Rüzgâr eken fırtına biçermiş. AKP 12 Haziran 2011 genel seçimleri ardından ektiklerinin sonuçlarını biçiyor. Aldığı yüzde ellilik oy oranına bakarak kendini kaybeden ve Saddamlaşan duruşun yarattığı kefareti ödüyor. Demokratik siyaseti hakir görüp teslim almak isteyen, seçilmiş milletvekilleri zindanda tutan, siyasi soykırım operasyonlarını sürdüren, Kürtler üzerindeki faşist polis terörünü daha da azgınlaştıran, İmralı ve Oslo görüşmelerinin sonuçlarını elinin tersiyle iterek Kürtlere topyekûn soykırım savaşını dayatan tutumun yarattığı sonuçları biçiyor.
Böyle olduğu için Başbakan Tayyip Erdoğan Oramar savaşı ardından ciddi bir açıklama bile yapamıyor. Suçluluk psikolojisi tümüyle yüzüne yansıyor. Bu nedenle konuşurken başını kaldırıp kameralara bile bakamıyor. Çünkü mevcut yaşananların sorumlusunun ve suçlusunun kendisi olduğunu çok iyi biliyor.
Fakat Başbakan Tayyip Erdoğan’ın suçlu olduğunu bilip bir suçlu gibi konuşmasına ve davranmasına rağmen, kraldan daha kralcı bazı yağdanlıklar Tayyip Erdoğan’ı aklama ve PKK’yi suçlama gayretlerini her zamanki gibi gösteriyorlar. Bu konuda bazıları o kadar ileri gidiyor ki, söyledikleri sözleri AKP sözcüleri düzeltmek zorunda kalıyorlar. Sanki otuz yıldır süren kesintisiz bir çatışma ve savaş durumu yok da, daha yeni bir silahlı çatışma oluyormuş gibi bir hava veriyorlar. Sanki PKK ateşkes ilan etmiş, barış olmuş, anlaşma sağlanmış da, sonrasında sözünde durmayıp anlaşmayı bozmuş gibi bir ortam yaratıyorlar.
Barış havariliği başını almış gidiyor. Akan kanın durmasından, PKK’nin derhal ve koşulsuz silah bırakmasından, genç ölümlerin sona ermesinden bol bol söz ediliyor. Tabi bu arada yaşadığı çaresizlik ve çözümsüzlük sonucu “PKK başını alsın, nereye gidiyorsa gitsin” diyen de var. Yaşanan olayları derinliğine ve çok yönlü anlamaya çalışarak Kürt sorununun çözümü üzerinde büyük bir ciddiyetle düşünen ve tartışan da.
Elbette konuya ciddiyet içinde yaklaşıp Kürt sorununun çözümü için çare arayanlara diyecek bir şeyimiz yok. Bizim gönlümüz ve çabamız onlarla birlikte. Fakat ciddi ve tutarlı olmayanlara elbette sözümüz var. Her şeyden önce belirtelim ki, herkes ciddi olmak durumunda. Başta Kürt sorunu olmak üzere toplumsal sorunlar ciddiyet ister. Böylesi sorunlara laubali tarzda yaklaşılamaz.
Bu konuda söz söyleyen öyleleri var ki, ‘barıştan’ söz etmeleri, ‘akan kan dursun’ demeleri adeta timsahın gözyaşına benziyor. Bir Kürt, bir PKK’li vurulunca adeta görmez, duymaz oluyor. Ama bir Türk, bir asker vurulursa kızıl kıyameti gösteriyor. Peki kim inanır bu çifte standarda? Türk ve asker olanınki can ve ölüm de, Kürt ve gerilla olanınki can ve ölüm değil mi? Bir PKK’li vurulunca ağzı kulaklarına varanların, bir asker vurulduğunda barıştan ve kan akmamasından söz etmeleri inandırıcı olabilir mi?
