Basına ve Kamuoyuna!
1. 6 Eylül günü saat 13.30 sularında Hakkari’nin Şemdinli ilçesinden Radiolink karakoluna gitmekte olan işgalci TC ordusuna ait bir askeri konvoya yönelik Şapata köyü yakınlarında gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Yıllarca ve defalarca yazılıp söylendiği ve daha bu kış sıkça dillendirildiği gibi ‘bitirilmiştik.’
Masa üzerlerinde hazırlanan planlar, türlü proje ve operasyonlar, katliam ve politikalar bitirememiş meğer.
Yine, her yerde ve hep varız.
Dün Şemzinan’da, bugün Bêşebap’ta, yarın…?
Yalanlarla, perdelerle, sis bulutlarıyla, yasakla, tehditle gizleyemezsiniz. Yenilginin psikolojisi yüzlere, mimiklere sinmişken, çaresizliğin öfkesi gözlerde çakmak çakmak dururken, ağzını açan nefretini ve tiksinilecek iğrençliğini tekrar tekrar gösterirken elbette ki bir neden aranacak.
“Neden” diye sorulacak. Lakin gerçeklere bu denli uzaktayken cevap bulunamayacak.
***
Bir arkadaşımızın tanıdığı anlatmış. 1999 depreminde Sakarya’daymış. Depremden hemen sonra yardımına koşmuş depremzedelerin. Orta yaşlı bir adamı altında kaldığı beton bloklarından çıkarmaya çalışıyorlarmış. Bele kadar çıkarmışlar. Gözle görülür bir yaralanma da yokmuş. Hatta altıyla üstüyle tüm bilinci açıkmış.
Van’lı olan ve yardıma koşanlar arasında bulunan arkadaşımızın tanıdığı. “Koşuşturup duruyorduk. Elle, kazmayla var olan gücümüzle bir insanı yaşama döndürmenin derdine düşmüştük” diyor. Üzerine düşen fakat tam olarak vücuduna temas etmeyen beton parçasını kaldırdıktan sonra adamın doğrulmasıyla yüzüne görmenin sevincini yaşadıklarını anlatıyor arkadaşımızın tanıdığı.
Sonra ne mi oluyor?
Adam konuşmaya başlıyor.
Peki, ne söylüyor? İlk sözleri ne oluyor sizce?
Kayıplarını mı soruyor? Annesini, babasını, karısını, çocuğunu mu merak ediyor? Sağ kalan oldu mu diye kaygılanıyor mu? Kendisinin yaşayıp yaşayamayacağını mı soruyor?
Hayır! Adamın ilk sözleri tam olarak şöyle: “Bu felaket Kürtlerin başına da geldi mi?”
***
Bu denli geri, ilkel, şovenist, kafatasçı bir iktidarın yüzde elli oy aldığı bir ülkedeki insanın yukarıda anlatılan depremzedenin tavrına sahip olmasına şaşmamak gerek.
“Canım, o adam AKP’den önce söylemiş” demeyin. Kürtlerin zararlı, kaçınılması gereken cüzamlı yaftası alması yeni değil. Bir devlet politikası olarak yüzlerce yıllık geçmişe sahip.
Yok sayılan; kimliği, tercihleri, aşkları, sevinçleri, düğünleri, cenazeleri, oyunları, kitapları yasaklanan bir halk Kürtler.
Her şey bir yana dünyanın en geri ülkesinde bile olmayan “dil yasağı”nı üreten bir ülkede halen “kardeşlik ve birlikte yaşamak”tan söz edebilen hoşgörüde bir halk. Dilini konuşamasa da, her gün katliamlarla yüz yüze kalsa da, Ceylanları havanlarla, Enesleri bombalarla, Aydınları kurşunlarla katledilse de yine de “barış”, yine de “kardeşlik” diyebilen erdeme sahip bir halk.
***
Ama bir yere kadar!
