya uğramayacaktır. Devlet ulusçuluğunu değil demokratik ulusu hedeflediğinden, her zaman çözüm ve barış yanlısı, ulus-devlet güçleriyle diyalog ve müzakereye açık olduğu gibi, bunda başarılı olmazsa kendi asli yolunda öz güçleriyle demokratik ulusu başarıyla inşa etmeyi sürdürecek, yönetmesini ve korumasını bilecektir.”
Bir Türkiyeli aydının dile getirdiği gibi:
“Ve “ütopya” gerçeğin zaman ötesine geçişidir. Kürt halkı, “Ortak Ortadoğu Evi’nin eşit haklı üyesi olmak istiyor. Bu “kapitalist moderniteye” karşı “emeğin birliği” ile kapitalist sömürgeci paylaşım savaşlarına karşı “halkların birliğini” temsil ediyor. Kürt halkının böyle bir hayali var.
Bu büyük hayal tek bir halkın hayali olduğu zaman “hayal” olmaya mahkumdur. Ondandır ki, bu “hayalin” Türk, Arap, Fars, Ermeni, Yahudi, Rum, Gürcü, Çerkez, Laz diğer sahiplerinin ortaya çıkması gerekiyor. Ortadoğu’nun tam merkezindeki “çok parçalı” Kürdistan’da başlayan devrimci süreç, adım adım, işte bu “hayali”, ya da “ütopyayı” gerçeklik dünyasına doğru taşıyor.”
Evet, bu yüzyıl Kürtlerin Ortadoğu halklarıyla hayallerini gerçekleştirecekleri bir yüzyıl olacaktır. Konjonktür buna çok mu ama çok uygundur. Sömürgeciler ilk kez bu kadar parçalıdırlar. Yine ilk kez Türkiye’de bu kadar dibe vurmuş bir iktidar söz konusudur. Ve tabii ilk kez Kürtler Türk ve bölge halklarıyla bu kadar güçlü bir konumu yaşıyorlar.
Ancak tehlikeler yok mu? Hem de çok fazla vardır. Bu tehlikelerin aşılmasının iki temel ayağı ve yine bu ayakları güçlendirecek maddeleri vardır.
İki temel ayakların biri Kürtlerin kendi aralarındaki birliktelikleridir. İkinci ayak ise yaşadıkları ülkelerde o ülkelerdeki halklarla ortaklaşmayı yakalamalarıdır. Örneğin söz konusu Türkiye ise, Türkiye halklarıyla mutlaka ama mutlaka güçlü demokratik örgütlerle bir araya gelmeleridir.
Kürt halk önderliği Kürtler arası ayak için: “Dolayısıyla Kürtler arasında bütünsel bir diplomasiyi geliştirmek temel ulusal görevlerdendir. Bunun için Demokratik Ulusal Kongre’yi gerçekleştirmek Kürt diplomasisinin en hayati görevidir. Demokratik Ulusal Kongre hem tüm Kürt örgütleri ve şahsiyetlerinin temel hedefi olmalı, hem de Kongre’nin bir an önce gerçekleştirilmesiyle ona dayalı tek ağızdan konuşan, tek politikası olan, kurumlaşmış bir Kürt diplomasisi gerçekleştirilmelidir” diyor.
Evet, tehlikelere karşı halkların demokratik ulus temelinde birliktelikleri şarttır. Ve bu şartın gerekleri yerine getirilirse gerçekten de bu yüzyıl Kürtlerin yüzyılı olacaktır.
Evet, “yüzyılda bir yıl yakalanabilen bir devrim fırsatını” kaçırmamak için ve hayallerin gerçek olması için tüm Kürdistanlı ve duyarlı Ortadoğu gençlerini Kürdistan dağlarına davet ediyoruz.
Hayri Engin
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 4 Ekim günü Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Geliye Doski alanında gerillalarımız tarafından gerçekleştirilen eylemler ardından işgalci TC ordu askerleriyle gerillalarımız arasında şiddetli çatışmalar yaşanmış, bu eylem ve çatışmaların bilgileri kamuoyuyla paylaşılmıştı.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 18 Ekim günü Dersim’in Mazgirt ilçesinde inşaatına devam edilen askeri amaçlı Patar barajının yapımını üslenen Limak şirketine ait 2 araç gerillalarımız tarafından imha edilmiştir. Eylem ardından işgalci TC ordusu tarafından eylemin gerçekleştiği alan çevresinde kısmi bir operasyon düzenlenmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
16 Ekim günü Hakkari’nin Çukurca ilçelsinde sürdürülen ve düşmanın birçok noktasına yönelik eş zamanlı gerçekleşen eylemlerimizde üç yiğit savaşçı yoldaşımız daha şehitler kervanına katıldığı bilgisini halkımıza duyurmuştuk.
- Ayrıntılar
“Son tahlilde devrim bir yargılama olayıdır.
Kürdistan'da ise devrim, baştan aşağı bir yargılama olayıdır:
Sömürgeci düşünceyi yargılamadır!
Sömürgeci uygulamayı yargılamadır!