Böylelerine şu soruları sormak gerekiyor: Kürt halkının Önder olarak sahiplendiği Abdullah Öcalan ile üçyüzotuzbeş gündür hiçbir görüşme yaptırılmazken, Kürt halkının onuru ve gururu kırılırken neredeydiniz? Kürt gençleri ve kadınları üzerinde polis terörü uygulanırken, Kürt çocukları zindanlara doldurulup tecavüz edilirken, Kürt kızları yatılı bölge okullarına alınıp fuhuşa zorlanırken, Kürt dili ve kimliği yasaklanırken neredeydiniz? Onbine yakın Kürt aydını, siyasetçisi, seçilmiş milletvekili ve belediye başkanı tutuklanıp zindanlara doldurulurken ve anadilleri Kürtçe ile kendilerini mahkemede savunma hakkı bile verilmezken neredeydiniz? Hatip Dicle’nin milletvekilliği düşürülürken, Bekir Kaya şahsında Van halkının seçilmiş iradesi zindana konurken neredeydiniz? Kimyasal Necdet’in savaş uçakları Roboski’de otuzdört Kürdü katlederken neredeydiniz? Urfa zindanında insanlar alevler içinde cayır cayır yakılırken neredeydiniz? Geçen bir yıllık süre içinde AKP polisi ve ordusunun saldırıları altında üçyüz civarında Kürt katledilirken neredeydiniz? Aralık 2011- Mart 2012 arasında Cudi’de yapılan operasyonlar sonucunda üslenme halindeki yirmibeş gerilla katledilirken neredeydiniz? Ağır kış koşulları altında ve kar içinde üslenme halindeki onbeş kadın gerilla alçakça katledilirken neredeydiniz? Bestler’de, Erzurum’da, Dersim’de kar altında kırktan fazla kadın-erkek gerilla katledilirken neredeydiniz?
Bu tablo çok daha fazla uzatılabilir. Belliki Kürt gerillaların direniş eylemleri gerçekleştirmeleri için haddinden fazla gerekçeleri vardır. Saldıranın ve katledenin AKP olduğu, Kürtlerin ve PKK’nin bu saldırılara karşı kendini savunabilmek için direndiği gözler önündedir. Bazılarının bu gerçeği görmemeleri ya da görmezden gelmeleri, sadece çatışmanın ve ölümün Oramar’da yaşandığını öne sürmeleri anlaşılır değildir. Bu durum böylelerinin ne kadar gözü kara katliamcı ya da katliam yardakçısı olduğunu gösterir.
Böyle faşizm yardakçıları yanında bir de gerçeği saptıranlar var. Böyleleri ellerindeki medya gücüne dayanarak kendi hayallerine göre sanal bir PKK yaratıyorlar, kendi uydurma PKK’leri hakiki PKK gerçeğine çarpınca kıyameti koparıyorlar: Kalleşler, hainler, biri diğerini dinlemiyor, verdikleri sözü tutmuyorlar, vs. vs!.. Özellikle son olayda KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı’nın “Verdiği sözü tutmadığını” belirtiyorlar. KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan adına hangi sözün verildiğini de kendileri belirliyorlar. Halbuki KCK’nin, belirttikleri gibi bir sözü yok. Sözkonusu “Görüşme, ateşkes, silah bırakma” tartışmaları üzerine KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı “Biz bu tartışmaların içinde değiliz, bunların gerçekle bir ilişkisi yok” biçiminde net açıklama yapmış olmasına rağmen, bu resmi açıklamalar tümüyle görmezlikten geliniyor. Yalan, iftira ve psikolojik savaş olur da bu kadarı gerçekten hiçbir yerde görülmemiştir.
Çatışmalar yoğunlaştığında öne çıkan bir tartışma da “Silah bırakma” olmaktadır. Bir yerde küçük bir gerilla eylemi olsa bazı çevreler hemen “PKK ne zaman silah bırakacak? Hemen silah bırakması lazım” gibi tartışmaları gündeme getiriyorlar. Hatta bazıları ise o kadar ileri gidiyor ki, PKK’nin silah bırakacağı yeri, zamanı, biçimi tartışmaya başlıyor. Tabi böylelerinin silahla ve elinde silah olanlarla hiçbir ilişkileri yok. Ama öyle bir havada tartışıyorlar ki, sanırsın PKK silah bırakmak istiyor, onlara başvuruda bulunmuş, onlar da yer ve zaman belirliyorlar! Halbuki böyle bir şeyin aslı astarı yok. Yani kendi kendine gelin-güvey olma durumu yaşanıyor.
Nedense bu konuları hiç kimse elinde silah olanlara sormuyor. Onların ne düşündüğü hiç dikkate alınmıyor. Dağda silahlı olanların “Silah bırakma” biçiminde bir gündemlerinin olup olmadığına hiç bakılmıyor. Adeta dağdaki silahlı olanlar adına, onlarla hiç ilişkisi olmayanlar düşünce ve karar üretiyor. Bu konuda o kadar ileri gidilip adeta kendilerini de inandırıyorlar ki, sanırsınız PKK adına konuşuyorlar! Bu biçimde toplumun bilinci çarpıtılmaya çalışılıyor.
Halbuki bu konular konuşulacaksa, öncelikle muhataplarının görüşlerine başvurmak gerekir. PKK’ye söz hakkı tanımak gerekir. Oysa böyle yapılmıyor. Ortaya bir sürü “PKK sözcüsü”, PKK adına konuşan çıkmış! PKK’nin silah bırakıp bırakmayacağına bakılmadan, “PKK görüşü” diye bir sürü saçma sapan söz ileri sürülüyor. PKK’yi silahsızlandırmak isteyenler, sanki buna PKK karar vermiş gibi davranıp, “Nasılına” çözüm bulmaya çalışıyorlar. Öyle ki, bu konuda birbirini suçlar hale geliyorlar.
Oysa PKK tarafından “Silah bırakma” veya daha hafifi “Ateşkes” üzerine yapılmış hiçbir açıklama yok. PKK yeni bir stratejik dönemden ve silahlı direnişle Kürt sorununu çözmekten söz ediyor. Elbette bu, AKP’yi yenmek anlamına geliyor. Dahası, Leyla Zana’nın da bir süre önce belirttiği gibi, silahlı gerilla güçleri Kürt özgürlüğünün “Güvencesi” olarak görülüyor. Öyle ya, PKK durduk yere, laf olsun diye silah kuşanıp dağa çıkmadı. Birileri “Silah bırakma yöntemi bulsun” diye de silahlanmadı. Kürt sorunu gibi Ortadoğu’nun en ağır sorununu çözmek için silah kuşanıp dağa çıktı. Peki Kürt sorunu çözülmeden silahı nasıl bırakacak?
Bir de güncel yaşananlar var. Dağda bu kadar silahlı gerilla varken ve bir fedai mücadelesi yürütülürken Kürtler bu kadar inkar edilir, katliama uğratılır, zindanlara doldurulur, kültürel soykırıma tabi tutulurken, acaba gerilla olmasa Kürtlere ne yapılmaz ki?!.. Son doksan yılın acı tecrübesiyle her Kürt bir de bunu hatırlıyor ve her zaman kendine soruyor!
Selahattin ERDEM
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA
- Ayrıntılar
Sömürgeci Türk devletinin askeri uçağının bir başka sömürgeci devlet tarafından düşürülmesi üzerine, gündem birden bire değiştirildi. AKP devletinin de böyle bir gündem değiştirilmesine ihtiyacı vardı. Öteden beri Suriye’ye askeri bir müdahalede bulunarak Suriye rejimini tasfiye etmek, Müslüman Kardeşleri iktidar yaparak Güneybatı Kürdistan devrimini bastırmayı amaçlıyordu. Çünkü Güneybatı Kürdistan’da Kürt halkı fiili olarak Demokratik Özerklik sistemini kurmayı gerçekleştirmiştir. Bunun Kuzey Kürdistan devrimine nasıl pozitif etkide bulunacağı bilinen bir gerçekliktir.
Türk devleti bu amacını gerçekleştirmek için Suriye devletine bir provokasyon düzenlemiş oldu. Böylelikle hem Kürdistan özgürlük gerillasının 19 Haziran devrimci hamlesinin yarattığı sarsıntının etkisini kırmak hem de Suriye devleti ile ister gerilimi tırmandırma isterse bir çatışma biçiminde gelişecek durumlar Türk sömürgeci devletinin Kürdistan Özgürlük mücadelesinin yarattığı sarsıntıdan kurtarmaya yetmeyecektir.
Her halkın ülkenin ve Önderliğin kendi temel sorunları ve onun gündemi vardır. başkalarının gündemlerinin peşine düşenler, kendisi olamayan ve kendi çıkarlarının bilincinde olmayanlardır. Kürdistan özgürlük hareketinin ve halkının gündemi Önder APO’nun ve Kürdistan halkının özgürlüğüdür. Bugün Kürdistan halk önderi Abdullah Öcalan’ı ağır bir işkenceye dönen tecrit altında tutan ve Kürdistan da soykırım rejimini sürdürerek Kürtleri tarihten silme stratejisini uygulayan sömürgeci AKP devletidir. Dolayısıyla bu sömürgeci soykırımcı politikalara son verilmemesi üzerine Devrimci Halk Savaşına mecbur edilmiş bir halkız.