Artık Kürtlerin bu taleplerini dillendirmediği rahatlıkla gözlenebilir. Ve artık geçmiş yılların oyalanarak kaybedilmesi gibi bir sonucu, bunun yaratacağı artı zulmü ve can acısını yaşamak istemediği de dosta düşmana anlatılıyor.
Bu yüzden panzerlerin ve özel timlerin en gelişmiş teknolojiyle donatılmış silahlarının gölgesinde bir ana, yüreğinin bir parçasını sahipleniyor. Onun için çarpışan, ırkçılara, faşistlere, işgalcilere karşı çarpışarak şahadete ulaşan oğlunu sahipleniyor.
Orada; Şemzinan’da, Çele’de, Gever’de, Bêşebap’ta yoldaşlarımız tarih yazarken, faşist işgalcileri Kürdistan topraklarından defederken işte bundan güç alıyor.
Bir ananın yüreğindeki sevgiden.
O ana Kürtlerin bir özetidir. O ana da bütün Kürtler gibi korkmayı çoktan bıraktı.
Özgürlüğü için ayağa kalkmış, bu uğurda her türlü bedeli ödemeye hazır bir halk her şeye kadirdir. Ve bunu her gün yeniden gösteriyor. Bêşebap bunun son göstergesidir.
Halk, devrimcileriyle buluşuyor. Gerillalar ve halk el ele Özgür Önderliğe, Özgür Kürdistan’a yürüyor.
İşte gerillaların her yerde ve her zaman var olmasının nedeni analarından devraldıkları cesarettir. Analarının ve halkının asla ama asla onları yalnız bırakmayacağına duyduğu inanç ve güvendir. Bir kaynak, gerillaların dayandığı bir dış güçten söz edilecekse buyurun bakın, gücümüz çıplak bir halde ortadadır.
O ana var oldukça, analarımız var oldukça gerilla da hep olacak. Ve nasıl ki o ana silahların, düşmanın, işgalin gölgesi altında onuruna, davasına sahip çıkıyorsa Kürdistan gerillası da üzerin gelecek her türlü düşmana inat, adım adım, hırsla, intikamla ülkesini ve halkını özgürleştirecek.
Kimsenin hiçbir kaygısı olmasın özgür Kürdistan çok yakında…
Pir Kemal
- Ayrıntılar
Yalan olur da bu kadar da olur mu(?) diye insan yeniden yeniden kendisine sormak zorunda kalıyor. Hadi diyelim biriler ısrarla yalan söylüyor, yalan üreten bir makine gibi çalışıyor, özenle bu yalanları hazırlayarak piyasaya sunuyor, bunun için adam ayarlıyor. Birileri bu işi bir plan ve program dahilinde yapmaya yapıyor da peki birileri de neden ısrarla bu yalanlara kulaklarını sonuna kadar açıyor, dinliyor. Haydi dinlemeye dinliyor anladık peki neden inanıyor?
Şemdinli’de devlet yoktur dedi bir siyasetçi. Peşinden gelişen ise bir linç kampanyası oldu.
23 Temmuz 2012 günü Şemdinli’de gerillalarımız bir devrimci hareket başlattılar. İsmini de Şehit Rubar Mardin ve Şehit Rozerin Mardin (Piran) harekatı koydular. Şehit Rubar Mardin ve Şehit Rozerin Mardin yoldaşlarımız geçen yıl hava saldırılarında vahşice katledilen iki komutan yoldaşımızdı.
Devrimci harekatlarımızın amacı işgal TC ordusuna ve işgalci TC devletine karşı bir operasyondur. Ülkemizi işgal etmişinizdir o zaman bizim sizlere karşı geliştireceğimiz mücadele, bir direniştir. Ve biz bu direnişimizi bir adım daha ileriye götürerek alan hakimiyetin kurma direnişi diyoruz. Bu operasyonların ya da harekatların temel nedeni bir türlü bizim varlığımızı kabul etmeyen, inkar ve imha siyasetini farklı adlar altında ısrarla sürdüren soykırımcı bir rejimin, var olan sorunları siyaset kanalıyla çözme girişim ve çabalarımızı ret ederek, yok etme siyasetinde ısrar etmesinin sonucudur. Daha dün televizyonlarda “Kürt meselesi diye bir mesele yoktur, artık bu aşılmıştır” sözü esasta faşizmin ta kendisidir. Ve bu sözleri sarf eden kişi hem de dünya barış günü diye adlandırılan bir 1 Eylül gününde söylemiştir.
Evet devrimci halk savaşının asıl nedeni bu faşizan zihniyete, soykırımcı zihniyete, alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete zihniyetine karşı bir duruştur.
Şimdi Şemdinli ve dediğimiz gibi birçok başka sahada giderek artan bir devrimci duruş içerisindeyiz. Karakollarınız olabilir, yoğun bir askeri gücünüz de olabilir. Ancak kalacağınız yer ancak ve ancak o karakollardır. O kendinizi sakladığınız üslerinizdir. Alan hakimiyeti diye tabir ettiğimiz gerçeklik zaten budur. Siz orada olabilirsiniz ancak karakollarınızda olabilir ve kalabilirsiniz. Dışarıya çıkamazsınız. Çıktığınızda her an sizi vuracak gerilla güçleri etrafınızda hazırdır. Bunu bileceksiniz. Nitekim her gün birkaç kez hemen Şemdinli’nin yanı başında yol kontrolü yapılıyor. Dediğimiz gibi hemen Şemdinli’nin yanı başında bu yapılıyor. Hakkari şehir merkezinin hemen dibinde istediğimiz zaman istediğimiz kişiyi alabilir ve istediğimiz askeri gücünü vururuz.
Evet, alan hakimiyeti dediğimiz durum budur. Bugün bu dağdayız. Yarın diğer dağdayız. Ancak siz gelemeyeceksiniz. Gelseniz de ancak Diyarbakır ve Malatya’da kalkan uçaklarınızla gelebileceksiniz. Birde saklandığınız üslerinizde top ve obüs kullanabilirsiniz. Başka da yapabileceğiniz bir şey yoktur. İşte arazi hakimiyeti budur.
1 Eylül günü RTE’nin “400 kilometre PKK'nın kontrolü altındadır” diyor. “Bir defa bu tespit bu ifade çok çok büyük bir yalan” diyor. Bu söylenenlerin yalan olup olmadığını gelip kendin görebilirsin. Hem de İlker Başbuğ’la çıktığın tepeye yeniden çıkabilirsin. Bir arkadaşın belirttiği gibi “Şam uzak Şemzinan’da mı uzaktır?” Yalansa gelip görürsün sonra da açıklamanı yaparsın.
Ancak o kadar yalan üreten bir makine haline gelmişler ki, söyleyeni kendilerince söylenenleri unutturmak için “Yalanın ötesinde sen kimden yanasın? Teröristten veya terörden yana mısın? Yoksa bu ülkede terörü yok etmek isteyenlerden yana mısın?” diyerek karşısındakileri o eskiden “hırpo” diye tabir ettikleri Kürt sanıyorlar. Hırpoluk 30 yıl öncesinde kalan –her ne kadar sömürgecilerin kullandıkları hakaret içeren bir yakıştırma da olsa-bir Kürt karakteridir. Sömürgecinin karşısında hep hazırda duran, pısırık, cesareti kırılmış, kendisi olamamış ve öz güvensiz kişinin karakteriydi. Artık hiçbir Kürt hem de en zayıf bildiğiniz, en beceriksiz sandığınız, en ürkek bildiğiniz önünüzde diz çökmez. Bunu bileceksiniz.
Evet, Şemdinli Gerçeği işte biraz da budur. Artık hiçbir kürdün önünüzde dize ve hizaya gelmeyeceği bir gerçekliktir. Bu gerçekliği 30 ağustos zafer bayramını Şemdinli’de kutlanma biçimine bakarak görebilirsiniz.
Devlet yanlısı bir gazete güya 30 ağustos zafer bayramını haber yapmıştır. Ve birde başlık atmışlar: “Şemdinli'de bir bayram sabahı.”
“30 Ağustos Zafer Bayramı, İlçedeki devlet protokolünün tam kadro katıldığı tören, saat 09.00'da Cumhuriyet Meydanı'ndaki Atatürk Anıtı'na çelenk konulmasıyla başladı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın ardından törene katılan devlet erkanı arasında bayram kutlaması yapıldı. Şemdinli'deki zafer kutlaması yaklaşık 10 dakikada tamamlandı. …Önceki yıllarda bayrak asmaya zorlanan ancak bu yıl herhangi bir zorlamayla karşılaşmayan Şemdinli esnafının bayrak asmaması dikkat çekti. …vatandaşın ilgi göstermediği gözlendi.”
“Şemdinli'deki zafer kutlaması yaklaşık 10 dakikada tamamlandı” diyen devletin gazetesidir. Törene katılan sadece ve sadece devlet erkanıdır başka da katılan yoktur. Bu haberi yapan gazete muhabirinin söylediği gibi: “vatandaşın ilgi göstermediği gözlendi” alan hakimiyeti diye tanımlanan gerçeğin kendisi zaten budur.
İşte Şemdinli gerçeği budur.
Hayri Engin
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 3 Eylül günü saat 14.30 sularında işgalci TC ordusuyla işbirliği halinde çalışan Osmaniye’nin Fenk yaylası yakınlarında bulunan bir maden şantiyesine yönelik gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Eylemde şantiyede bulunan tüm araçlar gerillalarımız tarafından yakılarak imha edilmiştir.
- Ayrıntılar
TC devleti yatıp kalkıyor “biz doğu Anadolu’yu kalkındırmak istiyoruz ancak terör örgütü buna izin vermiyor ve üstelik hepsini tahrip etmeye çalışıyorlar” diyorlar.
Bizler TC devletinin Kürdistan’da yaptığı yatırımlarının çoğu-istisnalar kaideyi bozmaz derler- -ülkemizi kalkındırmak için değildir. Bilakis ülkemize yatırım olarak yapılanlar tüm projeler askeri amaçlıdır. Örneğin yaklaşık yapılması planlanan 1000 tane süper karakoldan bahsediliyor. Bilmem ne kadar askeri havaalanında söz edilmektedir. Karakollara ya da askeri üs olarak kullanılacak sahalara götürülen yollardır. Ve bir de tabii barajlardır.
Biz bu yazıda sadece barajlara ilişkin birkaç şey belirtmek istiyoruz. Güya TC devleti Kürdistan’a barajları arazilerin sulaması ve de bölgeye elektrik verilmesi için yapıyormuş. Ve tabii bunu yaparken de bölgeyi kalkındırıyormuş. Bunun için RTE: ”Barajlara konulan ad ne biliyor musunuz? Terör barajı. Adı böyle koyuyorlar. Barajdan ne çıkacak, su ve elektrik enerjisi vesaire gidecek. Bunun yanında buralarda çok ciddi istihdam olacak. Bu istihdamda da o bölgenin insanı, benim Kürt kökenli kardeşim istihdam edilecek” diyor. Hem de söylenenleri tüm bir Türkiye halkının önünde dile getiriyor. İzleyenlerde oluşan: “bak bu devlet Kürtler için her şeyi yapıyor ama bu teröristler hiçbir şeye izin vermedikleri gibi tahripkar rol oynuyorlar” kanısıdır.
Sözü uzatmayacağız sadece ve sadece kendi yandaş basınlarında çıkan bir haberi buraya alarak Kürdistan’da yapılan barajların ne amaçla yapılmak istendiğini dile getireceğiz. Biz Kürdistan genelinde coğrafyamızı tahrip eden, kültürel mirasımızı ve tarihi zenginliklerimizİ yok eden faşizanca amaçlara değinmeyeceğiz bile.
Dha’nın haber başlığı aynen şöyledir: “PKK'nın geçiş yoluna baraj kuruldu!”
Normalinde bu başlığı buraya aldıktan sonra yazıyı geniş tutmanın belki de bir anlamı yoktur. Nedeni ise zaten TC devletinin yaptığı barajların ne amaçla yapıldıklarını netçe söylenmiştir. Dediğimiz gibi belki de denilecek ki bu başlığın dışında söze gerek yoktur.
Evet, gerçekten de söze gerek yoktur. Yukarıdaki başlık bile tek başına RTE’nin ne kadar büyük yalan söylediğini açıkça gözler önüne sermektedir. Neden Kürdistan’da inşa edilen barajların gerçekten de tam birer terör barajı oldukları, tam birer soykırım projeleri olduklarını inanmayanlar için biraz da açmamız gerekir.
Haberin devamında:
“Hakkari-Şırnak güzergahının, Kuzey Irak sınırı sıfır noktasında Devlet Su İşleri tarafından yaptırılan ve PKK'lıların Türkiye'ye sızmalarını önlemede büyük ölçüde etkili olacak 11 barajdan tamamlanan 3'ünde su tutma işlemlerine başlandı.
Hakkari sınırları içerisinde 4, Şırnak sınırları içerisinde 7 olmak üzere DSİ tarafından 2008 yılında yapımına başlanan barajlardan, Şırnak ve Silopi ile Aslandağı Barajları tamamlandı. Şırnak ve Silopi ile Hakkari sınırları içerisinde yer alan Aslandağı Barajları’nda su tutma işlemine de başlandı. Uludere Barajı’nın kazıları ise devam ediyor. Heyelan riski bulunan Ballı Barajı için yeni bir yer seçildi ve temel kazısı için proje hazırlandı. Kavşaktepe Barajı temel kazıları ve inşaatı devam ederken, Musatepe Barajı için Şırnak-Hakkari Karayolu’nun tamamlanması bekleniyor. Temel kazısında sorun çıkan Çetintepe Barajı’nda ise çalışmalar devam ediyor.
Kuzey Irak sınırına sıfır noktada bulunan barajların su toplamaya başlaması ile PKK’lıların geçişleri de büyük ölçüde zorlaşacak. PKK’lıların Katır üzerinde ağır silah, mühimmat ve gıda maddelerinden oluşan lojistik desteğin önü de kesilmiş olacak. Birçok mağaranın da sular altında kalacak olması PKK’nın harekat alanını daraltacak.
Barajların yakınlarındaki hakim tepelere yapılan beton ve her türlü saldırıya dayanıklı mevzilerden oluşan kulelerde ise 24 saat gözetleme yapılacak, tespit edilen hareketli noktalara anında müdahale edilecek. Arazi yapısı nedeniyle kanlı eylemlerden sonra derin vadi, mağaralar ve ağaçlık alanlardan gizlenerek kaçmayı başaran PKK’lıların, barajların tamamlanması ve su toplamasıyla birlikte artık eskisi gibi büyük gruplar halinde eylem yapması da ortadan kalkacak.”
Yukarıda barajlar neden yapılıyormuş gözler önündedir. Sınıra sıfır noktasında yapılan barajlar herhalde arazi sulamak için ya da elektrik sağlamak için yapılmıyor. Ve birde yukarıda dile getirilen birkaç barajdır. Toplamında Hakkari ve Şırnak bölgesinde yapılan, yapılması planlanan tam 90 adet baraj vardır. Yani Kürdistan coğrafyasını su altında bırakma projesi demek daha doğru olur.
Geçmiş yıllarda Ecevit bir ara Şırnak ve Hakkari için tampon bölge oluşturmada söz etmişti. Yani bir nevi buraları boşaltarak insansız birer tampon bölge oluşturmayı önermişti. O zaman bu düşüncelere karşı büyük tepkiler oluşmuştu. Şimdi aynı proje bu kez daha tehlikeli ve sinsice Akepe hükümeti devreye koymuştur. Bu barajları Kürdistan’ın o coğrafyasında inşa etmeyi başarırlarsa bu binlerce Kürdistanlı insanın sürülmesi anlamına gelecektir. Nasıl ki 90’larda köy yakarak, yıkarak 4000 köyümüzü boşaltmışlar ise bu kez güya birde yaptırım yaptıklarını söyleyerek ikinci bir göçertme dalgasını başlatacaklardır. Biz ülkemizin coğrafyasının erozyona uğratılmasından, iklimsel bozukluklara yol açmasından söz bile etmiyoruz. Yine gerillanın yollarını kendilerince kapatmasından da söz etmiyoruz. Bu barajlar oluşturulursa burada yaşayan tüm insanlarımızı göç ettirmek zorunda bırakacaklardır. Bu coğrafya da verimli ve işlenen araziler vadilerdir. Zaten yükseltileri genelde sert arazi ve yaylalıktır. Hayvancılık yasaklandığına göre geri sadece ve sadece vadilere az bir şey ziraattır. Bunu da bu barajlarla yok ederek ülkemizi boşaltacaklardır.
Yıllar önce Mao Zedung “denizi kurutarak balıkları yakalama” demişti. TC devletinin yeni hükümranları olan Akepeliler gerçekten tam bu mana da topraklarımızı “deniz” altında bırakarak yaşamsız bırakmayı hedefliyorlar.
Plan açıkça bu olmasına rağmen hiç sıkılmadan, utanmadan halkın karşısına birde başbakan sıfatını taşıyan RTE: “Bunlar o bölgenin kalkınmasını da istemiyorlar” diyerek en büyük yalanı söylüyor.
Evet, yeniden belirtelim; Kürdistan’da barajlar kesinlikle ekonomik amaçlı yapılmıyor. Hele hele halkımıza elektrik götürmek için hiç yapılmıyor. İstihdam dedikleri birkaç haini zenginleştirerek Kürt özgürlük hareketine karşı kullanmaktır. Başka da kesinlikle hiçbir ekonomik yatırımı yoktur.
Tekrardan dile getirelim: Kürdistan’da barajlar coğrafyamızın yapısıyla oynayarak halkımızın göçertilmesini hedefleyen sinsi bir faşizan planın hayata adım adım geçirilişidir.
Şıho Dirlik
- Ayrıntılar
Ünlü anarşist Bakunin; “Devlet bütün kötülüklerin anasıdır” der…
Hem tarihsel süreç içerisinde, hem de günümüzde Bakunin’in bu sözünü haklı çıkartacak onlarca örnek var!
İnsanlığın acılı tarihinde devletin kötülüklerini yazmaya çalışmak ve bunların üzerine araştırma yapmak neredeyse imkansıza yakın bir konu olmaktadır.
Neden mi?
Çünkü dünyadaki bütün devlet mekanizmaları; kendini gizlemeye çalışır. Kötülüklerinin ortaya çıkmaması için elinden geleni yapar. Dezenformasyondan tutun da, yasal-hukuki kılıflara kadar bunların gizlenmesi ve gizli kalması için elindeki bütün gücü ve enstrümanları kullanır.
Devletin kötülüklerine ve acımasızlıklarına en ilginç örneklerinden bir tanesini günümüzde Türkiye devleti sergilemekte!
Geçtiğimiz günlerde Malatya Adli Tıp Kurumunda çalışan biri; “çatışmalarda yaşamlarını yitiren gerillaların organları devlet yetkilileri tarafından gizlice çalınmaktadır” diye bir açıklama da bulundu.
Böylesi bir durum; devlet dediğimiz o çalkantılı düzlemde ve özellikle de Türkiye devleti nezdinde acımasızlığın/alçaklığın sınırsızlığını da gözler önüne sermektedir. Savaş halinde bulunan ve kendisine düşman olarak belirlediği güçlere yönelik bu yaklaşımı geliştirmesinin mantıklı ve insani hiçbir açıklaması yoktur!
Devletin bu yaklaşımlarının ve yaptıklarının açıklama ihtiyacı hissettirmemesi başlı başına garabet bir durumdur. Fakat bundan daha önemlisi ve acınası ise; basın adına çalışanların-yazanların, STK olarak geçinen toplulukların sessizliği olmaktadır…
Ortada gerçekten de hatırı sayılır bir çifte standartlık var!
Nasıl mı?
Örneğin şimdi bu yazının konusu; devletin gerilla cenazelerinden çaldığı organlar değil de, PKK’ye ve Kürtlerin değerlerine yönelik hakaretvari açıklama da bulunan herhangi birine yönelik, onun anladığı dilden üslubu benimseyen bir yazı olsaydı ne olurdu?
Ortalıkta müthiş bir fırtına kopar ve her yerden açıklama üstüne açıklama gelirdi; “PKK sivilleri tehdit ediyor” diye. “Farklı sesleri susturmak için elinden geleni yapıyorlar” diye. Bu yönde sözde insan haklarına saygılı, sözde demokrasinin gereği (!) olarak bir sürü ıvır-zıvır ortalığı kaplardı. Hatta bazıları “albayraklı” kravatları takarak açıklamalarda bulunurdu. İmza kampanyaları-kınama açıklamaları havada uçuşurdu…
Durumun ciddiyeti ortada… Bu savaşa dair yazanların-çizenlerin ve STK olarak açıklamalarda bulunanların, bu dönemde takınacakları tavır oldukça önemli olacaktır. Burada tavır olarak kastettiğimiz; Erdoğan’ın dediği gibi “herkes tarafını belirlesin” mantığında değil.
Bu kesimlerin gösterecekleri tavır; kendi kimliklerine yönelik bir samimiyet olacaktır! Kendi aydın ve duyarlı gerçeklikleriyle, kamunun vicdani olma yolundaki iddiaları hakkında, bu süreçteki tutumları bir kilometre taşı olarak belirleyici konumuyla tarihteki yerini alacaktır…
Dünyanın herhangi bir ülkesinde böylesi bir durum ortaya çıksaydı gerçekten de yer yerinden oynardı. Günlerce bu konuya dair yazılı/görsel medya konunun üzerine gider ve insan olmanın gerektirdiği yaklaşımı sergilerdi…
Ama elbette bu normal olan bir ülke de geçerli olabilir. Burası gibi bir yerde devlet organ mafyacılığına soyunduğunda, basının susması/STK’ların dut yemiş bülbül olması çok da acayip değildir.
Peki bu durum değişir mi? Zor, hem de çok zor…
Toprak Cemgil
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
2 Eylül günü Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesinde gerçekleştirilen Şehit Adıl ve Şehit Nuda Devrimci Harekatında düşmanan yaşanılan büyük hezimet sonucunda yaşanan çatışmalarda 4 arkadaşımızın şahadete ulaştığı bilgisini kamuoyuna duyurmuştuk.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 2 Eylül günü gerilla güçlerimiz tarafından Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesinde başlatılan Şehit Adil ve Şehit Nuda devrimci harekatı devam etmektedir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 2 Eylül günü saat 22.00’da gerillalarımız tarafından Şehit Adil ve Şehit Nuda isimli bir devrimci harekat başlatılmıştır. Harekat kapsamında Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesi ve çevresinde bulunan Bayrak, Beboskê, Çeper askeri üsleri, Tugay binası, Mezra Alayı, jandarma karakolu ve güvenlik tepesi, polis ve özel harekat timlerine ait binalar ve güvenlik mevziileri, Beytüşşebap kaymakamının evi, hükümet konağı ve tüm devlet kurumları gerillalarımız tarafından hedeflenmiş, Beytüşşebap’a gelen tüm yollar da denetim altına alınmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 31 Ağustos günü saat 13.00 sularında Hakkari’nin Yüksekova ilçesiyle Oramar bölgesi arasında bulunan işgalci TC ordusuna bağlı bir özel tim noktasına yönelik gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Eylem sonucunda tespit edilebilen 1 özel harekat timi üyesi öldürülmüştür.
- Ayrıntılar