Sömürgeci ahlakı, felsefeyi, siyaseti ve yaşamı yargılamadır!
Bunları yargılamayanlar, özgür yaşamdan bahsedemez!”
Kürdistan’da sömürgecilik kesinlikle gayri meşrudur. Bir halkın doğuştan gelen haklarını yok sayarak adeta dünyanın en ağır kültürel soykırımını uyguluyor. Beyinleri felç ediyor. Yüreklere zift bağlıyor. Ve bir halkın topyekun hastalıklı olması için elinde ne geliyorsa yapıyor.
Kürdistan’da sömürgecilik sadece gayri meşru değildir, sömürgecilik aynı zamanda suçludur. Çünkü aynen bir suç makinesi gibi suç işliyor. Değil günlük saniyelik olarak sürekli sistematik olarak suç üretiyor. Bir halkın topraklarını işgal edeceksin, yer altı yer üstü zenginliklerini talan edeceksin, insanlarının ürettiklerine vergi adına çalıp çırpacaksın, dilini yasaklayacaksın, sonra da “anadilde eğitim de bir şey yok” diye dört dörtlük bir faşizmi uygulayacaksın, çocuklarının belleklerini silmek ve kendine benzeştirmek için asimilasyonu köklü olarak uygulayacaksın sonra da dönüp birileri bu gidişata dur dedi mi de ”vay bu terörizmdir” diyerek dünyayı ayağa kaldıracaksın.
Geçti Borun pazarımıydı, yoksa sür eşeğini Niğde’ye miydi?
Her halükarda artık Kürdistan’da sömürgeciliğin ne kadar kurumları varsa hepsi sorgulanarak yargıya götürülecektir.
Eğitim sistemini yargılayacağız.
Güvenlik sistemini yargılayacağız.
İdari sistemini yargılayacağız.
Ekonomik sistemini yargılayacağız.
Kültürel sistemini yargılayacağız.
Sömürgeci ulaşım sistemini felç edeceğiz.
Kürdistan coğrafyasını tahrip edenleri yargılayacağız.
Özcesi: “Asimilasyon Latince kökenli assimilatio kelimesinden gelir ve anlamı ‘benzer hale getirmek’tir” olanı çok daha fazla sert yargılayacağız.
Türk sömürgeciliğinin Kürdistan’da “benzer hale getirmek” uygulamalarının tümünü artık yargılayacağız.
“Son tahlilde devrim bir yargılama olayıdır.
Kürdistan'da ise devrim, baştan aşağı bir yargılama olayıdır:
Sömürgeci düşünceyi yargılamadır!
Sömürgeci uygulamayı yargılamadır!
Sömürgeci ahlakı, felsefeyi, siyaseti ve yaşamı yargılamadır!
Bunları yargılamayanlar, özgür yaşamdan bahsedemez!”
Engin Sincer
- Ayrıntılar
Anadil için: Kuran’da şöyle der: “Sizin dillerinizin ve renklerinizin çeşitliliği Allah’ın ayetlerindendir.”
Başka bir deyişle herkesin anadili başka anadiller kadar hak ve kutsaldır. Bunun için dünyanın hiçbir yerinde kimse anadilinde konuşmayı, eğitim yapmayı tartışma konusu yapamaz. Pazarlık hiç yapamaz. Siyaset bir uzlaşma sanatı olduğu söylenir. Ancak insanın temel hak ve özgürlükleri tartışma ve uzlaşma konusu yapılamaz. Müzakere ederek de böyle sorunlar çözümlenemez. Çünkü doğuştan haklar hiçbir yerde hiç kimse tarafından pazarlık konusu yani müzakere meselesi yapılamaz.
Kürtlerin dilleri yıllarca yasak haldeydi. Alay konusu edildi. Hatta bir dil olarak görülmeyip “kart-kurt” hikayeleriyle kocaman bir toplum yok sayılırken, Aziz Nesin’in deyimini kullanacak olursak başka kocaman bir Türkiye toplumu aptal yerine konularak bu kart-kurt hikayesi yedirildi.
21 yüz yılda yaşıyoruz. Ancak 21 yüz yılda yaşadığımız hem de atom çağı diye tanımlanan bu çağda Türkiye devletinin başbakanı kalkıp “Anadilde eğitim diye bir şey yoktur” diye biliyor. Bu çağda böyle bir zihniyet dünyanın en ileri düzeyinde bir faşizmi temsil ettiği açıktır.
Halbuki: “Bilimsel araştırmalar bize eğitimin, çocuğun en iyi bildiği dil üstüne inşa edilmesi gerektiğini söylüyor. Dilbilimde ‘diller arası aktarım ilkesi’ diye tabir edilen bir ilke vardır; şu anlama gelir: Çocuk en iyi bildiği dilde okuryazarlık becerisi edindikten sonra, edindiği becerilerden ikinci bir dil öğrenirken faydalanır ve böylelikle ikinci, hatta üçüncü, dördüncü dilleri öğrenmesi kolaylaşır. Bu, çift taraflı işleyen bir ilkedir: Yani çocuk ikinci dilde edindiği becerilerden birinci dilini daha da çok geliştirmek üzere de faydalanabilir” diye bir çok bilimsel tespitler vardır.