Türk sömürgeciliğinin kuruluş felsefesi ve zihniyeti Kürdistan halkının ve Kürdistan’ın özgürlüğüne kapalıdır. Onun için devrimci halk savaşı bir zorunluluk haline gelmiştir. Bugün Önder APO üzerinde yürütülen ağır tecrit, siyasi soykırım operasyonları ve gerillaya yönelik imha amaçlı operasyonları yanı sıra Roboski ve Urfa cezaevinde yapılan katliamlar bunun en açık ispatı olmaktadır. Son zamanlarda Kürt Ulusu ile alay edercesine, Kürt çocukları beş yıl Türkçe eğitimle Türkleştirildikten sonra, “haftada iki saatlik seçmeli ders uygulamasına geçileceğinin” açıklanması Kürt ulusuna bir kez daha nasıl yaklaşıldığını göstermektedir. Dolayısıyla artık kendisine Kürdüm, yurtseverim, Müslüman’ım, suni ve aleviyim diyen hiçbir Kürdistanlının yönünü Ankara’ya dönmemesi gerekmektedir. AKP sömürgeciliğinin bu kadar saldırganlaştığı bir dönemde L. Z gibi birisinin Kürtlerin katilini cilalayarak Kürtlere satmaya kalkışması dışında hemen hemen hiçbir Kürdün umudu kalmamıştır. Avrupalılar Saharov ödülünü verdiler, ne yazık ki sömürge toplum psikolojisinden yakasını kurtaramayan, ruhunu temizleyemeyenler böyleleri Türk devletinin yöneticilerinden aferin almaya daha fazla önem verirler. Roboski başta olmak üzere 2002’den bu yana yüzlerce Kürt çocuğunun, gencinin, kadınını, sivilinin ve gerillasının kanını dökmüş T. Erdoğan başta olmak üzere AKP’nin kurmaylarından “aferin” almak L. Z’nın başını göklere değdirmiş olmalı! Bu aferinden sonra sevinçten mi, halkın öfkesinden çekindiği ya da söylediğinden pişman olduğu için mi bilinmez . Tabi ki bu herkese nasip olmaz! Çünkü Kürtler özgürlükleri için bu zalimlere karşı onurlu direnişi seçmişlerdir. Aferin almak derdine ve peşine düşmemişlerdir. İnsan daha yeni anlıyor ki L.Z bugüne kadar Roboski katliamı için neden Başbakan ve AKP’ye karşı ciddi bir tavır göstermemiş. Demekki tüm Kürtlerin, özgürlük hareketinin göremediği bir “ Kürt dostluğu”nu Tayyip Erdogan’da yalnızca L.Z görüyormuş! Demek bu kadar derinlere bakabiliyormuş!
Haziran ayının son haftasına giriyoruz. Zilan Yoldaşın şehadetinin yıldönümünü karşılayacağız. Zilan Yoldaş Önder APO’ya karşı 6 Mayıs’ta gerçekleştirilen bombalı suikast karşısında ve o dönem Kürdistan halkı üzerinde uygulanan sömürgeci devlet terörüne karşı fedai eylemini gerçekleştirmişti. Yani Önderliğe karşı ve halka karşı yapılan saldırılara karşı Zilanca “ EDİ BESE” demiştir. 25 Mayıs 2012 tarihinde ERİŞ ve ANDOK arkadaşlarında Zilanca “EDİ BESE” diyerek Kayseri Pınarbaşın’da polis karakoluna dönük fedai eylemi gerçekleştirmişlerdi. Gerilanın baharla birlikte başlayan eylemleri ve en son Oramar, Rubarok ve Şıtazın’da gerçekleştirilen devrimci operasyonda “EDİ BESE”nin gerilla tarafından ifade edilişiydi. Gerilla da düşmana tarihinde vurulan en önemli darbelerden biri olan bu devrimci operasyonla “EDİ BESE” demiştir. Ve Türk sömürgecileri halen bu operasyonun ağır etkisi altında bulunmaktadırlar.
Kahraman Kürdistan halkı da bu sürece öncelikle sömürgeci ve soykırımcı AKP devletinin başbakanı olan T. Erdoğan’ın Amed’e gelişine “dur” diyerek katılmıştır. T. Erdoğan’ın Amede gelişine kepenk kapatma ve sokaklara çıkmama eylemi ile karşı çıkan Amed halkı katliamlara, soykırıma ve sömürgeciliğe “EDİ BESE” demiştir. Kürt halkının “EDİ BESE” tutumu Van’da gerçekleştirilen ve Kürt halkının seçilmiş temsilcilerini rehin alma operasyonları olarak somutluk kazanan rehin alma saldırılarına karşı geliştirilen serhıldanlarla devam etmiştir. Yine Colemerg’te de rejimin bakanlarına karşı aynı tutumla cevap vermiştir. Eriş ve Andok Yoldaşların cenazelerine Gever ve Farqin’deki görkemli sahipleniş hem fedaileşme çizgisini sahipleniş hem de sömürgeciliğin zulmüne “EDİ BESE anlamına gelmektedir.
Şüphesiz ki halkımızın bu düzeyde sahiplenişi önemlidir. Fakat bu düzeyde sahiplenmekle beraber yetersizdir. Zalimin zulmüne son vermeyen her şey sonuçta yetersizdir. O halde gerilla da serhıldandaki halkımızda bu gerçeği görerek zalimin Kürdistan’daki varlığına son vermelidir.
Ama nasıl?
Dikkat edilirse gerilla Kuzey Kürdistan’ın kırsal kesimlerinde harekete geçmiş ve sömürgeci AKP rejimini sarsan, haddini bildiren devrimci operasyonlar gerçekleştirmiştir. Halkımız da yukarda saydığımız eylemliliklerin yanı sıra bütün Kürdistan sathında ve Türkiye metropollerinde eylemlilikler gerçekleştirmişlerdir. Fakat bu eylemler daha çok talep ile sınırlı kalan, gerilla ile eş zamanlı gerçekleşmeyen eylemlilikler olmuştur. Örneğin Kürdistan’ın herhangi bir şehir, kasaba ve mahallesine sömürgeci polislerin girişine ve operasyon yapmasına karşın kendi mahallesini, sokağını ve köyünü korumayı hedefleyen bir eylem gerçekleştirememiştir. Yine Van ve ilçelerinde görüldüğü gibi seçilmiş temsilcilerini istediği zaman rehin alabilen Türk sömürgecilerine karşı gerçekleşen eylemler sadece bunu protesto etmekle sınırlı olmuştur. Van halkı protesto etmeyi değil de rehin alınmalarını engelleme temelinde aynı kitlesellikle karşılık verseydi acaba sömürgeciler bu kadar rahat ve hemde sevinçten havaya ateş açarak Bekir Kaya’yı zindana gönderebilirler miydi?
Öyle anlaşılıyor ki halkımız sömürgeci AKP zulmüne karşı büyük bir tepki ve öfke içerisindedir. Ancak bu öfkesini henüz “ bu topraklar benim, biz Kürdüz bu inanlarda Kürt ve bizi yönetmek için seçtiğimiz yöneticilerimizdir. Ey sömürgeci Türk devleti, sen hangi hakla bu insanları rehin alıyorsun” dememiştir. Halkımızın bilinci, örgütlülüğü, birlik düzeyi, öfkesi ve özgürlük talebi bu eşiğe gelip dayanmıştır. Bu eşik serhıldanla aşılmak durumundadır.
Eriş ve Andok Yoldaşlar iki Kürdistanlı genç olarak bu eşiği aşmışlardır. 19 Haziran’da gerillanın gerçekleştirdiği devrimci operasyon bu eşiği kıran bir adım olmuştur. Dolayısıyla halkımız bu eşiği kırmak ve aşmak için 30 Haziran’da soykırımcı ve sömürgeci AKP devletinin başta Önder APO üzerindeki esaretine ve Kürt Ulusu üzerindeki esaretine Zilanca, Erişce ve Andokça “ EDİ BESE” demelidir.
Özellikle gerillanın 19 Haziran Devrimci operasyonundan sonra ortada sanki bir “Barış” ortamı varmış, müzakereler yapılıyormuş da gerillada bunu “provoke” etmiş gibi bir hava yaratılmaya çalışılmıştır. Böyle bir algı bilinçli olarak oluşturulmak istenmektedir. Bunun gerçekle bir alakası yoktur. Bütün bunlar halkımızı mücadelesiz bırakma, beklentiye sokma amaçlı özel savaş oyunlarıdır. Halkımız ne Türkiye- Suriye gündemine nede özel savaşın hazırladığı gündemlere aldırış etmeden serhıldanlarını Zilan, Eriş ve Andok ruhu ile yükselterek 14 Temmuz Ölüm Orucu eylemcilerini selamlamalıdır.
Herdem Serhıldan
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 17 Haziran günü Mardin’in Midyat ile Şırnak’ın İdil ilçeleri arasından geçen petrol boru hattına yönelik gerillalarımız tarafından bir sabotaj eylemi gerçekleştirilmişti. 21 Haziran günü saat 16.00’da sabotaj eyleminin gerçekleştirildiği alanda onarım çalışması sürdüren 1 kepçe gerillalarımız tarafından imha edilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 22 Haziran günü saat 15.00 sularında Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Sinek tepesi yakınlarında işgalci TC ordusuyla gerillalarımız arasında bir çatışma yaşanmıştır. Yaşanan çatışmada 2 düşman askeri öldürülmüştür. Düşman, ölü askerleri skorsky helikopterle alandan uzaklaştırmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
19 Haziran günü Hakkari'nin Şemdinli İlçesi Oramar mıntıkasında gerillalarımız tarafından gerçekleştirilen ve 109 düşman askerinin öldürüldüğü, yüzlercesinin yaralandığı, 4 skorsky tipi helikopterin düşürüldüğü, 3 kobra tipi 4 de skorsky tipi helikopterin darbelendiği eylem de 14 gerillamızın kahramanca savaşarak şahadete ulaştığı bilgisini halkımıza duyurmuştuk.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 22 Haziran günü saat 15.00 sularında Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Sinek tepesi yakınlarında işgalci TC ordusuyla gerillalarımız arasında bir çatışma yaşanmıştır. Yaşanan çatışmada 2 düşman askeri öldürülmüştür. Düşman, ölü askerleri skorsky helikopterle alandan uzaklaştırmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 21 Haziran günü saat 20.45 sularında Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Dêlezê karakolu yakınlarında işgalci TC ordusu askerleriyle gerillalarımız arasında bir çatışma yaşanmıştır. Çıkan çatışmadaki ölü ve yaralı asker sayısı güçlerimizce tespit edilememiştir.
- Ayrıntılar
27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana Kürt Halk Önderliğiyle TC devleti kimsenin aklına almayacağı uyduruk gerekçelerle avukatları ve ailesiyle görüşmelere izin verilmiyor. İleri düzeyde ağırlaştırılmış bir tecrit ve izolasyonla Kürt halk önderliğine karşı düşmanca bir tutum takılıyor.
Kürt halk önderliğiyle avukatlarının ve de ailesinin görüştürülmemesinin gerekçeleri de hazır: “koster bozuk,” “koster tamirde,” “hava muhalefeti” gibi çuvala sığmayacak kadar büyük yalanlarla dolanlarla halklarımızın gözünün içine baka baka bugüne kadar bu utanç tablosunu getirdiler.
Bir halkın iradesi olan, bir halkı yoktan neredeyse var eden, Ape Musa’mızın dediği gibi “bizde sıfıra getirdik” ten bugüne getiren, siyasal ve ideolojik iradesi olmuş olan bir önderliği böyle ucuz gerekçelerle, tüm insan haklarını da ayakaltına alarak alay etmelere halkımızın vereceği cevabının da olacağını her zaman söyledik.
Halkların tarihinde halklara kimlik kazandırmış kişililiklere o halklar tarafından özel önem atfedilir. Var olma yok olma süreçlerinde böyle büyük rol oynayan kişilikler için halklar büyük bedeller ödeyerek ayakta tutmaya çalışırlar. Öyle ki Kürt halk önderliği şahsında görüldüğü gibi yüzlerce Kürdistanlı genç, kadın, ana, çocuk bedenlerini ateşe vererek ona karşı yapılan her yaklaşımın kendi onurlarına yapılan bir saldırı olarak ele almış ve bu doğrultuda fedai eylemi başta olmak üzere, insanın en kıymetli varlığı olarak bedenlerini feda etmekten geri durmamışlardır.
Evet, bir halk için bir kişi bu duruma gelmiş ise o kişi ya da o kurum o halkın kırmızıçizgisi olmuştur. Onuru olmuştur. O kişi ya da o kuruma karşı yapılan her hareket o halka yapılmış olarak ele alınacak ve ona göre o halk ya da topluluk topyekûn o kişi ya da kurumu korumak için gözünü kırpmadan canını sergilemekten de durmayacaktır.
Kırmızıçizgi dedikleri gerçeklik de budur. Birçok konu üzerinde tartışılabilir, konuşabilir, konsensüse varılabilir, ara yol bulunabilir ancak bir halk için bir birey ya da bir mesele kırmızıçizgi olmuşsa orada her şey durur.
Kürt Halk Önderliği: Kürt halkı, Kürt kadını, Kürt anası, Kürt çocuğu ve de Kürt gerillası için bir kırmızıçizgidir. Bu kırmızıçizgi dikkate alınmadan yapılan her hareket ve davranışa karşı Kürt halkı ve onun gerillası refleksini gösterir, göstermiştir ve de gelecekte de gösterecektir.
En son Şemzinan, Yüksekova ve Çukurca alanlarında yapılan kapsamlı Devrimci Operasyonu TC devletinin yaklaşık bir yıldır sürdürdüğü “koster bozuk, koster tamirde ve de hava muhalefeti” nedeniyle Kürt halkına ve onun gerillasına karşı yapılan onur kırıcı yaklaşıma karşı BİR “GERİLLA MUHALEFETİ” olarak okumak en doğru yaklaşım olacaktır.
Bizler özgürlük hareketinin gerillası ve de taraftarları olarak bundan böyle önderliğimize karşı yapılan her ters ve onur kırıcı yaklaşıma karşı gerillalar olarak Hava Muhalefetinize karşı “Gerilla muhalefetimizi” çok ileri düzeyde yükselteceğiz.
Bu bağlamda “Gerilla Muhalefetimiz” her geçen gün çok ileri bir düzeyde yükseleceğini de açıkça belirtelim.
Yeniden belirtecek olursak; Kürt halk önderliğine karşı gösterilecek her yaklaşım, Kürt halkına karşı girişilecek her davranış gerillalar tarafından daha hassas bir şekilde takip edilerek cevabı bundan sonra çok daha sert verilecektir.
Hayri Engin
- Ayrıntılar
Birkaç gündür Türkiye toz duman. Herkes ne olup bittiğini anlamak istiyor. Yeniden senaryolar ve komplo teorileri tezgahlanmaya başlandı. Yeniden temcit pilavı gibi bilinenler pişirilmeye ve dillendirilmeye başlandı.
Halbuki özgürlük hareketi olarak bu gidişatın iyi bir gidişat olmadığını hep söyledik. Sadece bunu söylemedik, bu yazın çok sıcak geçeğini de birçok yoldaşımız aleni herkesle paylaştı.
Cumhurbaşkanı olacak zat “zamanlama önemli, iyi şeyler olacaktı” gibi aslı astarı olmayan düzmece yalanlar söyleyerek birilerinin bu süreci sabote ettiğini söylemeye getiriyor.
İyi şeyler olmuyor. Çok mu zor gerillanın bu iyi olmayan ve iyi gitmeyen süreci kapsamlı eylemliliklerle yeniden rayına koyacağını ön görmek. Kimi Türk yazar “bak eylem yapacaklarını söylemiştik” diyerek ne kadar da öngörülü olduğunu göstermeye çalışıyor.
Beyler öngörülü olmanıza gerek yoktur. Yorum yapmanıza gerek yoktur. Bizler yapacağımızı önceden söyleriz ve ardından da yaparız. Aleniyiz. Kimileri için savaş bir hile ve fen işidir. Belki de doğrudur. Ancak bizler bu gidişatın iyi bir gidişat olmadığını ve değişmemesi durumunda kapsamlı müdahalelerde bulunacağımızı açıkça ve alenen belirtmiştik. Dediğimiz gibi çok mu zor bunları öngörmek.
Gerillaya karşı aralıksız operasyon yapacaksın, seçilmişleri günlük olarak içeriye atacaksın, her gün bir köşede bir Kürt gencini katledeceksin, 34 insanı katlettiğin halde nedenini söyleme gereği duymayacak ve katledilenlerin ailelerini içeriye atarak cezalar vereceksin, taş attıkları için çocukları içeriye atıktan sonra tecavüz edeceksin, içeriye atıklarını cayır cayır zindanlarda yakacaksın, genç kızlarına tecavüz ederek Kürt kızlarının tecavüz edilmelerini teşvik edeceksin, Kürt halkının önderliğine yaklaşık bir yıldır tecrit uygulayacaksın, Kürt halkının diliyle alay ederek “Kürtçede medeniyet dilimidir” diyerek gırgırını geçeceksin, bir poşu taktığı diye bir gence 11 yıl hapis cezası vereceksin, polisleri it sürüleri gibi halkımızın üzerine salacaksın sonra da dönüp bu eylem ve operasyon nereden çıktı diyeceksin? Ve de “zamanlama önemlidir” diyeceksin.
Devrimci operasyonlarımız bu faşizan zihniyetiniz devam ettikçe hiç hız kaybetmeden devam edecektir. Hatta daha da güçlenerek sürdürülecektir.
Öncelikli olarak polislerinizi hedefleyeceğiz, faşizminize destek sunan kültürel soykırımı yürüten faşist partinin üyelerini ve yöneticilerini hedefleyeceğiz, askerlerinizle işbirliği yapanları hedefleyeceğiz, devletinizin ülkemizin zenginliklerini ve kültürel mirasını yok eden tüm girişimcilerinizi hedefleyeceğiz, Kürdistan’da kültürel ve sosyal soykırımı yürüten ne kadar güç varsa hepsini hedefleyeceğiz.
Evet, açıkça yeniden belirtelim: Devrimci Süpürme Hareketlerimiz; faşizanca, Yeşil Türkçü ırkçı söylemlerle düşmanca saldırılarınız sürdükçe devam edecektir.
Silahın miadının dolup dolmadığını tarihin bu momentinde herkese özelde de faşizanlığı adeta meslek haline getiren Akepe siyasetine ve iktidarına göstermek bizim boynumuzun borcu olsun.
Rojhat Bluzeri
- Ayrıntılar
Oramar ve Staza eylemleri ardından Türk devletinin büyükleri her telden büyük konuşmaya yeniden başladılar. En büyük tehdidi Türk devletinin cumhurbaşkanı olan Gül savurdu. Halkımıza bizleri yani özgürlük sevdalısı özgürlük hareketi yandaşları ve gerillasını kast ederek “teröristlerle aranıza kesinlikle mesafe koyun” diyerek açıkça tehdit etmiştir.
Öncelikli olarak bir terörist varsa sensin ve senin başında bulunduğun devlettir. Daha da ileriye götürseniz “sizin babanızdır” terörist deriz. Her ne kadar babanızın sizin bu faşizan ve insanlık dışı açıklamalarınızda bir suçu yoksa da sizin kulağınızı çekmediği için sizin suçlarınıza ortak olmuş olmaktadır. Özcesi buralarda bir terörist varsa o da sizin faşist Türk devletinizdir. Sizin sömürgeci devletinizdir. Sömürgeci kokmanın da ötesinde sömürge kültürünü yayan Türk İslam sentezinizdir.
Bir kere bizim ülkemizde kimi tehdit ediyorsunuz? Kim kimin ülkesini işgal etmiş?
Kim kimin ülkesinde insan haklarını çiğniyor?
Kim kimin ülkesinde kimin dilini yasaklıyor?
Kim kimin ülkesine yerel halkın diline ket vurarak, seçmeleri ders önererek bunu büyük bir devrim adımı olarak ele alıyor?
Kim kimin ülkesinde askeriyle, polisiyle, ajan provokatör yapısıyla ve de birilerine para vererek bir halka zulüm ediyor?
Kim kimin ülkesinde bir halkın tüm haklarını ayaklara altına alarak çiğniyor?
Kim kimin ülkesinde bura halkı tarafından seçilmişleri kelepçeleyerek zindanlara dolduruluyor?
Kim kimin ülkesinde kız çocuklarına okullarda fuhuşu zorlayarak “dağa çıkmaktansa fuhuş yapsınlar” diyerek bir halkın onuruyla alay ediyor?
Kim kimin ülkesinde çocukları taş attıkları için yıllara mahkum ettikten sonra ucubelerin eline vererek ahlaksızca tecavüz ediyor?
Kim kimin ülkesinde gencecik kızlara yüzlerce askeri saldırtarak ardından da “gönüllü yapmış” diyerek bir halkın gözünün içine baka baka “size böyle yaparız” diyor?
Kim kimin ülkesinde 12 yaşındaki bir çocuğa 13 kurşun sıkarak katlediyor?
Kim kimin ülkesinde kameraların karşına çıkarak çocukların kollarını kırıyor?
Kim kimin ülkesinde analarına onlarca polisle saldırarak copluyor?
Kim kimin ülkesinde ekmek kapısı olan kaçakçılık yaptıkları için uçaklarla 34 genci katlediyor?
Kim kimin ülkesinde gencecik gerillalarına kimyasal silahlar kullanarak katlediyor?
Kim kimin ülkesinde kimi aç bırakıyor, susuz bırakıyor, beş kuruşa mahkum ederek çöplerde geçimini sağlamaya zorluyor.
Evet, kim kimin ülkesinde kime posta atıyor?
Bu ülkede birilerine mesafe konulacaksa öncelikli olarak sizin faşizan zihniyetinize, terörizminize, aşağılamalarınıza, katletmelerinize, ırkçılığınıza, tekçiliğinize, inkar ve imhanıza, paralar dağıtarak verdiğiniz silahlara, parçalamalarınıza, bölmelerinize, halkımızı küçük düşürmelerinize mesafe koyacaktır.
Bu ülkenin halkı birilerine mesafe koyacaksa öncelikli olarak Türk devletine ve onun ırkçı zihniyetli, asimilasyonist politikalarını güden militarist partilerine koyacaktır.
Evet, halkımız Türk faşizmine karşı topyekûn bir mesafe koymalıdır. Türk faşizmiyle arasına mesafe koymayanları ise ülkemizin kapıların dışarı çıkmaları için onlara açık olduğunu söyleyerek sömürgecilerin yanlarına gitmelerini yolunu göstererek yurtseverlik görevlerine her zamankinden daha fazla sarılarak göstermelidirler.
Engin Sincer
- Ayrıntılar