Peki, niye “Anadilde eğitim diye bir şey yoktur” gibi oldukça faşizm kokan bir yaklaşım ısrarla sürdürülür? Çünkü bir toplumu belleksizleştirmek istiyorsanız önce o toplumun diliyle oynayacaksınız. Önce o toplumu diliyle vuracaksınız. Önce o toplumun insanlarının işe yaramadığının hissini yaratacaksınız. Yani o toplumun insanlarında önce küçüklük kompleksi yaratacaksınız. Yani “Anadilde eğitim diye bir şey yoktur” mantığını uyguladığınız toplumu içten içe ikirciklikli ve hastalıklı kılacaksınız ki o toplum içten içe bitirilsin. Hele birde Türkiye ortamında Kürtçe ismini taşısa da dili Türkçe olsun ki bu çelişki yumağı içinde o çocuk bir daha kendisine gelemezsin.
Evet, işte: “Anadilde eğitim diye bir şey yoktur” un temel mantığı budur.
Bu mantık ise: “Anadilinde eğitim olmadan dile ilişkin diğer “hakların” boşlukta kalacağı gerçeğinin inkârıdır… Kürtlere neyi, ne zaman, ne kadar “tanıyacağını” belirleme hakkını kendinde gören her yaklaşım, hâkim millet kibrine gelir dayanır… Kürtleri eşit görmeyen ve görmeye de hiç istekli olmayan “hâkim millet” zihniyetidir.”
Bu “hakim millet” zihniyeti ise tek kelimeyle faşizmdir.
Tuhaf ama bu faşizan sistemini savunan Hüseyin Gülerce gibi kişilikler örneğin Yunanistan’da yaşayan Türklere uyguladıklarına karşı ne kadar da rahatsız. 200 binlik bir nüfusa karşı ne kadar da duyarlı. Onun için: “En büyük problem ise Türk kimliğinin inkârı. Yunanistan hükümeti, bölgede adında Türk geçen hiçbir kuruma izin vermiyor. İkinci büyük sıkıntı ise eğitim sorunu. Türk azınlık kendi ilköğretim kurumlarını kurmuş ancak orta ve lise imkânları yok denecek kadar az.”
Gerçekten tuhaf değil mi? Kürtlere -hem de yaklaşık 20 milyonluk bir halkın-anadil eğitimini ret edenler, Yunanistan’da yaşayan 200 binlik Türk nüfusu için, “Türk azınlık kendi ilköğretim kurumlarını kurmuş ancak orta ve lise imkânları yok denecek kadar az” diye utanmadan yazabiliyorlar. Biz Yunanistan’da yaşayan Türklerin haklarını hiçbir şekilde tartışma konusu yapmıyoruz. Herkes gibi onlarında kendi dillerinde eğitim görme hakları vardır. Bizim dile getirmek istediğimiz Kürtlerin olunca bu kadar faşistleşenlerin söz konusu Türkler olduğunda ne kadar da demokrat kesilmeleridir.
Bırakalım Kürtlerin ilköğretim kurumlarını kurmasını, “Anadilde eğitim diye bir şey yoktur” diye Kürtlere hakaret eden bir faşiste en çok destek sunan bu cümleleri sarf eden Fettullahçılardır.
Yeniden belirtelim, bundan böyle hiç kimseyle anadilimizde eğitim yapmayı pazarlık etmeyeceğiz. Biz bu sözümüzün arkasında kesinlikle duracağız.
Ancak aynı faşizan partinin bir milletvekili olan“Bu insanın doğuştan elde ettiği bir haktır. Kürtler bunu hiçbir şekilde pazarlık meselesi yapmayacaktır” diyen zat Galip Ensarioğlu acaba ne yapacaktır? Bakıp göreceğiz.
Şıho Dirlik
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
18 Ekim günü saat 08.00 sularında Şırnak'ın Gabar alanına bağlı Şerefiyê tepesine yönelik olarak YJA Star gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 18 Ekim günü 13.00-14.00 saatleri arasında Şırnak-Beytüşşebap yolu üzerinde gerillalarımız tarafından bir yol kontrol eylemi gerçekleştirilmiştir. Durdurulan 40 araçta kimlik kontrolü gerekleştiren gerillalarımız halka süreç hakkında bilgilendirmede bulunmuştur. Eylemde düşmanın asimilasyon politikalarını yürütmekle görevli bir öğretmen gözaltına alınmış, ilk sorgusu ardından serbest bırakılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
13 Ekim günü Hakkari'nin Şemdinli ilçesine bağlı Bêgoza alanında göreve giden gerillalarımız ile düşman askeri arasında bir çatışma yaşanmış, yaşanan çatışmada düşmanın ölü ve yaralılarının sayısı tarafımızdan netleştirilemezken 3 gerillamız kahramanca direnerek şahadete ulaşmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. Hakkari’nin Şemdinli, Yüksekova ve Çukurca ilçelerindeki alan hakimiyeti kapsamında gerillalarımız tarafından Çukurca ilçesinde kapsamlı eylemler gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar